Gamze Atal - Bazı eserler vardır, sislerin içindeki yaşamları büyülü bir gerçeklikle anlatır. Zamandan kaçamayan bir eser olan '' Smyrna’nın İzlerinden'' Ramis Sağlam'ın yeni kitabı.

Satır aralarında, bir şehrin üzerindeki fısıltıları, o fısıltılara karışan çığlıkları, o çığlıkları taşıyan gölgeleri, o gölgelerin siluetindeki, düşle gerçek arasındaki kelimeleri, belleğin muhteşem uzantısıyla öykülerine taşımış.

Kimliğini kendi elleriyle yok eden şehirler vardır. Smyrna’nın İzlerinden, bilindik o çirkinleşen şehir öykülerini anlatmıyor. Bir memleket hissi, bir özlem, bir burukluk ve bir iç sızısı bırakıyor, okurun yüreğinde...

Dere tepe düz giden, kapı kapı gezen, bu hüzünlü hikâyelerde, şehrin ara sokaklarında o sırlı kapılar ardında dolaşmanın, ağır yüklü kederiyle çarpışıyorsunuz.

Ramis Sağlam'ı okumak, sayfaları soluklaşmış bir defterde kalan çok eski bir özlem, bir '' ah '',  bir '' yürek burukluğu'' duygusuyla sohbet etmeye benziyor.

Yılların, ılık mevsimlerin, rüzgâr'ın çevirdiği bir çember içinde sonsuzluğa bakmayı deniyorsun. Daha ilk satırlarda, en bilge yerinden yakalıyor sizi kelimeler. . .

Göğün parıltılarından, tanıdık kokulardan, beyaz ve sessiz boşluklardan tüten buğuyla, masallar diyarından fırladığını düşündüğünüz gerçek yaşamlardan,
hem çok uzaklara, hem de her şeyin başladığı belirsiz ama iz bırakan bir anın içine, çekiliyorsunuz.

Sayfaları rastgele bir yerinden açıp okurken, kelimeler akıl sır ermez büyülü bir bilmece gibi önünüzden geçip giderken, hikâyelerdeki kahramanları yeniden keşfediyor, okudukça yazara ve kendinize yakınlaşıyorsunuz.

Öyküler, kimi zaman çağıldayan bir ırmak, çoğunlukla durgun bir göl misali sükûnetle hayata karıştığında, sonsuzluğa açılan kapıların o efsunlu anahtarları beliriyor, yüreğinizde.  Bunu görebiliyorsunuz.

Orada öylece duruyor, kentin daracık sokaklarında kayboluyorsunuz.

Okuru, zamanın ve mekânın dışına iten, umut hem de umutsuzlukla var olan hikâyelerde, bir köşeden Bahri Baba'yı selamlarken; yaşamları sırtlanmış sokak aralarından, anlık şimşek çakımları gibi belirip kaybolan çehrelere,  hatıralara, resimlere, havada asılı kalan bakışlara, kelimelerin ahenkli sesleri de eşlik ediyor.

Size tatlı tatlı poz veren karakterlere, hafifçe eğilerek selam veriyorsunuz.

Sözcüklerle suskunluğu birbirinin içine akıtarak, zırhlarını kuşanmış kelimelerle ölümüne savaşırken, yazarın kendine geri dönen benliğine tutunduğunuzda, kendi hikâyenizle çarpışıyorsunuz.

Sonra çok sonra; çok eski, çok engin bir uygarlığın kıyısından upuzun, ışıltılı, parıltı
bir eğimin başından, hızla gölgeleşen ve derinleşen sokaklarda tek başına yürüdüğünü görüyorsunuz yazarın...

Bir köşeden bir görünüp, bir kaybolurken; hızla uzaklaşan ayak seslerini takip etmek isteyen okur; içinden yüksek sesle ona kadar sayması gereken bir oyunun içinde buluyor kendini.

Ama sakın ola unutmayın! Hiç kimse ama hiç kimse size, gözlerinizi ne zaman açmanız gerektiğini söylemeyecek.

Bir ses on diye fısıldadığında, denizden çıkan nurlu bir çehre ve üzerinde yeşil bir cübbeyle kendisine " bana türbe yaptır ve mum yak" dediğinde; kahramanlarınız, gizlendikleri yerden çıkmış olacak.

Ve...

Smyrna'nın İzlerinden, üzerindeki pelerini yavaş yavaş sıyırırken, kelimeler hayat gibi uzaklaşıp giderken;  bir bakmışsınız ki, sayfaların ardındaki o siyah beyaz resimler, size doğru yol almış ve o yol alış da,,,

Yüreğinizdeki yaralara görünmez olmayı öğretmiş...

Saygıyla...


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

HAYIR DAHA BİTMEDİ: ‘KÖY KÖY UMUDU ÖRÜYORLAR’

Editör: Haber Merkezi