Kentli olmak, kentin şiirini yazmak hiç de kolay değil. Yaşadığın kenti tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla, üretim biçimleriyle, üretim alanlarıyla insan ilişkileriyle, gelenekleriyle yaşam biçimleriyle gözlemlemek, tanımak gerekir. Kentin şiirini yazmak ise bütün bunları özümseyip şiirleştirmekten geçer. Bir yerde okumuştum. Yanlış hatırlamıyorsam ‘kentli olmak için en az iki kuşağın kentte yaşamış olması gerekir’ diye.

Kenti herkes kendi yaşamına, bakışına göre bir yerinden tarif eder bunlar kısmi yaklaşımlardır. Kentin yaşayan bir ruhu vardır, canlı organizma gibidir kent.

Kentler çok büyüdü, farklı toplumsal, ekonomik, kültürel kesimlerden, milliyetlerden, dinlerden gelen insanların kümelendiği yerler oluştu. Kenti anlamak için bu göçleri, kümelenmeleri tanımak gerekir. Aynı kent içinde semtler arasında ekonomik, toplumsal, kültürel bakımdan ciddi farklar olabilmektedir. Bu nedenle kent şiirinin yanında semt şiirinden de söz etmek mümkün diye düşünüyorum. Şiir yaşamdan beslendiğine göre; kentte yaşayan her şairin şiirine kent, bir imgeyle, bir dizeyle de olsa girmiştir çoğu kez. Kente ilişkin şiir yazarken şair; o kenti nasıl gördüğünü, nasıl algıladığını, nasıl yaşadığını, o kentin kendisine nasıl yansıdığını ortaya koymaya çalışır. Kent şairin prizmasından geçerek şairin üslubuyla şiire yansır. Elbette şairden kentin şiirini yazarken nesnel olması beklenemez. Buna gerek de yoktur. Nesnel olursa özgün olamaz. Kent üzerine yazılmış şiirlere şöyle bir baktığımda tarihi, doğası, gündelik yaşamı gibi sadece kentin bir ya da bir kaç yönüne vurgu yapan kentin çeşitliliğini, renklerini, canlılığını yeterince yansıtmayan ya da yüzeysel olarak yansıtan şiirler olduğunu gördüm. Oysaki kent otoyollarıyla, caddeleriyle, dükkânlarıyla, kafeleriyle, meydanlarıyla, atölyeleriyle, fabrikalarıyla, avmleriyle, okullarıyla, apartmanlarıyla, gökdelenleriyle, gecekondularıyla, araç ve insan kalabalığıyla işçisiyle, esnafıyla, memuruyla, işsiziyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, kedisiyle, köpeğiyle, açıyla, tokuyla, serserisiyle, lümpeniyle, sokak insanıyla kısacası iş, insan ve yaşam biçimi çeşitliliğiyle şiire girmesi, şiirde yaşaması, gürül gürül akması gerekir. Kente dair yazılacak şiirin elbette öznel olmakla birlikte gerçekçi ve doğru tahlillere dayanması ve esas itibarıyla sınıfsal bir bakışla yazılması gerektiğini düşünüyorum. Böyle yazılacak bir şiir orkestra gibi kentin çeşitliliğini ve farklılığını yansıtan canlı, yaşam gibi gerçek ve büyülü bir şiir olacaktır.

Kentli demek bütün bu karmaşık yapı içerisinde örgütlü insan demektir. Kentte yaşayanlar en az bir ya da birden fazla örgüte üye olmalıdır. Çünkü kent yaşamından kaynaklanan karmaşık sorunları bireyin tek başına çözmesi mümkün değildir. Ülkemizde sendikalaşma, dernekleşme gibi faaliyetlerin çok yetersiz olduğu ve örgütlenmeye iktidarlar tarafından olumlu bakılmadığı düşünüldüğünde kentli insanın yalnızlığından da söz edilebilir rahatlıkla. Bu yalnızlıklar ve çözümsüzlükler de girmelidir kente ilişkin yazılacak şiirlere.

Editör: Haber Merkezi