Urla’da tarlaları bir sapın üzerinden kat kat topan topan çıkan enginarlar doldurmuş. Zor bir kış oldu bu sene, depremi, seli, tufanı hatta hortumu bile atlattık. Çok da soğuk yaptı iki hafta ama atlattık. Şimdi körpeleri büyüyecek biraz daha, mart güneşini gördükçe daha bir serpilecekler, fiyatları düşünce mayıs ortasına kadar sakız enginar kokacak mutfaklar. Bir yandan Kemalpaşa’nın kirazları olgunlaşıyor, öbür tarafta Emiralem Çilekleri. Hepsi bizimle aynı kışı gördü. Atlattık, geldik marta çok şükür.

Aslında burada 12 ay enginar var manavda. Kıbrıs’tan geliyormuş rivayet. Çilekler de hakeza, sera çileği. On iki ay boyunca istediğin zaman gidip alabiliyorsun ama asla Urla Enginar’ı, Emiralem Çileği değil. Tadı güzel olabilir fakat benim yediğim yağmuru yemeyen şeyi ben istemiyorum.

Sanırım boğazıma giren Ege dışı tek şey Anamur Muz’u. Ege o yüzden kıymetli benim için. Ege’nin toprağı o yüzden değerli. Bu topraklar, bu su, bu güneş o yüzden değerli. Toprak yoksa Çeşme Soğanı, Seferihisar ve Gümüldür Mandalinası, Menemen Arakası, Bergama Börülcesi yok çünkü. Buca’nın Üzümleri, Balçova’nın Domatesleri, Kekikleri Foça’nın, yok olur güneşi soğutursak. Ve Germencik İncirleri, Salihli Patlıcanı, Simav’ın Fasulyesi ve Zeytinleri Torbalı’nın, jeotermallerden, madenlerden, hatta altından daha mı değerli? Yenir mi ki altından yapılmış bir çağla badem?

Bunları yazıyorum çünkü tehlike altında yaşamım, benim gibi yaşayanların yaşamı. Jeotermaller, madenler, yeni yapılaşmalar, kanallar, projeler derken İzmir’in tarım alanlarını kaybediyoruz. Bornova Bamyasını, Kadifekale Baklasını, Örnekköy Mandalinasını kaybettiğimiz gibi kaybediyoruz. Annelerimizin, dedelerimizin zamanında ‘nasıl olsa başka yerden gelir bamya’ deyip düştükleri yanlışlara düşmemek için, onların vermediği kıymeti verebilmek için, İzmir’in hatırı için manavdan, pazardan alışveriş yaptığınızda İzmir ve Ege menşeili ürünleri seçelim. Seçelim ki kıymetini bilelim, seçelim ki bu topraklara, bu sulara ne kadar muhtacız anlayalım. Belki o gün ikna edebiliriz insanları hiç bir jeotermalin bizim sebze ve meyvelerimizden değerli olmayacağına, hiç bir madenin zeytinlerimizden kıymetli olmadığına, hiç bir villanın mandalinadan değerli olmayacağına. Hiç durmayan bir saldırı altında besinlerimiz, “vazgeçin toprağınızdan biz başka yerlerden getiriyoruz” diyorlar ve yok ediyorlar bir bir. Ve bir gün, başka diyarlardan getirilemeyeceğini hiç düşünmeden veriyoruz toprağımızı, sularımızı. Oysa pandemi net gösterdi bize, her şey her an gelemeyecek bu şehre, biz kendi yiyeceğimizi, kendi sebzelerimizi ve meyvelerimizi yetiştirmeliyiz. Kıymetlerini bile bile.

Urla’dan enginarlar gelecek, sonra Kemalpaşa’ya gideceğiz kirazları toplamaya. İnsanlara anlatacağız bu toprak, bu su bizim için ne denli önemli.