“Buraya geliyorsunuz, elinizde kameralar, (dönüp bana doğru bakıyor), elinizde fotoğraf makineleri hiç izin almadan canınız istediği gibi çekim yapıp gidiyorsunuz. Sonra aklına geldiği gibi yazıp bizi kötü gösteriyorsunuz. Bari bu sefer burada yaşayan insanları kötü göstermeden, küçük düşürmeden, onların onurlarını kırmadan gerçekleri yazın. Siz yazıyorsunuz, sonra insanlar bize ön yargıyla yaklaşıyor.” Adam öfkeli, yıllardır uğradıkları haksızlıklardan dolayı kızgın ve gerçeği anlatmaya çalışırken heyecanlı. Haklı ve öfkeli. Onu sakinleştirmeye çalışıyoruz. Doğru ve dürüst olacağımıza dair söz veriyoruz. Sanki başka türlü davranabilirmişiz gibi. “Abla bir fotoğrafımızı çeksene”. Üç güzel Çingene kadını ellerinde kahve fincanları, fal bakmaya hazır kıvamda, balkonda bir araya gelmiş sohbetin altını kızdırıyorlar. Keyifler yerinde, kocaman gülüşlerle gazeteci ablalarına poz veriyorlar. Onların da benim de günümüz aydınlanıyor. “Sabah saat beş oldu mu buradaki kadınların hepsi sigara fabrikasında çalışmaya ve Tariş’e incir için giderlerdi. Bir kısmı da Sümerbank basma fabrikasında çalışırdı.” Gökmen Dunar arkasında duran binaları gösteriyor. “Bu gördüğünüz binaları hep Osman Kibar zamanında yapıldı. Allah ondan razı olsun. Şimdi bu fabrikaların, işletmelerin hepsi kapandı, bu kadınların hepsi işsiz ve aileleri aç.” Demek ki her şey Darbükatör Bayram dizilerindeki gibi güllük gülistanlık değilmiş. Yolda fotoğraf çekerken köşede fötr şapkasıyla cam büfesinin başında bir esnaf bana sesleniyor.“Çek ablam, fotoğrafın altına Ege Mahallesinin yakışıklısı diye yazarsın” kahkahalar eşliğinde, pozlar veriliyor, arkadaşlarıyla birlikte çeşitli fotoğraflar çekiliyor. Sokaklar oynayan çocuklarla dolu. Özgürce, mutlu ve güvenli bir şekilde oynuyorlar. Meşhur Bitpazarına doğru gidiyoruz. Bizi mahallenin muhtarı karşılıyor. “Hoş geldiniz, lütfen istediğiniz gibi çekin” diyor. Katlı Pazar yeri gibi duran bitpazarın her yerinde tezgahlar bin bir çeşit malla dolup taşıyor. Tezgahlardan gözlerimizi alıp duvarlara bakınca boydan boya Atatürk Fotoğrafları, Atatürk posterleri ve Türk Bayrakları ile donatıldığını görüp çok şaşırıyoruz. Neden bu kadar çok Atatürk fotoğrafı var diyoruz. Bu sefer de onlar şaşırıyor. “Neden mi? Biz bütün her şeyimizi Atatürk’e borçluyuz” diyorlar. İşte, bu an durup düşünme zamanıdır. Bütün Ege Mahallesini dolaşıyoruz, yorgunluktan kendimizi bir kahveye atıyoruz. Kahvenin arkasında sobanın yanındaki sedire sıralanıyoruz. Çaylar derken tam grup fotoğrafı çekerken ikinci şoku yaşıyorum. Duvarlar tamamen Atatürk fotoğraflarıyla dolup taşıyor. Arka planda kocaman dev bir Atatürk posteri, Türk Bayrakları ve Atatürk fotoğraflarıyla bize doğru bakıyor. Kahvenin sahibi ve aynı zamanda Ege Çağlayan Spor Kulübü Başkanı Seyfi Işıkadalı’ ya soruyorum. Neden bu kadar çok Atatürk fotoğrafı var? “Ben Atatürk’e aşık bir adamım. Her şeyimizi biz ona borçluyuz. Bu aşk hiç bitmeyecek. Bu mahalleye kaç kişi korkmadan gelebilir? Korkuyorlar. Çünkü hakkımızda yanlış düşünüyorlar. Bu önyargıları kırmak lazım. O nedenle, biz Ragıp (Taranç) Hocanın bu filmi yapmasını istiyoruz. Ona ve genç arkadaşlarımıza çekimler için destek veriyor, yardım ediyoruz.” Yani hiçbir şey göründüğü gibi değil. Çaylar içiliyor, sohbetler ediliyor, ayrılık vakti geliyor. Mahalleden ayrılırken son bir fotoğraf daha çekerken köşedeki sandviç büfesinden teklifsiz bir ikram geliyor. Güleç yüzlü yaşlı bir amca bana kızarmış bir sucuk dilimi uzatıyor. Teşekkür ederim, ben yıllardır sucuk yemiyorum demek gibi bir lüksüm yok. Gülerek, teşekkür ediyor ve nazik ikramını kabul ediyorum. Eğer bu hafta sonu, Bitpazarına gidecekseniz, öncelikle önyargılarınızı mahallenin dışında bırakıp öyle gidin.