Pandemi sürecinde ilk dalganın ikinci şoku geldi. İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi hocamın dediği gibi ikinci dalganın başlaması için ilk dalganın sona ermesi lazım. Ama daha ilk dalga sona ermeden, her ne kadar bu durum açıklanan rakamlarla inkâr edilmeye çalışılsa da, sayılar tekrar hızla artmaya başladı. Kısaca daha ikinci dalga ile yüzleşemeden ilk dalganın ikinci şokunu yaşıyoruz.

Eğitim ile ilgili sıkıntıların bir bölümünü geçen hafta yazmıştım. Yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar birkaç konuya değineceğim çünkü sıkıntılar, tedirginlikler bitmiyor.

KÜLTÜRLÜ VİRÜS

İstanbul ile ilgili açıklanan bir yasak ise herkesi hayrete düşürdü. İstanbul’da artık açık hava konserleri ve tiyatroları gibi sanatsal ve kültürel etkinlikler yasaklandı. Ama alışveriş merkezleri, camiler, kamu kurumları halen açık.

Tiyatro emekçilerinden, edebiyatçılardan, sanatçılardan yani sanat üreticilerinden olduğu kadar sanatın benim gibi tüketeni olan herkes bu anlamsız yasağa tepki gösteriyor. Daha doğrusu yasağın uygulandığı alana tepkiler geliyor. Camiler açıkken konserler neden iptal edilir? AVM gibi kapalı alanlara oralarda çalışan emekçilerle müşteriler tıkılırken, tiyatro oyunları neden iptal edilir? Bu sektörden ekmek kazananlar 7 aydır deyim yerindeyse taş kemiriyor. Hele bir de az biraz muhalif ise…

Kapatacaksak hep beraber şalteri indirelim 15 günlüğüne. Zaten ekonomimiz iyiye gidiyor, öyle diyor konuyla ilgili konuşan her merkezi hükümet temsilcisi, sıkarız dişimizi 15 gün, sonrasında hep beraber daha rahat nefes alırız. Bu süreçte de devletimiz bizlere destek olur her zaman olduğu gibi.

Bir de gece 12’den sonra müzikli eğlence yerleri kapanacak diye bir yasak var ki en güzel ve komik tespite sosyal medyada rastladım: “Virüsler böyledirler, çalgısız yaşayamaz ölürler.” Sanatsal etkinlikleri ve müziği seven kültürlü bir virüsle karşı karşıyayız, çok dikkat edelim. Aman aydınlanmayalım.

***

Okullarda ise durum gün be gün değişmekte, haliyle garipleşmekte... Ben artık takip edemez oldum. Önce okul öncesi, 1. ve 2. sınıflar eğitime başlıyordu, sonra bu değişti haftada birer gün giderek en azından oryantasyon eğitimi alsınlar denildi. Hatta yaşabilecek tüm olumsuzlardan sıyrılmak için çocukların okula gitmesi ebeveynlerin inisiyatifine bırakıldı.

Özellikle metropollerde, çalışmak zorunda olan ve maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarının gidebileceği tek yer okul. Burada her olumsuz koşulda tekmeyi ilk yiyen garibana itinayla o tekme yine atılıyor. Çalışmak zorunda olduğu için çocuğunu okuldan başka bir yere bırakamayacak insanlar ve o insanların çevreleri hiç kaale alınmadan tehlikenin göbeğine atılıyor. Sebep? İyiye gitmekte olan ekonomimiz daha da iyi yerlere gelsin diye…

Birçok tanıdığım öğretmen, veli, sendikacı ile konuştum. Onlara ‘Eğitime bir yıl ara verilse ne olur?’, ‘Çocuklarımızın kaybı ne düzeyde olur?’ diye sordum. Aldığım cevap hiç şaşmadı “Hiçbir şey insan hayatından, sağlığından önemli değildir. Açıklar elbet kapatılır. Eğitim canlı varlıklar içindir.” Eğitim canlılar içindir. Başka söze gerek yok.

HAFTANIN GÜLDÜRENİ

Arabesk, fantezi müzik sevmem, dinlemem. Ama Hakan Altun’u benim gibi Beşiktaşlı olduğu için severim. Geçtiğimiz hafta duyduk ki; Demet Akalın ve Alişan, kendi televizyon programlarına konuk bulamadıklarını, hatta ünlü bir müzisyenin ‘ben artık müziği bıraktım’ diyerek programlarına katılmayı reddettiğini açıklamıştı. O isim Hakan Altun’muş. Vallahi ne diyelim çok kral hareket.