Nil KAHRAMANOĞLU/İZ GAZETE - Bir süredir kulislerde görevden ayrılacağı konuşulan Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk istifa etti. Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan imzalı karar ile istifa eden Selçuk'un yerine bakan yardımcılığını yürüten Mahmut Özer atandı.

Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Necip Vardal ve Eğitim İş 2 Nolu Şube Başkanı Ahmet Cangı, Selçuk’un istifasını ve üç yıllık bakanlık sürecini gazetemize değerlendirdi. Bakan Selçuk’un ‘sınıfta kaldığını’ dile getiren eğitimciler, eğitimde yaşanan sorunlara dikkat çekti. Vardal, “Belki de Ziya Selçuk gitmesi gerektiğini, bundan sonra kalmasının kendine daha fazla zarar verebileceğini düşünerek ayrılmış olabilir” diye konuşurken, affını isteyerek istifa etmesini eleştiren Cangı ise, “Tek adam rejiminde silik şekilde bakan olmayı kabul edenlerin gidişleri de sessiz ve silik olurken, olan yine düzgün hizmet ve yönetim bekleyen milletimize oluyor” dedi.

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un istifasının önceden konuşulduğunu belirten Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Necip Vardal, “Bir süredir beklenen bir durumdu. Ziya Selçuk göreve başladığında toplumda bir beklenti oluşmuştu. Daha liberal olması, akademik ve bilim insanı kimliğiyle eğitimdeki sorunları çözebileceği şeklinde genel bir izlenim oluşmuştu. Biz o zaman da Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak bu meselenin kişilerle ilgili olmadığını söyledik. Belki bir restorasyon için Ziya Selçuk’un görevlendirilmiş olabileceği, iktidarın böyle bir beklenti içerisinde olabileceği söz konusuydu. Ama iktidarın izlemiş olduğu bir ideoloji var. İktidar eğitim aracılığıyla yeni bir rejim de inşa etmeye çalışıyor. Bunun bir tarafında piyasacılık bir tarafında dincilik olacak şekilde yürütülen bir süreç. Bu süreçte Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirildi. Doğal olarak iktidarın eğitim politikalarından farklı bir şey yapması çok da mümkün değil. Çünkü Saray’da bir eğitim-öğretim kurulu bir de iktidarın başındaki isim var. Bunların dışında bir faaliyet yürütmesi, eğitimle ilgili kendi politikalarını hayata geçirmesi mümkün değil. Mümkün olmayan şeyi bu istifayla daha net gördük” diye konuştu.

‘HİÇBİR ADIM ATILMADI’

Bu iki yıllık sürede Bakan Selçuk’un yapmak istediği şeylere izin verilmediğini söyleyen Vardal, “Cemaatlerle, vakıflarla ilgili olan protokoller kesilmedi. Eğitimin içeriğiyle ilgili, piyasalaşması ve gericiliğiyle ilgili adımlarda hiçbir azalma olmadı. Bir şanssızlığı; üç yarıyıl süren pandemi dönemine denk gelmesi oldu. Bununla birlikte değerlendirildiğinde Ziya Selçuk’un yürüttüğü Bakanlığın yapmak istediklerini hayata geçiremediği bir dönem oldu. Zaman zaman liyakat esası ile ilgili açıklamalar yapsa da yine mülakat sistemi devam etti. Atamalar liyakat esasına göre gerçekleşmedi. Bugünlerde illerde yapılan yönetici görevlendirmeleri için mülakat sonuçlarını gördüğümüzde bu durumu anlıyoruz. 80 puan alan arkadaşlarımız mülakatta düşük puanlar verilip eleniyor. Onlarca örnek var. Bu konuyla ilgili İzmir’de bir basın açıklaması da yapacağız” dedi.

‘YAPACAĞI BİR ŞEY YOK’

6 Eylül’de okulların açılacağı ve yüz yüze eğitimin başlanacağının açıklanmasına rağmen Saray’dan henüz bunu onaylayan bir açıklama gelmediğini de aktaran Vardal, “Tam tersine bu tarihe itiraz edildiği yönünde sosyal medyada çeşitli düşünceler paylaşılmakta. Belki de Ziya Selçuk gitmesi gerektiğini, bundan sonra kalmasının kendine daha fazla zarar verebileceğini düşünerek ayrılmış olabilir. Çünkü daha önce Talim Terbiye Kurulu Başkanlığını yapmıştı. O dönem Hüseyin Çelik ile olan anlaşmalığı nedeniyle görevinden ayrılmıştı. Bakanlığı en iyi bilen, tanıyan isimlerden biriydi belki. Ama yürüttüğü 2 yıllık süreçte geldiğimiz nokta Ziya Selçuk’un artık yapabileceği bir şeyin artık olmadığıdır” açıklamasında bulundu.

‘OKULLAR AÇILMALI’

Aşılama süreciyle ilgili de konuşan Vardal, temel taleplerinin yüz yüze eğitimin yapılması olduğunu söyledi. Vardal, “Okulların açılması gerekiyor. Ancak şu anda Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda bir hazırlık yaptığına dair çalışma yok. Ek öğretmen atamasından ek yardımcı personel atamasına, okullara ek bütçe ayrılmasından öğretmelerin aşılanmasına, okullar yüz yüze eğitim başlayacakken gerekli hazırlıkları yapabilecek bir noktaya getirilmesine kadarki olan süreçle ilgili Bakanlığın herhangi bir açıklaması yok. Bizim kendi gözlemimizle geçmiş dönemle arasında bir fark göremiyoruz. Hazırlıksızlık süreci aynen devam ediyor. Toplumdaki aşılanma oranlarına bakıldığı zaman öğretmenlerin bir kısmının aşılandığını söylemek mümkün. Elimizde kamuoyu ile paylaşılmış net bir sayı olmamasına rağmen çevremizde yaptığımız görüşmelerle bunu anlayabiliyoruz. Kalan yaklaşık bir aylık süre en azından iki doz tamamlanabilecek bir süreç. Bunun dışında 12 yaş üstü öğrencilerin de aşılanması için Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) çeşitli kurullarının önerileri de var. Bu konuda ayrı bir çalışma yürütülmesi gerekiyor” açıklamasında bulundu.

‘TELAFİ PROGRAMI ŞART’

Pandeminin yarattığı tahribatın giderilmesi için telafi programının uygulanması gerektiğini de sözlerine ekleyen Vardal, “Bir başka önemli husus da bu üç yarıyıl döneminde akademik, sosyal ve duygusal anlamdaki eksikliklerin giderilmesini sağlayacak telafi programına ihtiyaç var. Ne yazık ki Bakanlık bir telafiden söz etmesine rağmen bu programın nasıl olacağı konusunda bir açıklama yapmıyor. Bir hazırlığının olduğunu da göremiyoruz. 6 Eylül’de mutlaka yüz yüze eğitime başlamamız gerekiyor. Üç yarıyıldır öğrencilerin akademik, sosyal ve duygusal kayıplarını giderebilecek bir telafi programının ortaya konması gerekiyor. Çünkü YKS ve LYS’de gördüğümüz sonuçlar bu yetersizliklerin ortaya çıkış haliydi. En azından önümüzdeki dönemde bu eksikliklerin giderilmiş olması gerekir. Tüm bu bahsettiklerimiz Ziya Selçuk’a eksi olarak yazıldı” şeklinde konuştu.

'MAKİNA BOZUKSA DİŞLİ DEĞİŞTİRMEK BOŞUNA'

Bakan Ziya Selçuk’un, havuz medyasının tabiriyle ‘görevden affını isteyerek’ istifa etmesini eleştiren Eğitim İş İzmir 2 Nolu Şube Başkanı Ahmet Cangı da Milli Eğitim’in asıl ihtiyacının koltukta oturan isimlerin değişmesinden ziyade doğru bir zihniyetle çalışması olduğunu dile getirdi.

‘OLAN MİLLETE OLUYOR’

Cangı, tek adam sistemiyle istifanın dahi Cumhurbaşkanı’nın lütfu gibi gösterildiğini belirterek, “Gidenin geride ne bıraktığına bakılmalı, fayda-zarar muhasebesi elbette yapılmalı ve bu ilerisi için ders olmalı ama her şeyden önce bu konuda dikkat çekmek gereken başka bir husus var: Tek adamı sonsuz yetkilerle donatan Cumhurbaşkanlığı-Başkanlık sisteminde maalesef meşru ve çoğu zaman onurlu bir yol olan istifanın dahi adı geçememektedir. Görevi bırakmak isteyenin kişilikli görünmesini istemeyen bu sistem, istifayı dahi Cumhurbaşkanı'nın lütfuyla izah etmesi bakımından trajiktir. Sonuç olarak tek adam rejiminde silik şekilde bakan olmayı kabul edenlerin gidişleri de sessiz ve silik olurken, olan yine düzgün hizmet ve yönetim bekleyen milletimize oluyor” diye konuştu.

‘ÖNEMLİ DERS BIRAKTI!’

Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun paralel MEB gibi çalışarak Bakanlığı ekarte etmeye çalıştığını söyleyen Cangı, “Bakanların şahsının böyle silikleştirildiği bu düzende, makamları da tek adamın gölgesinde küçülüyor. Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu kurulduğu günden bu yana adeta paralel MEB gibi çalışıyor. Eğitimi yönetmek ve iyileştirmekle görevli bakanlık sembolik hale getirildi. Salgın sırasında eğitimin nasıl devam ettirileceği, okulların açılıp açılmayacağı gibi en hayati konulardaki açıklamaları bile eğitimin sorumlusu olan bakana bırakmayıp kendisi açıklayan zihniyet, Bakan'ın kim olduğu hususunu zaten önemsiz kılıyor. Eski Bakan Ziya Selçuk, arkasında tutulmamış sözler ile birlikte önemli bir ders bıraktı: Bozuk düzende doğru işleyen çark olmaz!” ifadelerini kullandı.

‘ZİHNİYET DEĞİŞMELİ’

Eğitimde iyileştirmenin Bakanların adlarını değiştirterek değil ancak yönetim zihniyetinin değişmesiyle mümkün olabileceğinin altını çizen Cangı, “Eğitimin bedelsiz ve adil verilmesi gereken bir kamu hizmeti olduğunu bir türlü kabul etmeyen, eğitimcilere geleceğin mimarları değil köle olarak bakan, çağdaşlaşmakla ve dolayısıyla çağdaş nesiller yetiştirmekle ilgili derdi bulunmayan bir zihniyetin, milli eğitimi iyi bir noktaya taşıma ihtimali yok. Millî Eğitim’in asıl ihtiyacı bakan koltuğunda oturan ismin değişmesi değil, Bakanlığın doğru zihniyetle ve Saray'ın vitrini olmadan çalışabilmesidir. Bu sağlanmadan yapılacak her değişiklik bozuk olduğu halde tamir edilmeyen bir makinenin dişlilerini boş yere değiştirip durmaktan ibaret olacak” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi