Size çocuklara kitap yazdıran itici güç neydi, nasıl başladınız kitap yazmaya?

Birçokları gibi edebiyat serüvenim, sıkı bir okur olmakla başladı. Tıpkı bir berber çırağı gibi; ustalarıma baka baka, yani onları okuyarak başladım. Bunda öğretmenlerimin de katkıları olduğunu itiraf etmeliyim. Demek ki -şimdiki birçoklarının tersine- iyi öğretmenler tarafından yetiştirilmişiz.

İlk şiirim (ne rastlantı ama!) Türk Dili dergisinin Şubat 1977 sayısında yayımlandı. Şimdiye değin yayımlanmış üç şiir kitabım var.

Öykü yazmaya ne zaman başladınız?

Şiiri bırakıp (evet, bırakıp! Çünkü malum, burada her üç kişiden beşi şair) düzyazıya, yani öyküye dönüşüm 90’ların ortalarına doğrudur. Ha, bu arada birkaç öykü kitabım da yayımlandı: Her İnsan Bir Mağaradır, Talan Yorgunları filan. Mizah hikâyelerimi de üç kitapta topladım (İnkılap Kitabevi)

90’ların başındaydı galiba, 9 Eylül Çocuk Öyküleri yarışmasından aldığım bir ödül var.

Kitaplarınız hangi yayınevlerinden çıktı?

Şimdi çocuk kitaplarım Bulut, Kırmızı Kedi ve Altın Kitaplar adlı yayınevlerinde çıkıyor. Etki Yayınları arasında çıkmış bazı kitaplarım da var. Unutmadan: Bir tanesi de (Yazlar da Geçer) Denizkızı Yayınları’ndan…

Tabii bu süreç içerisinde Varlık, Adam Sanat, Sincan İstasyonu, Adam Öykü, Cumhuriyet-Kitap, Aydınlık Kitap, Yeni Asır… gibi dergi ve gazetelerde şiirlerimin yanı sıra kitap tanıtım ve eleştiri yazılarımla göründüm.

Geçenlerde bir dostum, yayımlanmış kaç kitabım olduğunu sordu; bilemedim. O saymışmış meğer: “92 tane” dedi. Sanmıyorum. Ayrıca 192 olsa ne olacak! Ben skor peşinde değilim. Çocuklar, kitaplarımı seviyorlar. O yüzden zaten, birçoğu basım üstüne basım yapıyor. Gazetelerin “kitap ekleri”nde kitaplarımın reklamını göremezsiniz. Tanıtımı yapılmaz pek. Ama okurlarınız bu satırları okurlarken Ben Mustafa Kemal adlı kitabımın 31. basımı elime geçmiş olacak. Evet, bütün bunlar görmezden gelinmeye, üstü çizilmeye, karalamalara karşın böyle…

2004 senesinde başlayan 100 Temel Eser Listeleriyle bazı yazarlar okullara sokulmuyor. Edebiyat her bireyde farklı etkiler bırakırken, yetişkinlerin çocuk edebiyatı üzerinde onlara bu uygundur bu değildir deme hakkı var mı?

Okullara kimler sokulmamış, hangi nedenle üstü çizilmiş, bilemem; ama benim ulusalcı kültürden yana olan tavrım değişmez. Atatürk, Kubilay, Hasan Tahsin ve diğerleri, yani Karacaoğlan, Yunus Emre, Evliya Çelebi; bunlar, bize bu yurdu veren, bu coğrafyayı yurt kılanlardır. Kabul eden eder, etmeyene kapı şurada.

Çocuklara kitap sevgisi nasıl verilmeli?

Çocuklara kitap okuma alışkanlığı vermenin reçetesi yok. Önce ana babalar, öğretmenler okumalı. Okumayan insan düşünemez. Çocuğunuzun eline cep telefonunuzu, tabletinizi verdikten sonra ondan okumasını beklememelisiniz. Zaten bu yüzden toplum giderek lümpenleşti. Okumayan, okuduğunu anlamayan, basit nezaket kurallarından habersiz “tip”ler, siz de görüyorsunuz işte, ortalığı sarmış. Oysa hiçbir uygarlık, okumadan gerçekleşemez. Bakın gelişmiş toplumlara: Aynı zamanda çok okuyan, araştıran, bilimsel merakları olan toplumlardır.

Son zamanlarda çeviri eserlerin yanında çokça yerli yazar ve illüstratör olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çocuk edebiyatına popüler kimi şarkıcılar, müzikçiler filan da –ayıptır söylemesi- ilgi duyuyor. Okuma düzleminde değil, yazma düzleminde. Tatminsizlikten olsa gerek; “Bir tane ben de yazayım anasını satiiim!” diyorlar sanırım. Diğerlerine gelince: Önüne gelen yazıyor, diyeceğim ama bırakınız yazsınlar, bırakınız varsa okurlarıyla yüzleşsinler. Çocuk edebiyatı belli başlı kişilerin girişine mahsus özel bir alan değil; bence siz de yazın. Yazın ama eleştirdiğimizde biz okurlara hiç kızmayın. Çünkü bu ülkede hâlâ “de” eklerinin nerede bitişik, nerede ayrı yazıldığını bilmeyen ve kendini yazar/şair filan zanneden eşhas var.

Özellikle son zamanlarda çocuklara (en azından benim hiç onaylamadığım) selüloz yığınları kitap adı altında kakalanıyor. Tuhaf, garip, hatta ahlakdışı isimlerle… Bol resimli, yazınsal değeri sıfır kitaplar… Oysa geriye şöyle bir baktığımızda bizdeki çocuk kitabı yazarlığı tâ Tevfik Fikret’e, Nâzım’a, Cahit Uçuk’a, Aziz Nesin’e, Gülten Dayıoğlu’na uzanır.

Kitap yazarken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Yazarken tek kaygım, dil ve üslup temizliğidir. Kitaplarımı okuyanlar bence bunu önemsemeli; kurgu ardından gelir. Çocuk edebiyatında tanınmış ve sevilmiş olmamın temelinde bunlar var, dersem çok mu abartmış olurum?    

Bertolt Brecht’in “mizahı olmayan bir ülkede yaşamak korkunçtur. Her şeyin mizahı gerektirdiği bir ülkede yaşamak daha korkunçtur” sözünü düşünürsek ne olacak bu memleketin hali?

“Memleketin hali”yle ilgili sorunuzu burada yanıtlamam doğru olmaz. 1955 doğumlu biri olarak ben, daima mücadele etmekten yanayım. O yüzden yazıyorum zaten. Yazıyorum, okullarda imza ve söyleşi günlerine katılıyorum, oralarda çocuklara Atatürk aydınlığını anlatıyorum. Sürekli şikâyet etmek yerine savaşın kültür cephesinde mücadele etmeye çalışıyorum.

İzmir’de neler yapıyorsunuz?

İzmir’de ne yapıyorum? Okuyorum, yazıyorum. İzmir’den uzak duruyorum; imza günlerim için başta İstanbul, Antalya, Ankara olmak üzere Anadolu’nun birçok yerine gidiyorum. Sözgelimi, bu yılın ilk günlerinde Kırşehir’in bir köyünde çocuklarla birlikteydim. Ondan birkaç hafta önce de Bozüyük ile Pazaryeri’ndeydim.

Biliyor musunuz: Benim “Smyrna’dan İzmir’e İzmir İzmir Güzel İzmir” adlı bir kitabım var. Bu kitabıma en çok İstanbul’daki çocuk okurlar ilgi gösterdi. İzmir nerede? Bilmem!

Edebiyatçı, önce edepli olmalı. Sordunuz, söyledim: İzmir’de kitaplarımla birlikte yaşıyorum. Tabii sevdiğim birkaç dostum da var. Onlarla kitaplar hakkında konuşuyoruz, çay içiyoruz, dedikodu yapıyoruz filan…

Böyleyken böyle işte… 


İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

ŞUBAT SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi