Günler "Asmayalım da besleyelim mi" denilen günler...

Günler, 12 Eylül faşizminin en kanlı, en ağır günleri... Herkesin herkese ihbarcı mı diye baktığı, düne kadar mahallenin devrimci abilerinin, ablalarının "anarşist" ilan edildiği günler...

Cemselerin sokaklarda cirit attığı, askerlerin, polislerin evleri bastığı, insan avının alabildiğince arttığı kara günler... Benim de Çınarlı Endüstri Meslek Lisesine başladığım yıllar...

Okulumuzun dış duvarlarının üzerinde, mavi bereli askerlerin lisenin bekası için nöbet tuttuğu, liseyi devrimci anti-faşist öğrencilerden yani bizlerden koruduğu yıllar. İşte o günlerde yani tarih yapraklarının 13 Aralık 1980'i gösterdiği günlerde o lanet haberi almıştık. Erdal'ımızı asmışlardı. O kara eller Erdal’ımızın boynuna ipi geçirmişlerdi. Erdal bizden sadece 3 yaş büyüktü.

Erdal için küçük ellerimizle okul duvarlarına, yoksul mahallemizin boyasız duvarlarına boyumuzdan büyük harflerle yazdığımız yazılar, onun idam edilmesini engelleyememişti. "Astırmayacağız!", diyorduk, "Asamazlar!" diyorduk... Günlerce sabahlayarak, Erdal Eren'imizin mektubunu çoğaltıyorduk...

Umuttu, dirençti; o karanlık günlerde...

Ölüm mü çocuk oyuncağıydı, bizim kuşak için! Erdal'ın öldürülme haberini aldığımızda, gözlerimiz yaş, bilincimiz direnç, yüreğimiz öfke doluydu... O gece elimizde ne bulduysak duvar yazısına çıktık... Askerlerin kuşattığı sokaklarda ölüm kol geziyordu. Erdal Yoldaşımızın, idam haberini alan Ercan Koca, idamı lanetlerken sokak ortasında pankart asarken katledilmemiş miydi? Sloganlarımızı yazarken duvara, kinimizi, öfkemizi ve inancımızı yazıyorduk!

Erdal 17'sindeydi...Biz 14'ünde bizim kuşak erken büyümüştü... Ülkeyi kurtarmak için yola erken düşmüştük.

O günler, ölümün solunduğu günler... Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını biliyorduk...

Biliyorduk, Maraş'ın, Çorum'un ve daha nice katliamın tesadüf olmadığını. Sokaklardaki faşist katliamların bir darbe hazırlığı olduğunu biliyorduk. Sıkıyönetim, darbenin ayak sesleriydi... Tank paletlerinin sokaklarda, çamurlu asker postallarının annelerimizin kiliminin üzerinde gezindiği günler... Cezaevlerinin devrimci demokratlarla dolup, taştığı günler...

İşte o günler, sendikaların, partilerin tüm devrimci kurumların kapatıldığı günler...

İşte o günlerde, ülkenin tank sesleriyle uyandığı günlerde, ellerini ovuşturan birileri vardı. Darbeye methiyeler düzerek, ışık evlerinde, abileriyle ablalarıyla gericiliği en ücra noktalara kadar taşıyan dinci-gerici örgütlenme hız kazanmıştı. Onları, engelleyebileceklerin üzerinden tanklar geçiyordu.

Gerici-dinci dergilerinde, gazetelerinde darbeyi destekliyor, hurafelerini yayıyorlardı. Bir sağdan, bir soldan idamların olduğu günlerde, dinci gericiler yani Güleni, Tayyip’i hepsi bugünlerin hazırlığını yapıyordu. Darbe onlara gelmemişti. Ilımlı İslam hazırlığı yapılıyordu.

İşte o 12 Eylül 1980 Darbesi, bugünlerde "mağdur" edebiyatı yapacak olanları iktidar yapacaktı. Ülkenin en özelleştirmeci, en taşeroncu, en Amerikancı, en gerici diktacı iktidarını oluşturmuştu...

İşte Erdal Eren'i 13 Aralık 1980'de idam edenler, AKP gerici iktidarının alt yapısını oluşturuyordu. Bugün Erdal Eren'i anmak ve onun mücadelesini yükseltmek emperyalizme karşı gericiliğe ve barbarlığa karşı mücadele etmek, İş Ekmek ve Özgürlük mücadelesini yükseltmektir!

Gün Erdal Eren olma günüdür!