TUGAY CAN / İZ GAZETE - Gazeteci ve Romancı Barış İnce ile İzmir’de kurmuş olduğu İzmir Yazı Atölyesi’nde başta İzmir Yazı Atölyesi olmak üzere İnce’nin gazetecilik ve romancılığa bakış açısını, 2019’un Ağustos ayında ‘Sarsıntı’ romanıyla almış olduğu Melih Cevdet Anday Roman Ödülü’nü, edebiyata ve yazmaya bakış açısını konuştuk. Yazma eyleminin bir zanaat olduğunu kaydeden İnce, 2021 yılına doğru yeni bir roman ile okuyucu ile buluşacağının müjdesini verdi.

İzmir Yazı Atölyesi’nin faaliyetlerine iki yıl önce başladığını söyleyen İnce, bugüne kadar 200’e yakın katılımcı ile birlikte çalıştıklarını kaydetti. Bünyelerinde yazı atölyesine ek olarak senaryo, çizim, felsefe ve film okuma atölyelerinin de mevcut olduğunu belirten İnce, “Otisabi ile çizim atölyesi yapma projemiz var. Ayrıca çocuklar için felsefe ve mitoloji eğitimi de veriliyor burada. Bunların ücretleri cüzi oluyor genellikle. Onun dışında buradan büyük bir maddi bir beklentimiz yok” diye konuştu.

Barış İnce, İzmir Yazı Atölyesi’ne ilişkin görüşlerini şöyle anlattı:

‘YAZMAK BİR ZANAAT’

“Biz İzmir Yazı Atölyesi’ni iki üç arkadaş kurduk. Bu fikir aslında ‘İstanbul ve Ankara’da diğer arkadaşların yaptıklarını İzmir’e nasıl yansıtırız?’ diye düşünerek başladı. İstanbul ve Ankara’da yoğun olarak yazı atölyeleri yapılıyor. Kimi kesimler tarafından ‘Atölyeden yazar mı çıkar?’ diye eleştirildiği de oluyor. Bir yazarın çok çalışması, çok okuması gerekiyor. Biz de burada bunları anlatıyoruz. Fakat yazı atölyelerinin şöyle bir faydası oluyor; katılımcılar her hafta bir öykü yazıyorlar ve öykü okuyorlar. Bir disiplin katıyor onlara. Yazdıkları öyküleri katılımcılar ile birlikte değerlendiriyoruz. Bu onlara bir ritim kazandırıyor. Yazmak bir sanat değil, zanaat aslında. Yani bir çeşit ince işçilik. Bolca çalışmak gerektiriyor. O yüzden de bolca sözcük üretmek, bolca okumak ve yazmak gerekir. Bunun içinse bir disipline ihtiyacınız var. Farklı farklı alanlarda çalışırken kimi zaman tembellik ettiğimiz, daha az okuyup daha az yazdığımız zamanlar oluyor. Daha çok sözcük üretmediğimiz zaman yazma ‘kasımız’ köreliyor”

DERGİLERE YOLLANIYOR

İnce, “İzmir Öykü Atölyesi’nde hafta içi ve hafta sonu gupları bulunuyor. Ancak atölye saatleri genel olarak talebe göre şekilleniyor. Grupların 10 kişiden fazla olmaması için çaba sarf ediyoruz. Çünkü bu sayı aşıldıkça öyküleri okumak mümkün olmuyor. Sınıfça seçtiğimiz öyküler olursa bunları tanıdığım dergilere yollamaya çabalıyorum. Onlar da takdir ederlerse yayınlıyorlar” diye konuştu.

‘Bugüne kadar 200’e yakın katılımcım oldu’ diyen Barış İnce, Hamburg’da da Öykü Atölyeleri’ni inceleme fırsatı olduğunu kaydetti. İnce, “Benim bildiğim 15 arkadaş farklı dergilerde yazıyor. Kitap çıkaranlar var. Bir arkadaşımız çocuk kitabı çıkardı. Yine bir başka arkadaşımız ile roman projesi üzerine bire bir çalışıyoruz. Romanında tıkandığı noktalar üzerine konuşuyoruz. Ben bunun faydalı olduğunu düşünüyorum. Örneğin müzikte de notaları öğretiyorsunuz, ancak bu demek değil ki kişi hemen gitarı, piyanoyu alıp bir virtüöz olacak. Burada teknikleri gösteriyoruz. Bundan sonrası ise kişinin kendisine kalıyor. Her hafta öykü yazmak ve okumak insanları edebiyatın içerisinde tutuyor. Aksi halde edebiyatın dışında kalıyorlar; okumak, yazmak istiyorlar ancak belli bir ekseni olmuyor. Edebiyata dair büyük bir bilgi kirliliği var. Bu bilgi kirliliğinin içerisinde neyin edebiyat olup olmadığı da belli değil. Dünyada ve Türkiye’deki iyi edebiyat örneklerini okudukça onların da aldıkları keyif değişiyor. Bir arkadaşımız şöyle demişti; ‘Ben burada okumayı öğrendim’ Kimi atölyeler üç dört aylık periyotlar uyguluyor ve katılımcılardan buna göre para alıyorlar. Katılımcı üç-dört hafta geldikten sonra buradan yararlanamadığını hissediyor. Ancak parayı vermiş olduğu için de buradan çıkamıyor. Ancak biz bu şekilde yapmıyoruz. Ödemeler de ay ay gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı.

‘DİSİPLİN KAZANDIRIYORUZ’

Barış İnce, atölyede yaptığı çalışmalar hakkında ise “Biz burada farklı akımların temsilcilerinden ‘Nasıl metafor yapılır?’, ‘Nasıl betimleme yapmışlar?’, ‘Nasıl kurguda bulunmuşlar?’ diye okuyoruz. Bu demek değil ki buradan çıkan kişi Nobel alacak. Bu tamamen kişinin kendi çalışmasıyla alakalı bir şey. Biz burada onları bir ritme sokmaya çabalıyoruz. Bu gerçekten faydalı oluyor. Buradan çıkan arkadaşların çoğu şu belli dergi ve bloklarda yazıyor. Onlara bir disiplin kazandırdığımızı düşünüyorum” dedi.

‘YAZMAK VE OKUMAK PARALEL’

Edebiyat ile ilgilenen kişilerin iyi bir kitap listesi olması gerektiğinin altını vurgulayarak çizen Barış İnce, ayrıca düzenli olarak yazı çıkarabilmenin yazan kişiler açısında önemine değindi. İnce, “Haftada ya da iki haftada bir üretmeniz ve bolca okumanız şart. Okuduğunuz zaman da, ‘Yazar bir cümle kurmuş ancak ben bu cümleyi nasıl kurardım’ diye düşünmek gerekiyor. Ustaların cümlelerinden esinlenilenilebilir. Bu taklit değil. Yazmak ve okumak paraleldir birisi diğerini doğurur. Siz okudukça metin üretmeye başlarsınız.Yeni yazar adayı arkadaşlar sürekli konu bulamıyorum şikayeti ile geliyorlar. Ancak konu bulma işi de gözlem ve bolca okumak ile oluşur” diye konuştu.

İnce, konu bulma meselesine dair çözümünü ise şu ifadeler ile anlattı: “Tarık Dursun K.’nın Karataş’a dair bir hikayesi var. Bunu okuduktan sonra acaba ben de başka bir semte dair bir hikaye bulur muyum diye geçiyorsunuz kafanızdan. Bu ilham veriyor. O sebeple bolca okuyup, bolca yazmak; yazmayı da bir ritme bağlamak şart. Bunun dışında ayrıca etimoloji sözlüğü okumanızı öneririm. Bir de iyi yazmak için yazının bir ahengi vardır. Bunun için de iyi benzetme ve metafor üretmeniz lazım. İyi gözlem yapmak, duyularımızı aktarmak gerekiyor. Burada biz ön açıcı oluyoruz ancak kişinin kendisi de bunu gerçekleştirebilir”

‘HER VERİYİ BOCA ETMEDİM’

2019’un Aralık ayında almış olduğu Melih Cevdet Anday Roman Ödülü hakkında da konuşan Barış İnce, ödülün kendisini edebiyata ilişkin kamçılayıcı bir rolü üstlendiğini belirtti. Jüri üyeleri ile tanıştığını ve jüri arasında büyük ustaların bulunduğunu ifade eden İnce, ödüle ve Sarsıntı romanına dair görüşlerini ise şöyle aktardı:“Jüri üyelerinin konuşmalarını dinlediğimde başvuru olarak iyi romanların geldiğini öğrendim. Bunu duyunca da sevindim. 2019’da çıkan iyi romanların arasından benim romanımın sıyrılmasını önemsedim. Sarsıntı için teknik açıdan çok çalıştım. Araştırma süreci de çok uzun sürdü. Bu kadar uzun araştırmaya rağmen daha yoğun bir metin çıkarmaya çalıştım. Her bulduğum veriyi romana boca etmedim. Bunun fark edilip edilmesidiği noktasında bir tereddütüm vardı. Kurgusu sarmal şekilde zor bir şey denedim. Ödülü alınca da ‘Bunu görenler varmış’ dedim. Teknik açıdan bir önceki romanıma göre çok daha iyi buluyorum. Çelişki’nin daha popüler olmasında içerisinde ‘aforizma’ diyebileceğimiz sözlerin bulunmasının etkisi büyük. Ancak Sarsıntı’da daha ince eleyip sık dokudum. Ödül alması beni mutlu etti”

Gazeteciliği üç yıl önce bıraktığını ancak BirGün Gazetesi ile yardım ve mücadelesinin sürdüğünü söyleyen Barış İnce, gazetecilik ve romancılık hakkında ise şunları söyledi: “Meslek açısından romancılığa yöneldim ve onun üzerine çalışıyorum. O yüzden çalışmamın ödül alması benim için kamçılayıcı oldu. Türkiye’de şöyle bir şey var; Gazeteciysen orada kal, edebiyatçıysan edebiyatçı orada. Geçişlerden pek hoşlanmaz toplum. Ben gazeteciliğe başlarken de aslında yazmak için gazeteci oldum. Haberci yönümün aksine editör yönüm kuvvetlidir. Zaten benim tanınmam ve aldığım ödüller de birinci sayfalar ve sunum üzerinedir. Ben bana gelen bir haberi iyi bir biçimde sunabiliyorum. Yoksa İsmail Saymaz gibi adliyelerde yer almadım. O sebeple iyi araştırmacı gazetecilerin hakkını yiyemem. Oralarda daha iyiler. İşin editörlük kısmındaydım. Bu süreçte Bavul Dergisi’nde yazdım ve işin edebiyat yanında da kalmaya çabaladım. Çok farklı meslek gruplarından da yazarlar çıkıyor. Bu zaten tarihte de böyle olmuş. Bankacı arkadaşlarımız var, çok iyi öykü kitapları çıktı. Ama zaten yazmak. İşimiz sözcüklerle. Çok farklı bir alandan gelmedim. Bu ödül ise benim edebiyat alanında olabilmem için bir fırsat doğurdu. Ancak bu denk değil ki ancak ödüller ile onay alınır. Ödül bir tetikleyici ve motive edici bir şey oluyor”

Son çıkan ‘Kıyıdaki Çocuklar isimli çocuk kitabına ilişkin görüşlerini de açıklayan Barış İnce, “Öykünün kendisi zaten teknik olarak çok daha yoğundur. Çocuk edebiyatı ise çok daha yoğundur. ‘Anlatma göster’ kuralının çok daha yoğun uygulandğı yerdir. Çocuğa didaktik bir şey veremezsiniz, bir mesajınız varsa bunu hikaye içerisinde vermek zorundasınız. Bu tarz kuralları vardır çocuk edebiyatının. Çocuğun yaş grubunu, algısını ve onun dünyasını bilmek zorundasınız. Kullanabileceği, algılayabileceği kelimeleri de bilmek ve ona göre bir dil oluşturmak önemli. Hatta çaktırmadan yeni sözcükler öğretmelisiniz. Çok hassas dengeler var. Bunlara çalışmadan yazıyorum, diyerek yazamazsınız. Belli bir çalışma ve birikim gerekir” ifadelerini kullandı.

ÇELİŞKİNİN KİTABI

Çocuk kitabı ile ilgili fikir yurtdışında edindiğini söyleyen İnce, “Yurtdışına altı aylığına gittiğimde sürekli bir düşünce içerisindeydim. Bu; başka bir ülkede yaşamak ve bu ülkeye adapte olup olmamak üzerineydi bu. Yeni gelmek, eski olmak üzerine düşündüm. Kıyıdaki çocuklar da tema itibariyle bunu anlatıyor.Kıyıyı kendince işgal etmiş üç çocuk var. Bu üç çocuk kendince oynarken birileri geliyor. O gelenler ile o kıyıyı paylaşmak ya da onları oradan kovmak arasında bir çelişki yaşıyorlar. Bu çelişkinin kitabı Kıyıdaki Çocuklar. Burada da bir eğlence başlıyor aslında. Komik olaylar meydana geliyor. Diğer çocukları kaçırmaya çalışıyorlar. Bu komik kısım. Bu çocukları memnun etti. Beni şimdi bir kolej çağırdı. Kitap aynı zamanda bir eğlence unsuru. Biz yetişkinler, kitabı çocuğun bilgilenmesi için düşünüyoruz. Halbuki kitap sevgisi çocuklukta aşılanır ve çocuk kitap ile eğlendiğini bilmeli. Bana Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü kitapları verildiğinde ben böyle hissederdim. O yüzden çocuk kitapla eğlenmeli, çocuk kitapla vakit geçirmeli. Eğlenceli bir kitap yazdım. Kısa bir sürede de üçüncü baskıya gidiyor. Bunun nedeni tamamen dediğim gibi didaklikten uzak durma, anlatma göster kuralını uygulama, tabii ki çok çalışma ve iyi edebiyat örneklerini okumaktan geçer” şeklinde konuştu.

‘ÇALIŞMAYA ÖNEM VERİYORUM’

‘Benim yazılarımı beğenen beğenmeyen olacaktır.Bu konuda hiçbir itirazım yok. Ancak Barış İnce çalışmıyor diyemezler. Bu konuda iddialıyım’ diyen İnce sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben yeteneğin de çalışarak geliştirilebileceğini düşünüyorum. Bir kişi ben yazabilirim diyorsa oturup bolca çalışmalı. Bizim toplumumuzda çalışmadan bir yere gelme duygusu gelişti. Özellikle genç arkadaşlarda bunu görüyorum. Herkes şiir yazmak, film çekmek, roman yazmak istiyor... Herkes meşhur olmak istiyor aslında. Bunun için hayatında neler yaptın denildiğinde de ciddi bir geri dönüş alamıyorsunuz. Yazı atölyesine gelen bazı arkadaşlar da dört hafta geçtikten sonra ‘Artık ben kitap çıkarabilir miyim?’ diyorlar. ‘Bilmiyorum’ diyorum. Öyle bir şey mümkün değil. Biz kendi dünya görüşümüz açısından da emeğe çok büyük önem veririz. Yaratıcılık denilen şey de emekle gelişir. Beyin sözcükleri bilecek, ritmini bulacak. Malzemeyi iyi dolduracak ki iyi bir yemek ortaya koysun. O yüzden ben emeğe ve çalışmaya çok büyük önem veriyorum”

YENİ KİTAP 2021’DE

2021’e doğru bir roman hazırlığı içerisinde olduğunu kaydeden Barış İnce, sözlerini şöyle noktaladı: “Tüm bunların dışında kimi dergilere öykü yazmaya çabalıyorum. Buradaki katılımcılar ile birlikte ortaklaşa İzmir’e değen, İzmir’e kokusu olan bir kitap projesi planlıyoruz. 25’e yakın katılımcımız kısa öyküler yazacak. Aynı zamanda benim dostlarım da bir şeyler yazacaklar, amatör bir ruh ile hazırlıyoruz. Bizim açımızdan İzmir’e bir değer katmak gibi bir amacımız var. İzmir, İstanbul gibi büyük paralar ile yaşanan bir yer değil. O yüzden benim de hedefim burada kültür sanat adına küçük bir odak olabilmek. Ben burada büyük bir yayınevi olmak niyetinde değilim. Bu İzmir’in ruhuna da aykırıdır. İzmir’in ruhu küçük esnafa, dayanışmaya, yardımlaşmaya, komşuluğa yakındır. Burada elimden geldiğince insanlara bir şeyler anlatmak istiyorum”

Editör: Haber Merkezi