Tamam, iktidara gelebilecek oy oranını kaybedeli çok oldu ama bir kesim var ki hala Akp diyor, Erdoğan diyor… Üstelik, bu kesimin büyük çoğunluğu yokluk içinde yaşayan, eğitim hakkından mahrum, sosyal güvencesi olmayan, belki de çöpten yiyecek toplayan, çocukların yatağa aç girdiği haneler! Beklersiniz ki, ‘beni bu hale getiren iktidara oyum yok’ desinler. Ama çoğunlukla böyle olmuyor. Devletin sosyal yardımı kapısına geldi mi, üç kuruş yardım parası verildi mi iş bitiyor! Sanıyor ki bunu parti veriyor, Erdoğan cebinden ödüyor!

Oysa yardım devlet bütçesinden yani hepimizin vergileriyle yapılıyor. Bir CHP milletvekili, devletten böyle yardım alanların sayısının 25 milyon olduğunu söyledi, inanılır gibi değil! Vatandaşı yoksullaştır, üç kuruş devlet yardımına muhtaç et, bunu kendin veriyormuş gibi havaya gir ve oyları al! Oy dağılımlarına bakıldığında yoksul az gelirli ve eğitim düzeyi düşük kesimlerden Akp’ye oy çıkmasının nedeni, bu insanların iktidar değişirse, yardımların kesileceğine inandırılmış olması! Yoksulluğun cehaletle birleşmesi, böyle oluyor.

Yoksulluk ve cehalet tek adam rejimini ayakta tutan iki önemli unsur… Ama bununla birleşen bir de din istismarı var ki hepsinden tehlikeli. ‘Düşünme, biat et’ anlayışı, ‘şükretmeyi bil’ dayatması hep din üzerinden pompalanıyor. Tabii bu zihniyeti eğitimsiz kesim üzerinde rahatlıkla kurabiliyorlar. Yoksulluğa övgü yapan sözde din adamları mı, cehaleti yücelten sözde akademisyen mi, Japon esnafının sorunlarını haber yapan medyası mı ararsınız, hepsi Akp değirmenine su taşımak için yırtınıyor.

Muhalefetin, din sarmalına alınmış bu kesime kendileri de din istismarına alet olmadan anlatması çok önemli. Onlar da din goygoyculuğu ile oy alacaklarını zannederlerse, Anayasa’da laiklik maddesi bir bakarsınız kalkıvermiş!

İzban grevi, İzmir klasiği olmasın!

İzmir toplu ulaşım sisteminin omurgası olan İzban ile Demiryol İş arasındaki toplu sözleşme görüşmeleri yine uyuşmazlıkla sonuçlandı, iş arabulucuda. Yani çok riskli bir kavşağa girildi. Bu süreçte Tunç Soyer mutlaka devreye girmeli ve işe el koymalı. İzmirlilerin bir kez daha İzban grevini kaldıracak takati yok…

İzban, ücretlerin düşük olduğu bir işletme. İki başlı yönetim de bir başka sıkıntı ama yıllar içinde öyle böyle idare edildi. Ne var ki toplu sözleşmelerde işveren konumunda olan genel müdür (yıllar içinde değişiklik oldu) ve genel müdür yardımcısı ücret artışlarını hep en az seviyede tutmaya çalıştı. Şimdi de asgari ücrete yapılan artışın altında bir oran için diretiliyor. Önerilen enflasyon oranının gerçeği yansıtmadığı bilinirken, birçok CHP’li belediye çalışanlarına yüksek artış oranı verirken, bu neyin inadı?

Eğer bu riskli gidişe Başkan Soyer müdahale etmez inisiyatifi sadece bürokratlara bırakırsa yine ulaşım kaosu yaşanır, bunun siyasi faturası da kendisine çıkar. Kaldı ki İzban’dan sonra İzmir Metrosunun da toplu sözleşmesi geliyor. Bir önceki TİS sürecinde İzmir Metrosu grevden son anda Kocaoğlu’nun devreye girmesiyle dönmüştü. Şimdi orada da gözler İzban sözleşmesinde… Bu kez zincirleme grev gelebilir ki bu İzmir’i kilitler!

Temennimiz her iki yılda bir İzban grevinin İzmir klasiği haline gelmemesi, testi kırılmadan önlemlerin alınması!

Tunç Soyer’in raylı sistem ulaşımına önem verdiğini biliyoruz, İzban ve sonrasında İzmir Metrosunda yapılacak toplu sözleşme görüşmelerine dikkat etmesi, müdahalede gecikmemesi çok önemli.