GÜLSEN CANDEMİR / İZ GAZETE - Kadının iş hayatına katılması ile ortaya çıkan kreş ve anaokulu ihtiyacı, bu alanda daha fazla kurumun açılmasını sağladı. Pek çok kurum diğerinden farklı olduğuna dikkat çekip ailelerin ilgisini çekmeye çalışırken son birkaç yıldır ‘Montessori’ eğitim anlayışına sahip olduğunu ileri süren kurumlar ortaya çıkmaya başladı.

Eğitim Danışmanı Osman Çağrı Şahin ile İz Gazete’ye, hayatımıza yeni giren Montessori eğitim sistemini ve bir anaokulunda olması gerekenleri konuştuk.

Montessori kelimesini son yıllarda sık duyar olduk. Ne anlama geliyor. Nedir Montessori. Bizimle paylaşır mısınız?

1900’lerin başlarında Roma’da Dr. Maria Montessori tarafından geliştirilen bir yaklaşımdır. O yılları düşündüğümüzde merkezine çocuğu alan bu yaklaşım oldukça dikkat çekiyor. Öğreti olarak Montessori, öğretmeni öğrenme için uygun ortamı sağlamakla ve çocuğun çevresi ile etkileşime geçmesinden sorumlu kişi olarak tanımlıyor. Montessori yaklaşımı her çocuğun kendine özgü bir birey olmasına ve gelişim hızına saygı gösterdiğimiz takdirde özgüven, inisiyatif, konsantrasyon, düzenlilik, ne istediğini bilme, bağımsızlık, başkalarına olan saygı gibi becerileri kendiliğinden edinebileceği inancına sahip.

Bir eğitim modeli olarak montessori neden tercih edilmeye başlandı?

Neden sorusunun iki yanıtı var aslında. İlki anne babalar, eğitimciler yani hepimiz zorunlu kitlesel eğitimin bütün olumsuzluklarına maruz kaldık. Fabrikaya işçi, tarlaya ırgat, kışlaya asker yetiştirmek isteyen sistemler, insanları okullar aracılığıyla hızlı ve en ekonomik yoldan kolay itaat edebilen kişiler haline getirdi. Bunu yaparken de doğal olarak insanı merkeze almadı. Değişen dünyada özelikle X kuşağı diye adlandırılan kuşak başka türlü bir eğitimin mümkün kılınabileceğinin farkına vardı ve çocuğunun kendisi gibi eğitim almasın isteyerek bir arayışa girdi. Bu kuşağın evli çiftlerinin en önemli sosyal politikasının birisinin de az çocuk sahibi olmak olduğunu da düşündüğümüzde çocuğa yatırım kıymetli hale geldi. Anne Babaların arayışlarının sonucu olarak ana akım eğitim sistemlerine alternatif bir model olarak Montesorri, Waldorf, Regio Emilla gibi yaklaşımlar orta sınıf tarafından ilgi görmeye başladı.

İkincisi nedenin ise aslında daha iktisadi temelleri var. Büyük kentlerde kadınların iş hayatına katılımının artmasıyla çocuk bakımı sorun haline gelmeye başladı ve önce çocuk bakıcıları gündeme geldi. Bakıcı meselesi kendi içerisinde bir sürü avantaj barındırsa da eğitim meselesini dert edinmiş orta sınıf anne babanın beklentilerine çocukları 3 yaşlarına geldiği andan itibaren yanıt veremedi ve ülkemizde bir özel anaokulu, kreş, gündüz bakım evi patlaması yaşandı. 6 yaş ve altını hedef alan bir sürü anaokul işletmesi kendini bir adım daha öne çıkarmak için ben diğerinden farklıyım diyebilmek için bir pazarlama stratejisi olarak Montessori ismini kullanmaya başladı. Montessori yaklaşımını hak ettiği bir biçimde hayata geçirmeye çalışan hatta geçiren az sayıda okul var ama emin olun Montessori adını kullanan kurucusunun bile Montessori’den haberinin olmadığı okullar da var. Montessori adının bu kadar yaygın kullanımı herkesin bir anda bu yaklaşıma kulak kabartmasına neden oldu.

Eğitim modelinin, ülkemizdeki yaygın eğitim sisteminden farkları nelerdir?

Dediğim gibi zorunlu kitlesel ve geleneksel eğitim anlayışı çocuğu ve onun haklarını o kadar fazla hiçe saydı ki, Montessori ve diğer çocuğu merkeze alan eğitim yaklaşımları bir adım öne çıktı. Fark tam da burada. Düşünsenize Türkiye’de eğitim çok büyük bir operasyon değil mi? 1 milyondan fazla öğretmen 18 milyondan fazla çocuk her gün bu operasyonun tam merkezindeler fakat işin öznesi çocukların hiçbir söz hakkı yok. Bu gerçekten korkunç. Çocuk doğası gereği özgür seçimden, hareket etmekten, kimi zaman sessizlikten, kimi zaman gürültüden, sosyal ilişkilerinin kendileri tarafından kurulmasından, hatalarının sorumluluğunu kendisinin almasından, kendi kendine öğrenmekten keyif duyar. Çocuk “kendi” olma hakkı elinden alınmasın ister. Bütün bu ortamı hakkını vererek çocuğa sunmak alternatif yaklaşımlarının en temel iddiası ve dolayısıyla da farkı.

Veliler ana okullarından neler bekliyor, okul seçerken neye dikkat ediyor?

Bu konuda da aslında iki tip anne baba var. Birincisi okula çok fazla anlam yükleyen ve bütün sorumluluğu okulun sırtına yüklemek isteyen “beklentisi çok yüksek” diye tariflediğimiz kesim. Bu kesim okulda havuz da olsun, çocuğum drama da görsün, piyanoda çalsın, aman çocuğum hiçbir şeyden eksik kalmasın diyen anne babalar ve muhtemelen çocuğunun okulunu yanlış seçecek kişi. J

İkincisi ise gerçekten çocuğunun ihtiyaçlarından hareketle çocuğa göre okul arayan beklentisini daha mantık çerçevesine oturtmuş bir okulda bakması gereken yere bakan anne babalar. İki tipolojinin kesişim kümesi de var tabi. Güvenlik, sağlıklı beslenme, yeterince sosyal etkinlik, eve yakınlık, uygun ücret, servis desteği neredeyse tüm anne babaların dikkat ettiği unsurlar…

Bir eğitimci olarak velilere anaokulu veya kreş seçiminde nelere dikkat etmelerini önerirsiniz?

Bir Afrika atasözü çocuk büyütmek için köy gerekir der. Ne demek bu ? Hepimiz tası tarağı toplayıp köye mi yerleşelim? Elbette onu kastetmiyorum. Çocuk en önce yakın çevresinden öğrenmeye başlamalı, en önce çevresindeki sosyal ilişki biçimlerini anlamalı. Onun için önce eve en yakın okul diyoruz. İşe oradan başlamalı. Buradaki en önemli kıstaslardan bir diğeri ise anne babalar okullara gittiklerinde doğru yere bakmayı ve doğru soru sormayı öğrenmeleri. Jan Janlı okullarda fiziki koşullara gerektiğinden fazla önem vermek yerine okulun çocuğa yaklaşımı nasıl? Okulun Eğitim yöneticisinin vizyonu ne? Okulun eğitim felsefesi var mı, varsa yöneticisiyle uyumlu mu? Öğretmenler okulda mutlu mu? Okul ortalama kaç yılda bir öğretmen değiştiriyor? Bahçesi var mı, orada ne kadar süre geçiriliyor? Okul olası sosyal- duygusal krizlere nasıl müdahale ediyor? Okula gelen çocukların karma kültürel gruplardan gelip gelmediği, kütüphanenin niteliği çok dikkat edilmesi gereken hususlar.

OSMAN ÇAĞRI ŞAHİN KİMDİR?

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlarda çeşitli görevlerde bulunmuştur.  Osman Çağrı Şahin, sivil toplum kuruluşlarında eğitim koordinatörlüğü görevleri yürütmüş, eğitim temalı bir çok projeyi hayata geçirmiştir. Var olan eğitim sisteminin alternatifini yaratmak için Türkiye’nin bir çok ilinde anne baba, öğretmen ve çocuk eğitimleri yapmıştır. Şahin, yerel yönetimlere ve özel eğitim kurumlarına, anne babalara ve gençlere danışmanlık yapmaktadır. Ada Danışmanlık'ın kurucusudur. 

Editör: Haber Merkezi