Az sayıdaki gazete manşetlerinden; “PISA testi 2018 sonuçları açıklandı: Türkiye yine tüm alanlarda OECD ortalamasının altında”

Ne anlama geliyor? Türkiye "okuma, matematik ve fen bilimi" alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kaldı.

OECD yani İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı ülkeleri hangileri; A.B.D., Almanya, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kore, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovak, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.

Türkiye 37 ülke içinde 31. sırada yer aldı.

Eğitim sistemlerinin verimli bir hale gelmesinin nesiller gerektirdiğini düşünenler var. Belki doğrudur, Türkiye açısından düşünüldüğünde sadece son 15 yıl içinde 16 defa eğitim sisteminde değişiklik yapılmış durumda.

Değişiklikler öze ilişkin mi, şekilsel mi sorusuna yanıtlar da, eğitimciler açısından iki biçimde değerlendiriliyor; tüm değişiklikler esaslı nitelikte ve sürekli değişiklik olması nedeni ile sonuç almak mümkün değil veya eğitim sisteminin içeriği değişmiyor yapılan değişiklikler sadece şekilsel ve bu yüzden sonuç almıyor. Her iki tespitte de sonuç almamak yani başarılı bir eğitim sisteminin oluşmamasına ilişkin ortak bir sonuç var.

PISA testi sonuçlarında hep üst sıralarda yer alan Finlandiya’nın eğitim sistemi nasıl acaba? Sistem şekilsel bazı değişikliler haricinde pek değişmiyor, kitap yok denecek kadar az, not yok, çocuklar okula çoğunlukla bisikletle gidiyor, okuldaki işler çocuklar tarafından işbirliği içinde yapılıyor, eğitim süresi ortalama günlük 4 saat, öğretmenler sürekli meslek içi eğitim aldığı gibi toplumsal yapıda öğretmenlik mesleğine verilen değer büyük, gelir düzeyleri yüksek, ödev yok.

Soru şu olmalı mı acaba, nasıl oluyor da, Finlandiya’nın iki katı ders yükü ile oyunlarından çaldığımız çocuklarımız aynı testte Finlandiyalı çocuklara oranla daha az başarılı olabiliyorlar?

Soralım o zaman, yanıt verebilecek bir yönetme zanaatçısı bulabilirsek tabii ki.

Geçenlerde, Sevgili Cengiz Toraman’ın uyarlayıp yönettiği ve yine Cengiz Toraman ile birlikte Levent Üzümcü, Ali Hakan Beşen ve Mehmet Küçükgünaydın’ın rol aldığı, Aziz Nesin Kabareyi izleme fırsatım oldu. İnsanın içini ısıtan, sıcak ve özlediğimiz eleştiriyi yansıtan bir oyundu, güzel bir Aziz Nesin öyküsüydü.

Aziz Nesin’in belki de en güzel mirası, kitapları, eleştirileri, karşı durması ve bir de Nesin Vakfı’dır herhalde. Aziz Nesin, Nesin Vakfı’nın ilkelerini kendi kalemiyle şu şekilde ortaya koymuştur: “Düşünen, araştıran, inceleyen, kuşku duyan, kendini ve çevresini sorgulayıp eleştiren, …Kendinin ve başkalarının hakkını arayan, haksızlıklara karşı gelebilecek cesarete sahip, başkaları mutsuzken mutlu olamayan, yani toplumsal sorumluluğu olan,…, Madden ve manen olabildiğince başkalarından ve koşullardan bağımsız, hayatta tek başına ayakta durabilen bireyler yetiştirmektir.

Bir ülkenin kolluğunun peşine düştüğü, bir huzur bulup da rakısını içemeyen, yakılmaya çalışılan, hayatının önemli bir bölümünü cezaevlerinde geçiren bir adamın kendi ülkesinin çocukları için 1973 yılında kurduğu vakıf, eğitim sistemimiz için bir yanıt mıdır acaba?

Veya yanıtı ilkelerde mi aramalıyız?

Eğitim sistemimizde mesela içini dökme hakkı var mıdır çocukların, yanlış yapma hakkı veya saygıya hakları var mıdır?

1940 ve 1946 yılları arası 15 bin dönüm tarlayı tarıma elverişli hale getiren, 750 bin fidan diken, 1200 dönüm bağ oluşturan, 150 büyük çaplı inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 100 km yol, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapan Köy Enstitüleri yanıt olur mu mesela?

Hasan Ali Yücel’in kurduğu eğitim sistemi yanıt olabilir miydi mesela, tercüme büroları, ders kitaplarının aynılaştırılması çalışmaları, mesleki ve teknik eğitim, üniversiteler yasası?

Mesela yönetme konusunda iddialı kişilerimiz, Can Yücel gibi mi bakarlar çocuklara;

Mavi kalemlere yordum bu düşü,

Su resimleriyle öğrencilerin,

Göğerttik bozkırın sarı defterini,

Şu yoncalar yurttaşlık bilgisi.

Geçen gün okudum söğütlerin tarihini,

Bi çiğdem var onlar kadar yiğit,

Şu bey, şu eşek, şu yaban, şu işçi arı,

Biz beş sınıfta kaldırdık bütün sınıfları..”

Yasaklasak da mı saklasak mesela?

 

 Can Yücel, Öğretmenin Düşü Şiiri, Sevgi Duvarı Kitabı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları