Ülkemizde asgari ücret 25540 sayılı yönetmenlikle belirlenir. Bu yönetmenliğin 4. maddesinde asgari ücret; “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin; gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret" olarak tanımlar.

Türkiye’nin de imzasının bulunduğu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde asgari ücret “Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır” denmektedir.

Ayrıca asgari ücret ILO tarafından daha geniş koruma sağlayıcı şekilde tanımlanmıştır. Fakat sendikaların taleplerine rağmen Türkiye ILO’nun bu sözleşmesine imza atmamıştır. Avrupa Sosyal Şartı’nda, “Tüm çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret alma hakkı vardır” diyor. Türkiye bu maddeye de çekince koymuştur. Türkiye ILO’nun ve ASŞ’nın tanımladığı koşulları karşılamak bir yana kendi yönetmeliğindeki tanımlamanın bile gereğini yerine getirmemektedir. 

Bilindiği gibi ülkemizde asgari ücret hükümet, işveren ve işçi örgütlerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon ile belirlenir. Her ne kadar komisyonun içinde işçi temsilcileri bulunuyor olsa da rakam hükümet ve işveren temsilcilerinin istekleri doğrultusunda belirlenmektedir. Konu ile ilgili sendikaların talepleri ise komisyonda bir karşılık bulamamaktadır. 

BİR MİLYON İŞÇİ ASGARİ ÜCRETİN YARISINA ÇALIŞIYOR

Ülkemizde asgari ücret gerçeğine biraz daha yakından bakalım. Ücretin adından da anlaşılacağı gibi bu ücret bir işçiye verilebilecek en alt sınır ücreti belirler. Bu ücretin altında ücretle işçi çalıştırılamaz. Bir genel ücret olmanın dışında aslında istisna bir ücret uygulaması olduğu söylenebilir. Fakat bizim ülkemizde asgari ücret ortalama ücret haline gelmiştir. DİSK-AR’ın araştırmasına göre 10 milyon işçi asgari ücret almakta, yaklaşık bir milyon kişi ise asgari ücretin yarısı kadar ücrete çalışmaktadır. Bu gün ülkemizde eğitimli ve nitelikli iş gücünün büyük bir kısmı asgari ücret ya da onun çok az üstünde bir ücret almaktadır. Ayrıca halkımızın şunu bilmesi gerek; asgari ücret, genel ücret seviyesinin belirlenmesinde, sosyal güvenlik primlerinin alt ve üst limitlerinin belirlenmesinde, işsizlik ödeneğinden emekli aylıklarına kadar tüm ücretleri etkilemektedir. Bu nedenle asgari ücretin enflasyonun altında kalması tüm işçi ve emekçileri etkilemektedir.

AKP yönetimi asgari ücrete yaptığı %50,5’lik zam oranıyla övünürken, sadece asgari ücretteki artışı görüyor. Oysa o ücretin almak zorunda olduğu yaşamsal, zorunlu ihtiyaçlara yapılan zamları görmemekte direniyor. Aralık-2021’de asgari ücret belirlenirken yıllık enflasyon %36,08’di ve %50,5’lik bir zam oranı ile her ne kadar enflasyon üzerinde zam yapılmış olsa da birkaç ay içinde asgari ücret erimeye başlamıştır. Yılbaşından hemen sonra elektrik, doğalgaz, gıda, akaryakıt gibi birçok ürün ve hizmete zamlar yağmur gibi yağdı. Bu zam yağmuru asgari ücrete uygulanan zammı alıp götürdüğü gibi, geçmiş yılın ücretine göre eksi değerlere yaklaştı. 

TÜİK verilerine göre bazı ürün ve hizmetlerde enflasyon (Nisan-2022):  

Ulaşım

% 105,86

Gıda ve alkolsüz içecekler

% 89,10

Konut

%61,4

Çeşitli mal ve hizmetler

%58,72

Yukarıdaki tabloya, doğalgaza yapılan %35 ve elektriğe yapılan %172 zam oranlarını da ekleyip düşündüğümüzde asgari ücretle çalışan bir işçinin geçimini sağlamasının imkânsız olduğu görülmektedir. Asgari ücret, bu hızlı enflasyon artışı karşısında bir kişinin beslenme, barınma, ısınma ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını karşılıyor olmaktan uzaklaşmıştır. Böylelikle çalışanın, işçinin ertesi gün işe sağlıklı bir şekilde gitmesine olanak sağlayacak bir ücret düzeyi olmaktan bile çıkmıştır. 

İŞÇİLER ÇALIŞIYOR AMA KARINLARINI BİLE DOYURAMIYORLAR

Türk-İş dört kişilik bir aile için Nisan ayı açlık sınırını 5 bin 323 TL, yoksulluk sınırı ise 17 bin 340 TL olarak açıklamıştır. Bu veriler bize ülkemizde çalışan yoksulluğun boyutunu göstermek açısından çarpıcıdır. İşçiler-emekçiler çalışıyor üretiyor olmalarına rağmen, kazançları ile karınlarını dahi doyurmakta zorluk çekmektedir. Mayıs ayı verilerine göre TÜİK yıllık enflasyonu yüzde 69,97 olarak açıkladı. Farklı enflasyon hesaplamaları bu rakamın çok üstünde olsa da konunun rakam spekülasyona gerek kalmadan anlaşılmasını sağlamak açısından resmi verileri kullanıyorum. Bu veriler bize Ocak 2022’de yürürlüğe giren asgari ücretin şimdiden yıllık enflasyonun karşısında alım gücü yaklaşık %34 oranına düştüğü görülmektedir. Özellikle en yaşamsal ihtiyaç olan gıda enflasyonu karşısında ise bu erime çok daha fazla olmuştur. 

Asgari ücret 25540 Sayılı Yönetmelikte tanımlanırken, giyim, sağlık ve kültürü de zorunlu ihtiyaçlar arasında saymıştır. Oysa asgari ücretle geçinmeye çalışan bir aile sadece hayatta kalmak için harcama yapma durumuna gelmiştir. Asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan bir aile ne tiyatro-sinema, ne kitap, ne konser ne de tatil gibi insanın sosyalleşmesini sağlayan faaliyetleri gerçekleştirememektedir. İnsanı karın tokluğuna yaşamaya mecbur etmek onur kırıcı bir durumdur. Bırakalım düzenli bir işte çalışamayan yoksul insanları, günde sekiz saatin üzerinde ağır çalışma koşulları altında çalışanlar bile marketlerin ucuzluk reyonundan, pazarların kalan artıklarından gıda ihtiyacını karşılar duruma gelmiştir. 

AKP’NİN EKONOMİ POLİTİKASI ZENGİNLERE

Ülkede üretilen tüm zenginlikler en üst gelir dilimi içindeki %10’luk kesim arasında paylaşılmaktadır. AKP hükümeti zenginin parasını kur korumalı mevduat kılıfı ile enflasyon karşısında korurken ve geçiş garantili yollar – köprülerle müteahhit kârlarını garanti altına alırken asgari ücreti enflasyon karşısında korumasız bırakmasıyla aslında kimin hükümeti olduğunu göstermektedir. 

AKP hükümetinin zenginler için uygulamaya koyduğu ekonomi politikası, büyük halk kitlelerinin hızla yoksullaşmasına neden olmuştur. Her geçen gün hızla artan hayat pahalılığı, yükselen enflasyon ücretli çalışanın cebinde bir kurt gibi büyümektedir. İşçiler emekçiler bir ay çalışıp aldıkları ücretle ne yazık ki on gün yaşayamamakta. Bu haliyle işçiler otuz gün çalışıp on günlük ücret alarak tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir sömürüye maruz kalmaktadır. Tüm bu koşullar altında asgari ücretin artan enflasyon karşısında acil olarak güncellenmesi gerekmektedir. Bu bir gerekliliğin dışında zorunluluk haline gelmiştir. Bu yoksulluğun sürdürülebilir durumu kalmadığını, yoksulluk üzerinden iktidarını devam ettirenler iyi bilmelidir. 

Asgari ücretin açlık sınırı altında kalmaması ve enflasyon karşısında korunması için belirlenme şeklinin ve süresinin değişmesi gerekmektedir. Öncelikle asgari ücret tespit komisyonunda işçi temsilcisi sayısı ve özellikle asgari ücret alan işçilerin katılımı arttırılmalı. Ayrıca asgari ücret belirlenirken sadece ücret değil, ücretin korunması ve sendikasız çalışan işçilerin çalışma koşullarını belirleyen bir çerçeve sözleşmesi olmalı. Bizim gibi istikrarsız ekonomi politikaları ile yüksek enflasyon yaratan ülkelerde asgari ücretin yılda bir belirlenmesi doğru değil. Asgari ücret aylık enflasyon oranında arttırılarak sürekli koruma altında olmalı.  Asgari ücretin belirlendiği tarihteki enflasyon beş ay sonunda %34 oranında artıyor ise bu işçinin suçu değil, zengini mutlu etme adına halkı yoksullaştıran barbar ekonomi politikalarınındır. Bugün asgari ücretin güncellenmesi ile ilgili hiçbir yasal engel yoktur. Kaldı ki yasal değişikliği bile KHK ile yapan tek adam yönetiminin, asgari ücretin güncellenmesi konusunda yasa değişikliği gerektiğini bir mazeret olarak ortaya sunması komik bir bahanedir. Asgari ücret bir an önce reel enflasyon oranında güncellenmelidir. Bu bir ihtiyaç değil zorunluluktur. Emeği ile geçinen milyonların tahammülü kalmadığını herkes özellikle ülkeyi yöneten AKP bilmelidir. Tüm emekçilerin talebi “kendisi ve ailesi için insanlık onuruna yakışan bir yaşam ve adil bir ücrettir”.

Editör: Haber Merkezi