Tüm Dünya covid-19 salgınıyla mücadelesini sürdürürken, virüsten bugün kurtulsak yarın ekonominin durumu ne olacak sorusu herkesin kafasını kurcalamaya devam ediyor. BATÜDER Genel Başkanı ve TOBB Ticaret Konseyi Üyesi Akın Kazançoğlu da kaleme aldığı yazıda ekonominin tüm Dünya'ya yayılan virüs salgınından nasıl etkilendiğini ve etkileneceğini mercek altına aldı.

İŞTE KAZANÇOĞLU'NUN YAZISI;

Covid 19 salgınının ekonomik alandaki etkileri ve vereceği zararı farklı boyutları ile ele almak gerekmektedir. Küresel anlamda, ekonomik kriz tarihi ele alındığında Covid 19'un gerek 1929’daki Büyük Buhran olarak anılan krizden, gerekse 2008-2009 ekonomik krizinden daha büyük etkiler bırakacağı başta IMF olmak üzere birçok kuruluş tarafından dile getirilmektedir. Özellikle rezervleri sınırlı olan gelişmekte olan ülkelerin daha sıkıntılı günler geçireceği öngörülmektedir.

Bu aşamada sektörlerdeki tedarik yapısının giderek küresel bir yapıya bürünmüş olması hem avantaj hem de dezavantajlar getirmektedir. Tedarik zincirinde meydana gelen aksamalardan dolayı alternatif tedarikçilere ulaşabilme imkânı ortaya çıkarsa da diğer taraftan küresel talebin aksaması ciddi bir sorun olmaktadır. Ülkelerin son yıllarda korumacı ekonomi politikaları öne çıksa da teknolojik ve ekonomik açılardan uzun dönemde küresel ekonomiden vazgeçilemeyeceği aşikardır.

Mevcudu tekrar edip tartışmak yerine ise yapılması gerekenler nelerdir diye konuya bakmamız gerekmektedir. Bu yüzden konuyu kısa, orta ve uzun vadede ele alacağız. Kısa vadede bir sektörün çıktısının diğer sektörün girdisi olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden de tedarik zinciri açısından kritik görevleri olan ana hammadde üreticileri ile lojistik hizmet sağlayıcılarına ayrıca önem vermek ve krizden etkilenmelerini minimuma indirmek gerekmektedir. Sadece perakende tarafına odaklanmak zincirde telafisi güç aksaklıklara ve hatta kopmalara neden olabilir. Ana hammadde üreticileri ele alındığında demir-çelik, madencilik ve tarım-hayvancılık özellikle önem arz etmektedir. Yapısı itibari ile üretimin durdurulması pek de mümkün olmayan alt sektörler, örnek olarak süt veya stok imkanının kısıtlı olduğu, örneğin olarak yaş meyve sebze ele alındığında tarım ve özellikle hayvancılık sektörüne öncelikle destek verilmesi bir zorunluluk olmaktadır. Tarım ve hayvancılığa verilecek önem gıda tedarik zincirinin devamı açısından da kritik bir husus olarak öne çıkmaktadır.

Orta vadede ise kısıtlı teşviklerden ziyade sektörleri kapsayıcı, katma değerli ve yerli girdiye dayalı bir mekanizma ön plana çıkarılmalıdır. Elbette teşvik sistemlerinin bir maliyeti olacaktır. Aslında ülkelerin orta vadede yaşayacağı sorun işsizlik ile enflasyon arasındaki tercih olacaktır. İşsizliği öne almak borçlanma veya para arzının arttırılması ile enflasyonu körükleyecek, aksi ise istihdam ve sosyal barışı riske sokacaktır. Aslında aradığımız cevap ise, ülkeleri bu iki açmaz arasından birini seçmeye zorlamak değil, biraz sonra değineceğimiz uzun vadeli çözümlerde bulunmaktadır.

Uzun vadede ise son günlerin popüler tabiri olan “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” ifadesi kullanılabilir. Burada sürdürülebilirlik kavramı ön plana çıkmaktadır. Günlük hayatımızda sık sık kullanmaya başladığımız bu kavramın üç temel bileşeni unutulmamalıdır. Bu üç bileşen ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlardır.

İçinde bulunduğumuz süreç göstermiştir ki ekonomik sürdürülebilirlik sektörlerin tasarımdan, üretime, lojistikten, perakendeye tüm süreçlerde verimlilik ve hız artışına ihtiyaç duyduklarını ortaya koymuştur. Çözüm, süreçlerin sayısallaştırılarak ölçülebilir kılınması ardından da dijitalleşmesi olarak kendini göstermektedir. Diğer taraftan çevresel sürdürülebilirlik asla ihmal edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki çevresel riskler salgın hastalıklardan çok daha kalıcı ve büyük hasarlar bırakabilir. Bu konuda küresel ısınma bize çok net bir tablo sunmaktadır. Çevresel sürdürülebilirlik için, döngüsel ekonomi ile yeşil üretim ve yeşil lojistik kavramlarını esas alan stratejiler belirlenmelidir. Sosyal sürdürülebilirlik ise son günlerde insan hayatı ile öne çıkmakta olup toplum yararını gözeten stratejiler uygulanmalıdır. Bu kapsamda risk analizi ve risk yönetimi kavramına değinmemiz gerekmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun belli aralıklarla yaptığı Küresel Risk Araştırması Raporlarında içinde salgın hastalıklarında bulunduğu terör, çevre ve politik risklerinde bulunduğu riskler ele alınmaktadır. Hiç şüphesiz ki bugün benzer bir araştırma yapılacak olsa salgın hastalık riski, açık ara önde çıkacaktır. Bu sebeple ilgili risk analizleri sadece kamu ölçeğinde değil özel sektör için de yapılmalı ve bu analizlerde tekil değil sektörlerin birbirlerine olan etkisi ele alınarak bütünleşik modeller kullanılmalı, senaryo analizleri ile desteklenmelidir.

Tüm bu süreçlerde ise yöntem olarak büyük veri ve veri analizinden faydalanılmalıdır. Çin’in Covid 19 salgını ile mücadelede kullandığı büyük veri ve veri analizi çalışmaları bu konu ile ilgilenenler için değerli bir örnek sunmaktadır.

Özet olarak tüm bunları başarmak ise bilim, teknoloji, eğitim ve sağlığa kesintisiz, istisnasız ve kapsamlı destek ve önem ile sağlanabilir.

Akın KAZANÇOĞLU

BATÜDER Genel Başkanı

TOBB Ticaret Konseyi Üyesi

Editör: Haber Merkezi