Savaşlar ve çatışmalı süreçlerin en korkunç sonuçlarından biri kadınlara uygulanan cinsel şiddet… İnsanlık tarihi boyunca bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarda kadın bedeni hep bir ganimet olarak görüldü. İşid’in Ezidi kadınları kaçırıp tecavüz etmesi, köle pazarlarında kafeslerin içinde satması daha dün gibi! Hala İşid’in elinde yüzlerce Ezidi kadının olduğu biliniyor.

  Ruanda’dan Bosna’ya kadar yakın tarih kadınların onulmaz acılarını yazıyor. Sarılmış ama henüz iyileşmemiş yaralar tarihi…

   Sadece savaşlar değil, devletlerin kendilerine muhalif olanları yok etmek için tezgahladıkları darbe zamanları da kadına yönelik her türlü şiddetin kullanıldığı korkunç zamanlar olarak tarihe geçiyor. 12 Eylül sonrası cezaevlerinde kadınlara yönelik taciz ve tecavüzün sistematik olarak uygulandığını biliyoruz. Birçok kadın, bunu dile getirmekte zorlandı. Utandı, sustu. Bazıları da anlattı. Tanıklar, konuştu acı içinde. O dönemde küçük kardeşime hamile olan annemin, adli bir sebeple düştüğü karakol gecesi için ‘Hamile olmasaydım, tecavüze uğrardım.’ demesini unutamıyorum. Ki ‘vatan haini, terörist’ kadınlara yapılanlar erkek-devlet şiddetinin en korkunç halleri!

   Yaklaşık 40 yıldır devam eden çatışmalı süreçte Kürt kadınlarına dönük cinsel şiddet, çok da görmek istemediğimiz, başımızı çevirdiğimiz bir gerçeklik! Irkçılıkla beslenen militarizmin sonuçları görmezden gelsek de yaşanıyor. O yüzden silahların susmasını ve barışı en çok kadınlar istiyor. En son Batman’da, uzman çavuş Musa Orhan’ın 18 yaşındaki genç kadına 20 gün boyunca tecavüz etmesi ve kadının hayatını kaybetmesi, sosyal medyadaki yoğun kamuoyu baskısı sonucu ancak tutuklanması, münferit bir olay değil! Muhtaç oldukları cüret sırtlarındaki koruma kalkanında!

   Devlet, koruma, tecavüz denilince aklıma ilk olarak canım arkadaşım, 4 yıl önce kaybettiğimiz Sultan gelir. 90’lı yıllarda devrimci bir gazeteci olan Sultan, gözaltında tecavüze uğrar. Tecavüzcü Sedat Selim Ay adında bir polis. Sultan olayı AİHM’e kadar taşır. Sonunda T.C. mahkum edilir ve Sultan’ a tazminat ödenir. Bu arada Sultan’ın ve Eren Keskin’in de aralarında olduğu bir grup kadın, gözaltında cinsel şiddeti görünür kılan bir mücadele hattı oluştururlar. 2010 yılında SSA İstanbul Emniyet Müdürlüğünde önemli bir mevkie getirildiğinde sokak eylemleri düzenlemiştik. Dönemin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan. ‘Ben memurumu yedirtmem!’ demişti.

   Devletlerin kolluk kuvvetleri aracılığıyla kadınlara uyguladıkları cinsel şiddet, cezaevlerinden gözaltı araçlarına kadar her yerde devam ediyor. Kadın hareketinin hep söylediği gibi, hiçbiri münferit değil! Korunacaklarından, aklanacaklarından emin güvenlik güçleri istediklerini yapmakta hiçbir beis görmüyorlar.

  Biz de ‘Koruma, aklama!’ demeye ve cinsel şiddet ve kadın katliamlarının peşini bırakmamaya devam ediyoruz. Edeceğiz de! Zira Diyarbakır zindanında meme uçları kesilenlerden Sultan’a, tüm kadınlara,  mücadelelerini sonuca ulaştırma ve onlara yapılanların hesabını sorma sözümüz var! Bir de anılarımızdaki gülüşlerini hiç soldurmamaya!