Merhaba Özdemir Abi,

Merhaba Özdemir Abi” dedim de gerisi hani? Yok!

Üzüntüm çok... hem sayıca hem oylumca...

Uğurlamaya bile gelemedim baksanıza; İstanbul’daydım, dostlarınız doldurduğunda yanınızı yörenizi, yoldaydım. Gözüm yolda, aklım sizde direksiyon salladım gün boyu...

Kaç gün oldu! Ne Hülya öğretmenimi arayabildim ne sevgili Zeynep’i... Ne elim varıyor ne dilim; bazen böyle oluyorum Özdemir hocam. “Nutku”m mu tutuluyor nedir?

Şimdi o fotoğraf karesi düştü aklıma: İkinizin arasına girince hani Fikret (Alan) abi, Bahri Karaduman seslenmişti, yanı başınızdan, şaka yollu:

- Nutkuların arasında nutkun tutulmasın Fikretçiğim!

Fikret abiyle ikiniz birden, çok da ara vermeden, nasıl da çıkıp gittiniz öyle!

***

Vefa İstasyonu için çekime, evinize geldiğimiz gün söz vermiştim, daha doğrusu söz almıştınız Hülya öğretmenimle birlikte, elimde saz yeniden gelecektik sevgili Necla-Osman Akbaşak’la, başka dostlarla... Türkülü, rakılı, sohbetli saatler olacaktı... Sonraları bir okul etkinliğinde, Zeynep’le de konuştuk bunu; onun, “Benim de katılabileceğim bir gün olsun, çok isterim!” tembihiyle ayrıldık o gün.

Yok, ertelemedim belki bu buluşmayı ne ki vakit de bulamadım.

Şimdi o çalışma odanız, bilgisayarınız, çalışmakta olduğunuz (biten, bitmek üzere olan, yeni başlanan, tasarlanan) dosyalara söz düşürürken çoğalan “çalışkan çocuk” heyecanınız... hayranlığım şaşkınlığımla el ele, epey bir zaman kalakalmıştım o her yanı anı dolu, iyi ama yalın döşenmiş odanızdan...

***

Bir yerlere koşarken engel tanımayan haliniz, bir şeyleri tasarlarken de o iki mekâna, sahneye ya da kürsüye az sonra ilk kez çıkacakmışsınız makamındaydı. Sizi kürsüde, sizi sahnede görsem ne güzel olurdu ya bunun eksikliğini hiç duyumsamadım, biliyor musunuz? Böyle deyişime şaşmayın lütfen çünkü her yerde her an hem sahnedeydiniz hem de kürsüde... hem de elinizde piponuz, yüzünüzde yıllarca çoğalttığınız gülümsemenizle.

***

Ne çok insanda, kurumda, kentte, yapıtta, başarıda emeğiniz var; saymaya kalkışmak delilik olur!

Bir de o gülmeceye hayatınızda (elbette dostlarınızın hayatında da) geniş geniş yer açmalarınız:

Yaş gününüz dolayısıyla buluşulmuş ya... takılıyor bir dostunuz:

- Hocam, kaç oldunuz?

Gülümsüyorsunuz:

- Yahu seksen beşi devirdik. Anlayacağınız yarıyı geçtik!

***

Hani o “Vefa İstasyonu” çalışmamızda sizi ağırladığımız akşamın adına, “Özdemir Nutku’ya Yakından Bakmak” demiştik ya 85. yaşınızı da bu vesileyle kutlamıştık ya...

Teşekkür bölümünün hemen ardından, başlığımıza bağlayıvermiştiniz sözü:

“Demişsiniz ya ‘Özdemir Nutku’ya Yakından Bakmak’, bakacaksanız uzaktan bakın; yakından bakılacak halimiz kalmadı.”

Ama en çok neye/ hangi işinize güldüm (hâlâ da gülerim) bilir misiniz Özdemir Abi; Almancaya “katkı”nıza!

Uydurduğunuz Almanca sözcükler bugün de kullanılıyor olabilir. İkisini buldum notlarım arasında: “Epiprasti” deyivermişsiniz de bir gün. Almanlar, “Ne bu?” diye sorduklarında oldukça ciddi açıklamalarda bulunmuş, “harikulade, olağanüstü demektir” demişsiniz. Kendi dillerinde daha önce duymadıkları “epiprasti”yi Almanlar da kullanmaya başlamışlar.

Bir başka gün, “gekaufdeinteligenz” diye başka bir sözcük atmışsınız ortaya. Havalarda dolaşan, gözlüklü pozlar satan ama içi kof insanlar için, “satın alınan zekâ”, bir anlamda “satılmış aydın/ entelektüel” demektir diye de ciddi ciddi savunmuşsunuz “gekaufdeinteligenz” sözcüğünü.

“Uyduruyorsun, yok öyle bir laf Almancada!” karşı duruşlarına da orta Almancanın sözlüğünü tanık göstermişsiniz. “Ha, olur o zaman!” yanıtı cebinizde, tamamlamışsınız Almanya günlerini.

Sizinki bence küçük bir sahne değişikliğiydi Özdemir Abi. Artık düşler sahnesindesiniz! Sahneden inmeyen direnciniz içi teşekkür ederiz.

Basın Sitesi, İzmir

........................

Özdemir Nutku (tiyatrobilimci, oyuncu, yönetmen, akademisyen, yazar, eleştirmen; 12 Ocak 1931-8 Kasım 2019)