DUYGU KAYA/ İZ GAZETE- Geçtiğimiz günlerde ÖSYM, YKS yerleştirme sonuçlarını açıkladı. Buna göre bin 280 bölümü tercih eden öğrenci sayısı 10’un altında kaldı. 169 bölüm hiç tercih edilmedi.

Eğitim Sen İzmir Üniversiteler Şube Sekreteri Doç. Dr. Ümit Akıncı, Türkiye’nin izlediği eğitim politikasını İz Gazete’ye değerlendirerek, bu sonucun yükseköğretim sisteminin yanlış politikalarla işlenemez hale geldiğini gösterdiğini ifade etti.

‘YANLIŞ İŞLENEN SÜREÇLER BİZİ BU NOKTAYA GETİRDİ’

Akıncı, “Bu veriler aynı zamanda bir bütün olarak eğitim-öğretim sisteminin de işlemez hale gelişini anlatıyor ve bu durumu sadece son bir yılda eğitim-öğretimin uzaktan sürdürülüyor oluşu ile açıklayamayız. Bunun sebeplerine baktığımızda ilk aklımıza gelen, son yıllarda hızla artırılan üniversite sayısı, ortaöğretimdeki değişimler ile öğrencilerin başarılarının hızla düşmesi ve son eğitim-öğretim dönemlerinin uzaktan yürütülmesi esnasındaki başarısız politikalardır. Başta bunlar olmak üzere ortada birçok sebep var ama yanlış işletilen süreçler bizi bu noktaya getirdi” dedi.

‘ÜNİVERSİTELERİN ARTTIRILMASI YILLARIN RÜYASIYDI’

Doç. Dr. Ümit Akıncı, her kentte üniversite, her mahallede fakülte projesine yönelik, “ Popülist söylemlerle başlamış gibi görünen üniversite sayılarının hızla arttırılması politikası, aslında yılların rüyasıydı. 2008 TÜSİAD Yükseköğretim Raporu ve YÖK’ün yayınladığı strateji raporlarında ‘kapasite arttırımı’ sürekli sözü geçen bir noktadır” dedi.

‘YAKLAŞIK 8 MİLYON ÖĞRENCİ, 174 BİN AKADEMİSYEN VAR’

Akıncı, YÖK istatistiklerine göre yaklaşık 8 milyon öğrenci ve 174 bin akademisyen olduğunu ifade ederek, “TÜİK 15-24 yaş arasında genç nüfus olarak değerlendirilen kesimin yaklaşık 13 milyon kişiden oluştuğunu söylüyor. Durum bir yandan toplumsal istatistiklere bu şekilde yansırken diğer yandan, 8 milyon öğrencinin büyük bir çoğunluğu ‘üniversite olmayan üniversitelerde’ ‘öğrenci’ olarak bulunuyor. Bu kadar çok sayıda üniversite, eşyanın tabiatı gereği ‘niteliksizlik’, düşünüş- davranış biçimi akademisyenlikle taban tabana zıt “akademisyenler” getirdi. Ve bu durum öğrenci olmayan “öğrenciler” doğurmaya devam ediyor” dedi.

‘PUANLAR DÜŞÜRÜLDÜĞÜ HALDE SONUÇ ORTADA’

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin üniversite sınavlarında baraj puanlarının düşürülmesini istemesinin ardından bu konuyla ilgili çalışma başlatılmış ve baraj puanı Temel Yeterlilik Testi'nde 140, Alan Yeterlilik Testleri ve Yabancı Dil Testi'nde 170 olarak uygulanmıştı.

“Baraj puanları düşürüldüğü halde durum ortada…“ Diyen Akıncı, “Bu da bir sebep değil, bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Baraj puanlarının indirilmesini başarı oranının düşmesinin bir görünümü olarak değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.

‘FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ SADECE İNTERNET ALTYAPISINA İNDİRGENDİ’

Özellikle pandemi döneminde eğitimde fırsat eşitsizliğinin daha görünür olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ümit Akıncı, “Yazık ki bu mesele, politika yapıcılar tarafından sadece internet altyapısına indirgenerek “internetin ulaşmadığı yer kalmadı” gibisinden argümanlarla ele alındı. Ama salgın döneminde anne babası işten çıkarılan ve maddi olanaksızlıklardan dolayı çalışmak zorunda olanlardan, kendisine çalışma ortamı yaratamayanlardan, tüm bu atmosferde psikolojisi ve motivasyonu yerle bir olan öğrencilerden hiç bahsedilmedi” açıklamasında bulundu.

“HİÇ DE ‘İYİLEŞTİRME’ OLMADIĞINI GÖRÜYORUZ”

Geçtiğimiz günlerde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa'da son 20 yılda öğretmen maaşlarını en çok iyileştiren ülkenin Türkiye olduğu iddiasında bulunmuş, "Türkiye'deki öğretmenler tüm Avrupa ülkeleri arasında en az stres yaşayanlardır" ifadelerini kullanmıştı.

Akıncı, Erdoğan’ın bu iddiasını yorumlayarak, “Maaş iyileştirme diye sunulan şey, TÜİK’in günlük yaşamla hiç uyuşmayan, çarşıda pazarda bu kadar düşük olduğunu hiç göremediğimiz enflasyon oranı ile kıyaslandığında, “makul” görünen ücret artışlarıdır. Maaş ile ne kadar gıda alınabiliyor, barınma ihtiyacı karşılanabiliyor mu, maaşın ne kadarlık kısmı tiyatro, sinema, konser gibi etkinliklere ayrılabiliyor diye bakıldığında öğretmen maaşlarının iyileştirilmesi kavramının hiç de “iyileştirme” olmadığı görülüyor. Tıpkı kamunun diğer kesimlerindeki “maaş iyileştirmeleri” gibi...” dedi.

‘YANLIŞ ALGIYI DÜZELTECEK OLANLAR YİNE BİZLERİZ’

“Tüm Avrupa ülkelerine baktığımızda en az stres yaşayan öğretmenlerin Türkiye’dekiler olduğunu söylemek de güç” açıklamasında bulunan Akıncı, “Kalabalık sınıflar, liyakatten uzak yöneticiler eliyle oluşturulan olumsuz atmosfer, performans baskısı, sürgün olarak nitelendirilebilecek keyfi görevlendirmeler, ücretlerin reel anlamdaki düşüklüğü gibi faktörler düşünüldüğünde tablo net olarak ortaya çıkıyor. Buna bir de toplumun genelinde, yönetenler eliyle oluşturulan ‘Öğretmenler yattığı yerden maaş alıyor’ algısı eklenince durum daha da vahim yerlere doğru gidiyor. Elbette yanlış algıyı ve durumu düzeltecek olan da yine bizleriz” ifadelerini kullandı.

Editör: Haber Merkezi