Her seferinde büyük heyecan ve sevinçle düştüğüm yollara bu kez ağır bir hüzünle çıktım. Çocukluğumdan beri defalarca geçtiğim yollarda; hafızamda yine o çocukluk yıllarından bugüne dek biriktirdiğim ne varsa hepsini tek tek aklımdan geçirerek ilerledim gece boyu. Gecenin yolla buluşmasının hüznü insana ağır gelir ya kimi zaman, bu en ağırlarındandı. Yaşamımın en mutlu anlarından, çocuk oyunlarımdan, bayram sevinçlerimden çok şeyi alıp götürdü bu kez. Hiç bitmesin istenen bir hikâyenin yarım kalması gibi gecenin karanlık sokaklarında kaçınılmaz ve inkâr edilemez olana, gerçeğe ve durdurulamayan bir döngüye doğru öylece geçip gittim, o iyi bildiğim dağların, ovaların kenarından. Uçsuz bucaksız ovaların orta yerinde incecik ve dümdüz haliyle uzayıp giden o yolu görmedim, göremedim belki de bu kez. Oysa her seferinde, taze ekmek kokusuna, biten özlemlere, huzur dolu üç beş güne çıkan o yolların bir anını bile kaçırmamaya gayret ederdim. Otobüslerin camlarına yaslanıp o sonsuz gibi uzayıp giden ovanın sarısına sakladığım çocukluk düşlerim vardı. Yerlerini unuttum. Eksik döndüm geriye.

Şimdilerde bir kez daha dinlemek istediğim o gerçek hikayeler sarıyordu etrafımı yıllar önce. Çocukluğumun büyük dünyasını babamın çocukluğunun tozlu toprak sokakları sarmalardı tüm o anlatılarda. Aynı hikayeleri defalarca dinlerdim, bıkmadan usanmadan. Babamın kentin bir ucunda yürüyerek gidip geldiği okul yollarında kaybolurdum. Güzel ve yaşamıma değer katan, hayatın orta yerinde bunca zamanlık ömrümü besleyen hikâyenin sonuna gittim bu kez. Sonrası savaş ortasında bırakılan kentlerden kaçar gibi apar topar başlanan geri dönüş yolculuğu...

Bu kez kimse anlasın diye beklemiyorum şurada yazdıklarımı. Kendi kendime anlatıyorum. Hatırlamaya, o uzak zamanlarda kalan yollara ve uzaklarda bir kente bıraktığım hikayemi yeniden bulmaya çabalıyorum. Parçaları birbirine iliştirip hiçbir anı atlamadan yeniden anlamlandırmaya çalışıyorum kendi küçük dünyamı. Her yazdığımı okutup fikrini aldığım babama sormayacağım bu kez “yazı nasıl olmuş” diye. Nasıl olduğunu umursamadan kendi kendime arayacağım yaşamıma etki eden eski zamanların bilincime dokunuşlarını. Süregelen yaşamın hızla ilerleyip devam edişinin içerisindeki kendi hikayemi bulacağım yeniden. Duyduğum her kokuyu yeniden duymak için canımın her yanışını yeniden yaşamaya razı gelip yıllardan arta kalanları not edeceğim bir yerlere. Yollara yeniden çıkıp, şafak sökmezden önce otobüslerin camına yeniden yaslayıp başımı, kurduğum düşleri bir kenara not edeceğim. Unutmayayım diye yeniden dalacağım ucu bucağı görünmeyen bir ovanın ortasında geçmiş zaman hayallerime.

Ne saçmalıyorsun hiçbir şey anlaşılmıyor şu yazılanlardan diyen olursa anlaşılmama hakkımı kullanacağım bu kez. Kendime küçük sırlar vereceğim büyük anlamları olan. 

Sonra yeniden, tıpkı çocukluğumdaki gibi, iki katlı ahşap bir evin avlusunda, bir sabah vakti erkenden uyanıp, bir elimde elma bir elimde bir parça ekmekle düşlerime doyacağım. Yitirdiklerimden dinlediğim hikayeleri bu kez ben anlatacağım kendime.