Geçtiğimiz günlerde sevgili Orçun Masatçı’nın Kim Lan Bu Radyodaki? adlı kitabı Biz Kitap tarafından yayımlandı. Kendisi imzalayıp göndermiş; hemen yakın zamanda da onu gazetemizin kitap sayfasına Selda Kartal’ın söyleşisiyle konuk etmiştik. Dileyenler 26 Kasım 2021 tarihli İzlekler sayfasından söyleşiye ulaşabilir.

Kitap; kent, siyaset, emek üzerine öykülerden oluşuyor. Soma’dan Suruç’a tarihimizin yakın olaylarının izlerini görmek mümkün satır aralarında. Sokaklardan tiyatro sahnesine uzanan öykülerde üretmenin ve yaratmanın heyecanı da göze çarpıyor.

“Öyküler yazmak istiyor, tiyatro ile heyecanlanıyorum.”

Kitap Tahir Samanlı’ya ithaf edilmiş, içindeki öykülerden “Kimseyi Görmedim Ben Senden Daha Güzel” de özel olarak ona…

“Güzellemeleri değil de anıları aktarmayı severim aslında. Yüceler yücesi insanların dağından kovulduk biz. Ne yalan söyleyeyim, almadı arasına taştan kentlerin, olağan insanları da bizi. Biriktirdiklerimizle, yamalı heybelerimizin üzerinde taşıdık birbirimizi. … Düştük be dayı, düşmedik değil. Köpeklerden, koyunlardan ve yabanıl otlardan arda kalan gülümsemelerimiz olmasa herkes bir trajedi sanacak yolculuğunu.”

Bazen öyle şeyler anlatmış ki Masatçı; -hatta kendisi de anmış adını- kendimizi bir Aziz Nesin hikâyesindeymiş gibi hissediyoruz. Gülsek mi ağlasak mı bilemediğimiz bu durumlarda hikâyelerin gücü imdadımıza yetişiyor neyse ki.

“Yanı başımızda yaşanan gerçek, televizyondaki görüntülerden masalsı bir unutuşa dönerken, sorgulama yetimizi kumandamızın tuşlarında terk ediyoruz. Dokunuşlar anlamsız.”

Masatçı, öykülerin ortaya çıkışının biraz aceleye geldiğini söylüyor. Bunun nedeni ise öykülerin İzmir Uluslararası Gençlik, Sanat ve Tiyatro Derneği’nden genç oyuncular vesilesiyle Avrupa okuruna ulaşacak olması.

“Birbirimize karışacağız usulca. O zaman tüm anlamsızlığımızın kederiyle, yeni bir heyecan kaplayacak dünyamızı.”

Bu öyküler gerçek ve kurgunun iç içe geçtiğini düşündürüyor okura. Hatta kimi öyküler tamamen gerçekliğe dayanıyormuş; bu giz de okur ve metin arasına saklanıyor. Ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu, sonların nasıl yaşandığını bilmiyoruz.

“Öyle ya anlatılan her hikâyede biraz kurgu vardır. Sonu bizim istediğimiz gibi biter.”

Orçun Masatçı kendi hikâyesini, zamanının farkında olan, düşüncelerinin ve inandıklarının peşinden koşan bir sanatçı olarak yazıyor. Hayata karşı heyecanını ve yaşama tutkusunu satırlarından anlamak mümkün.

“Tek bir cümle için yazılır bazen bir roman ve tek bir an için yaşanabilir tüm bir hayat.”

Belli ki Masatçı için okumak ve yazmak da vazgeçilmez unsurlar. Satır aralarına sızan isimlerden, öyküleri yazarken dökülen sözcüklerden kendini ele veriyor bu tutku.

“Ama içimden öyle haykırıyor ki Sait Faik, sanki tüm dertlerimi birinin okuduğu derin kuyuya atıyorum yazarak.”

Çoğunlukla İzmir’in sokaklarından başka coğrafyalara da uzanan öyküler, öykücükler bunlar. İzmirliler olarak yolumuzun düştüğü mekânlar, yürüdüğümüz sokaklar, oturduğumuz parklar var öykülerde; o sokaklardan, o parklardan, hayattan insanlar…

Masatçı, dünyamız ve insanlar için adalet, özgürlük ve eşitliği savunuyor. Birbirimizi anladığımız yerde önyargılarımızın kırılacağını, önyargılarımızın kırıldığı yerde yaşamı yeniden inşa edebileceğimizi söylüyor.

“Sokaklar arsız kuş sesleri, kaldırımlar avuçlarda özgürlük çiçeği gibi sallanırken. Çok uzaktan, tüm fetişler kırılıp yere dağılırken bir ses yankılanıyor kulaklarımızda; ‘Şarkılar bıraktık dünyaya.”