İzmir’de yazın hayatına başlayan; çocuk, gençlik, öykü ve roman dalında eserler yazan, iyi bir çocuk izleyicisi olarak bilime, araştırmaya, çocukların evrenini güzelleştiren, onlara soru sormayı merak ettirmeyi kendine dert etmiş yazar Dilge Güney ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. ‘Mavi Yıldız’ kitabı ile 2018 Gülten Dayıoğlu Vakfı İlk Gençlik Romanı Ödülü”nü alan Güney, İz Gazete’ye özel açıklamalarda bulundu.

Küçük yaşlarda yazmaya başladığınız için kitaplarla olan ilişkiniz nasıldı? Bu bağlamda kitaplarla olan arkadaşlığınız nasıl başladı?

Bu dönemin çocuklarına benzer bir çocukluk geçirdim. Cadde üzerinde otururduk ve dışarıda oyun oynamak için alanım yoktu. Okul dışında pek fazla oyun arkadaşım da yoktu. Kendi iç dünyamda vakit geçirmek için zamanım olurdu. Yani bana sıkılmak için zaman kalıyordu. Annem bana çok fazla kitap okurdu. Anneannem masallar anlatır, babam beni yeni deneyimler için desteklerdi.  Bu durumun küçük yaşta yazmaya başlamamda önemli etkisi olduğunu düşünüyorum. 8 yaşından itibaren öykü yazmaya başladım. Öğrencilik hayatım boyunca da okumaya ve yazmaya devam ettim. Yazabilmek için kendinize okuyarak bir altyapı oluşturmanız gerekiyor.

‘ONLARIN EVRENİNİ GÖRMEK’

Çocuk kitabı yazarı olma kararınızı nasıl verdiniz?

Anne olduktan sonra çocuk kitapları okumaya başladım. Sonra bir de baktım, ben de oğluma çocuk hikayeleri anlatıyorum. Üstelik onun da ilgisini çekiyor... Sonra yazmaya başladım.  Ama bu tabii hiç kolay bir iş değil. Nevzat Süer Sezgin’in çocuk edebiyatı atölyesine katıldım. Şimdi de bir yandan çocuk gelişimi ön lisans programına devam ediyorum. Çocuklar için yazmak isteyen biri çocukluk evrenini iyi algılamış olmalı. Bence çocuk edebiyatı yetişkin yazınından daha zor. Çünkü çocuklar bizim dünyamızın kurallarını kavramış değiller. Bu dönemin gerçekliğini algılayabilmek çok kıymetli. Ben anne olmayı avantaj olarak görüyorum. 11 yaşındaki oğlumu izleyerek bu konuda kendimi geliştirdim. Ama tabiî ki yeterli değil. Çocukların ilgi gösterdiği her alana yakın durmak gerek. Özellikle iyi bir çizgi film izleyicisi olunmalı, bilgisayar oyunları takip edilmeli bana göre. Çeşitli açılardan beğenelim ya da beğenmeyelim dünyanın en iyi hayalperestleriyle buluşuyorlar ekran yoluyla... Önemli olan onların evreninde neler olduğunu görmek. Çocuk ve gençlik yazınında başarıyı yakalamış edebiyatçıların, bunu algılamaya çalışan insanlar olduğunu görüyoruz. Youtube, wattpad neden bu kadar ilgilerini çekiyor? Bütün bunları anlamak lazım. İyi bir ‘çocuk izleyicisi’ olmak lazım. Bu parkta çocukları gözlemlemek olabilir, çevrenizdeki insanlardan dinlediğiniz çocuk hikayeleri olabilir. Gözlemci olmak bir yazar için önemli ama çocuk gözlemcisi olmak başlı başına öncelikli. Çocukların evrenine dışarıdan bakarak olmuyor, olabildiğince içine girmek gerektiğini düşünüyorum.                                                            

‘FARKLI YAZARLAR OKURUM’

Yazma eyleminin okuma serüveniyle ilgisi üzerine ne düşünüyorsunuz?

Okumadan, nitelikli eserler vermenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Kelime dağarcığını geliştirmek, iyi bir anlatım için şart. Farklı edebiyatçılardan beslenmek, farklı anlatım biçimlerini görmek, yazarın kendi özgünlüğünü de beraberinde getirebilir. Farklı yazarların anlatım biçimlerini, düş dünyalarını keşfettiğinizde bir arayışa geçebilirsiniz. ‘Benim dilim nasıl? Benim tarzım var mı?’ diye düşünmeye başlayabilirsiniz. O nedenle ben de özellikle çocuk ve gençlik edebiyatından farklı yazarlar okumaya gayret ediyorum.

‘MİTLERİ KULLANDIM’

Neden fantastik edebiyat? Kitaplarınızın içerisinde mitolojiyi oldukça eğlenceli ve çocuklara bunu çok doğru bir dille veriyorsunuz. Mitolojinin, çocuk kitabı içerisinde yer almasını neden önemsiyorsunuz? 

Fantastik kitap yazarı olmak bunu gerektiriyor. Bütün dünyada da böyle. Fantastik kurgular yapacaksanız, iyi bir mitoloji birikimine sahip olmak lazım. Bugün yarattığımız her şeyin kökeni aslında. Fantezi evrenine girecekseniz en baştan başlamak lazım. Mit nedir? Kendi topraklarımızın mitleri nelerdir? Örneğin bir sembolü kullanacaksınız, bunun nerden geldiğini bilmek gerektiğine inanıyorum. Bende sembollerle oynamayı seviyorum. Mitolojiye olan ilgim, ‘Hayalbazlar Geçidi’ adlı kitabımla başladı. Neden Türk mitleriyle ilgili bir şey bilmiyoruz diyerek araştırmaya başladım ve kaynakların sınırlı olduğunu fark ettim. Ben bu bağlamda Türk mitolojisini merak etmeye başladım ve bir kaynak toplayıp kendime arşiv oluşturdum. Araştırdıkça daha da çok keyif almaya başladım. İlkel insanın doğanın ne olduğunu, toprağın, suyun, havanın dilini modern insandan daha iyi biliyor olması bana heyecan verici geldi. Hayalbazlar Geçidi’nde Türk mitlerini kullandım. Daha sonraki çalışmalarımda da mitlere ilgim devam etti. ‘Son Yelkovan’ adlı kitabımın kurgusu ile Yunan mitolojisindeki zaman tanrısı Kronos ziyadesiyle örtüşen bir tiplemeydi. Ondan da çok keyif aldım. Ancak en çok ilgimi çeken son kitabım ‘Mavi Yıldız’ı yazarken tanıştığım Hopi, Kızılderililer’in mitleriydi. Hopi, kelime anlamıyla ‘barış’ demek. Barışı hayatlarının merkezine koyan bir halk olması onları başlı başına çekici kılıyor. Üstelik Hopilerin mitleri, bugünün bilimkurgusu gibi. Hopi mitlerinde sözü geçen ‘mavi yıldız’ da bugün yaşadığımıza inanılan dördüncü dünyanın sona ereceğine dair gerçekleşecek kehanetlerinden birisi.

'ÇOCUKLAR KEYİF ALMALI'

Ele aldığınız kitap konularında çocuklara verdiğiniz temel mesaj ne oluyor?

Benim için önemli olan şey kitabı okutmaktır. Öncelikli hedefim çocuklara bir şey öğretmek değil. Önce okusunlar isterim, keyif alsınlar, nitelikli okur olsunlar... Zaten bazı evrensel değerler sizde varsa, bu o metne de yansıyor. Özel olarak ben çocuklara bir değer katayım demiyorsunuz. Çünkü bunu yaptığınızda çocuk bunu hissediyor ve kitaptan uzaklaşıyor. Bu yüzden keyif alacağı bir kurgu bulmak gerekir.

‘MERAK UYANDIRMALI’

Günümüzde çocukların teknolojiyle olan ilişkileri çok küçük yaşta başlıyor. Yazınsal yönden değil, görselliğe önem veriyorlar. Sanal ortam yaşayan çocuklar yazar olarak sizce kitap okuyor mu? İlgilerini nasıl çekiyorsunuz?

İşte bu en sihirli sorulardan biri. Seçtiğimiz konuların bugünün çocuğuna hitap eden şeyler olması lazım. Merak, benim kullandığım bir araç. Bu zaman zaman niteliğin bile önüne geçen bir şey oluyor. Üstelik merakı da ilk sayfalardan itibaren uyandırmak lazım. Çünkü yeni nesil okur için kitap okumak hem zorlayıcı hem de çok fazla seçeneğin içinde geri planda kalabiliyor. Seçeceğiniz konunun da çocukluk evreninde güncel olması önemli. Ben bundan sonra da bilim kurguyla devam edeceğimi düşünüyorum. Bilimsel merakı canlı tutabilsek keşke, gelecekte en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri bu olacak bence.

‘BÜYÜK ONUR’

2018 Gülten Dayıoğlu Vakfı İlk Gençlik Roman Ödülü’nü aldınız. Bir söyleşinizde Dayıoğlu’nun yazın hayatınızı etkilediğini belirtmişsiniz. Bu ödülün sizin için ayrı bir anlamı olmalı?

Hayalini kurduğum bir ödüldü açıkçası. Gülten Hanım hepimizin çocukluğunun kahramanı. Onun adıyla bir ödül almak büyük onur. Çocuklardan aldığım geri dönüşler de büyük ödül. Yazma cesaretini öncelikle çocuklardan almıştım ama Gülten Dayıoğlu ödülü başka türlü bir cesaret verdi. Çok kıymetli bir jüri vardı. Türkiye’de çocuk edebiyatı diye bir şey yokken, Gülten Hanım da, jürideki kıymetli hocalarım da çocuk edebiyatını savunmuşlar. İşte onların sırtımı sıvazladıklarını hissetim ve bu daha güvenli adımlar atmamı sağlıyor.

İzmir’in edebiyatla olan bağını nasıl buluyorsunuz?

Son yıllarda İzmir’de etkinliklerin arttığını görüyorum. İnsanlar okusun diye önemli bir çaba var. Her yazarın harcadığı emek çok önemli. Bu anlamda belediyelerin de çocukları kitapla buluşturması yönünde gayreti olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında benim de aynı zamanda yayınevim olan Yakın Kitabevi gibi yazar etkinlikleri düzenleyen yerler de var. Bunu çok kıymetli buluyorum.

‘ÜLKEMİZİN İHTİYACI VAR’

Son yıllarda okurdan çok yazar kitlesinin olmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Çocuk kitabı üzerinden konuşursak, bu alan için yazmanın kolay olduğunu düşünen bir kısım var. Oysa bunu yapabilmek için ciddi bir çalışma yapmak lazım. Çünkü çocuklara hitap etmek, yetişkinlere hitap etmeye benzemez. Ben Nevzat Süer Sezgin’nin öğrencisi olduğum için çok şanslı hissediyorum. Aslında 5 aya yakın süren bir atölyeydi. Ancak Nevzat hocamla çalışmalarım devam ediyor.  Bunun için emek harcamak gerekiyor. Öğrenme süreci asla bitmeyecek bir alan çünkü çocukluk kültürü de kendini sürekli yeniliyor. Bu çabayı gösterebilecek ve çocuk dünyasına yakın, çocuk diline yatkın, yaratıcıi nsanlar yazsın tabiî ki. Bu ciddiyetle yazan herkes yazsın ne güzel olur... Ülkemizin buna ihtiyacı var.

Yeni projeleriniz var mı?

Evet bir kaç tane devam eden projem var. Bunlardan en yakın zamanda yayımlanacak olandan söz edeyim... Ben çocuk kitaplarında yetişkin eleştirisi yapmaktan hoşlanıyorum. Hem yetişkinler olarak eleştirilecek çok fazla yanımız var hem de böylelikle çocuk, yazarı kendine yakın hissedebiliyor, onları anlayabildiğinizi hissediyor. Bunu ‘Annemin Çocukluğu Nerede?’ adlı kitabımda yapmıştım. Yeni çalışmam da o seriden olacak, içinde yine yetişkin eleştirisi var. Okulda yalnızlık çeken bir çocuk yer yer ailesini ve öğretmenlerini eleştiriyor. Aynı zamanda akran zorbalığını da ele alıyor. Şuan grafik tasarım aşamasında. İsmi ‘Nöbetçi Oyun Arkadaşı’ olacak. Önümüzdeki bir ay içerisinde tamamlanmış olacağını ve okurla buluşacağını umuyorum

Editör: Haber Merkezi