Fiyatlar ve borçlar artıyor, cüzdanlar ve sofralar küçülüyor; artık Türkiye’de yaşanmıyor, yaşam mücadelesi veriliyor.

Yaklaşık 20 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan ve şürekası kleptokrasiye dönüştüğünden beri her şey daha da kötüye gidiyor. Zaten tarumar edilen ekonominin üzerine son dönemde ise Erdoğan’ın faiz konusundaki ısrarı da eklenince, beklenen erken seçim için çağrılar sıklaşıyor ve “hükümet istifa” sesleri gürleşiyor.

Erdoğan ise bu çağrılara hiç aldırmadan yeni bir mağduriyet ve milli kurtuluş savaşı hikayesi uydurmakla meşgul. Büyüme ve istihdam odaklı yeni bir modeli hayata geçirdiğini iddia ediyor; ama hiçse ikna olmuyor. Çünkü başta da söylediğimiz üzere, Türkiye’de yaşanmıyor, yaşam mücadelesi veriliyor.

Erdoğan ve kleptokrasisinin elinde araçsallaşan devlet, kamusal göre ve sorumluluklarını yerine getirmedikçe ortaya çıkan boşlukta yaşam mücadelesi daha da çetin hale geliyor.

Muhalefetin gündeminde ise ittifaklar ve erken seçim çağrıları var. Millet İttifakı her şeye rağmen hem bütünlüğünü korumaya hem de ileri adım atmaya çalışırken, Türkiye İşçi Partisi’nin yaptığı çağrı ile gündeme taşıdığı ve neredeyse Millet İttifakı’nın dışındaki çevrelerin de katıldığı üçüncü ittifak tartışmaları sürüyor. Elbette Erdoğan ve kleptokratik sultasının çöktüğü günlerde seçimi ve ittifakları konuşmak gayet doğal ve gerekli.

Fakat yeterli değil…

Yüzde yüz artan un fiyatlarından yarım gevrek/simit satışının başlamasına kadar, seçim erken seçim ve ittifaklar gündemini sollayan bir ekmek ve yaşam mücadelesiyle karşı karşıyayız.

En hızlısından gerçekleşse ve iktidar değişikliğiyle gündelik yaşama hemen yansısa bile bir yılı bulacak vadeden bahsediyoruz ki yaşam mücadelesi veren on milyonlarca emekçi yurttaşımızın bu kadar vakti yok.

Yatağa aç giren bebeklerin ve çocukların bu kadar vakti yok…

Kirasını ve faturalarını ödeyemeyen yurttaşların bu kadar vakti yok…

Cebinde beş kuruş parası olmadan işsiz güçsüz kalan gençlerin bu kadar vakti yok…

Evde her türlü eril şiddeti görmesine rağmen ne işi ne de gidecek yeri olan, bu yüzden de şiddetin kaderi haline gelen kadınların bu kadar vakti yok…

Türkiye emekçi halklarının bu kadar vakti yok!

Her fırsatta tartışmaya çalıştığımız üzere, devletin kimsesiz bıraktığı ve büyük siyasetin uzun dönemde gerçekleşebilecek vaatlerden başka bir şey sunamadığı emekçi halkların, onları güçlendirecek ve yaşama tutunmalarını sağlayacak bir ele ihtiyacı var.

Bu el kentlerdeki yerel iktidarlardır; yerel sorunlar genel siyaseti değiştirene kadar yerelden, dayanışmayla ve yerel iktidar olanaklarının kentteki yurttaşlar için sarf edilmesiyle giderilmeye çalışılmalıdır.

Bir örnekle bitirelim…

Un ve ekmek fiyatlarının bu kadar arttığı ve artık kuru ekmekle bile doymanın lüks haline gelmeye başladığı bir dönemde, Efes Selçuk’ta bir tandır evi inşa edildi.

Geleneksel usullerle tandırda ekmek yapan mahalleliler, nöbetleşe usulle ekmek ihtiyaçlarını karşılıyorlardı zaten. Şimdi Efes Selçuk Belediyesi’nin inşa ettiği tandır evi ile birlikte artık mahalleliler hem kendi ekmek ihtiyaçlarını karşılayabilecekler hem de ihtiyaçlarının ötesinde ürettikleri ekmekleri de Selçuk Efes Tarımsal Kalkınma Kooperatifi aracılığı ile Efes Tarlası Bakkalı’nda satarak gelir elde edecekler. Tandır evinde ekmek üreten kadınlar hem ihtiyaçlarını karşılayacak hem gelir elde edecek, kooperatif faaliyet alanını geliştirecek, vatandaşlar da geleneksel usullerle üretilen ekmeğe uygun fiyata erişebilecek. Elbette geliştirilmeye muhtaç ve yolun başında bir uygulama ama çok basit olmakla birlikte çok önemli bir ihtiyacı, farklı bir üretim ilişkisiyle karşılıyor. Ekmek meselesine çözüm üretiyor…

Erken seçim ve ittifak tartışmalarının yanında, yaşam mücadelesine doğrudan etki eden böyle bir yaşam siyasetinin de özellikle yerel yönetimler ve kent siyasetinde öne çıkması ve tartışılması ümidiyle…