Siyasetçinin, politikacının görevi nedir? Ne iş yapar? Toplum için gerekli midir? Mesela bir çiftçinin yaptığı ile politikacının yaptığı topluma aynı katkıyı mı sağlar? Bir hekimin mesela, hele bu günlerde bir sağlık emekçisinin katkısı ile bir politikacının katkısı aynı mıdır? Bir marangozla, bir mühendisle ile veya bir balıkçıyla?

Dünya genelinde bir anket yapılsa, büyük bir olasılıkla politika ile bağlantılı mesleklerin gereksiz olduğu sonucu ortaya çıkar. İnsan tek başına düşündüğünde kendi kendini, ailesini, mahalleyi ve kenti ve hatta ülkeyi gayet iyi yönetileceğini düşünmektedir ve zıtların diyalektik birlikteliği ile politikanın doğuşu işte tam da bu çelişki de başlamaktadır.

Ancak anketlerde sonuç normal insanın politikacıyı gereksiz olarak görmesi olsa da, şimdiye değin yaşanan toplumsal gerçeklik ise bunun zıddı bir durumdur; insan bir şekilde kendini yönetecek, organize edecek, kendisi adına ve kendisine yakın fikirleri söyleyecek, kendisinin istediği gibi haykıracak, kendisiymiş gibi yer sofrasına kurulacak, kendisi gibi olmadığını çokça bilerek ve hissedecek bir şekilde ama yine kendisi de olsaydı aynı şekilde yapardının tam bir fotoğrafını görecek şekilde kendisine “sen” diye hitap edecek, seçim zamanı geldiğinde ne kadar aziz olduğunu kendisine hatırlatacak, zamanın ve hayatın kaypaklığı ile ne kadar içe içe yaşadığımızı ağzının kenarındaki pişkin bir sırıtışla gözler önüne serecek birilerine sıklıkla ve eskiden ve halen gereksinim duymuştur ve kılavuzumuz daha da ihtiyaç duyulacağını söylemektedir.

Yukarıda anlattıklarımız, popüler bir söylemdir; kapital üzerine kurulmuş tüm sistemlerin kötü bir karikatürü ancak tamamıyla da gerçek bir görüntüsüdür.

Kahramanlığı politika ile karıştırmamak lazım; her ne kadar klasik anlamda politika ile kendini yaşamı değiştirmeye adamak aynı amacı hedefleyen haller gibi görülebilse de, ak ve kara gibi farklıdır; klasik politika sistem içinde iyileşmeler hedefleme iddiasındadır ve ancak muhalefet veya iktidar olduğu sistemin varlığında mevcuttur, kahramanlığın ise sistemler umurumda bile değildir. Kahramanlık, nadir olan hal değildir, ortaya çıkan kahraman insan tipinin nadirliğidir; hani tüm herkesin susmak zorunda kaldığında birisinin kendisini konuşmak zorunda hissetmesi, ölümü pahasına hissetmesidir. O yüzden kahramanların adları vardır.

Elbette ki, kimsenin kimseden kahramanlık beklentisi yok bugünlerde, kahramanlar beklemekle de çıkmaz. Basit beklentileri var insanların “demokratik” sistemde seçtiklerinden, hepsinden de değil bir kısmından; biraz muhalefet, biraz bilgilenme, aynı hissi beraber yaşadıklarına ilişkin biraz empati, biraz ondan biraz bundan, sadece biraz.

Geçtiğimiz günlerde, uzun zamandan beridir gündemde olan ve af yasası olarak adlandırılan cezaların infaz sürelerini değiştiren bir yasa teklifi meclisten geçerek kanunlaştı. Arkasından biraz polemik oldu, Korona gündeminde kaynadı gitti.

Yasanın meclisten geçtiği gün, muhalefet milletvekillerinin büyük bir kısmının Meclis’te bu yasa için oy kullanmadığı işin bir yönüydü.

Ama asıl “zelzele” sonrasında geldi, yasanın kamuoyunda öğrenilmesi ile beraber yasanın sadece infaz sürelerinde belirli bir dönem kapsamında değişiklik yapan klasik bir “af” yasası olmadığı, infaz sistemini neredeyse tümden değiştiren, infaz mekanizmasının işleyişinde esaslı değişiklikler yapan, yeni tip bir infaz sistemi kuran ve sistem uygulayıcılarına çok ciddi inisiyatif tanıyan bir yasa olduğu anlaşılmaya başlandı.

Yani, zaten zayıflamış parlamenter sistemin son kalan temsilcileri, oy kullanmaya gitmedikleri gibi yasanın içeriği konusunda da halkı yeterince bilgilendirmemişlerdi veya kendileri de bilgilenmemişlerdi.

Yani, yeni bir infaz yasa ve uygulamasına sahip olduğumuz gerçeğini politikacıların, siyasetçilerin söylevlerinden, muhalefetinden değil deyasa metninden öğrendik.

Başka şeylerde öğrendik;

Tarihe not düşülmeyecekse, en azından sözde ve yazıda bir notunuz yoksa, tarih yapraklarında bugün anlatıldığı şekli ile yaşanacaktır ve anlatan kimse, onun öyküsü yazılacaktır.

Bir oy çok şeyi değiştirmeyebilirmiş, zira kaybedeceğini bildiğin seçimde karşı çıkmak adına bile oy kullanmak gerekli değilmiş.

Yasa oylamak dışında zaten pek bir işlevi kalmamış bir Meclis’te yasa tasarılarını okumak, okuduğuna katılmak veya karşı çıkmak, neden katıldığını veya karşı çıktığını halka anlatmak ise hiç gerekli değilmiş.

Muhalefet etmek eğer sosyal medya hesaplarından özlü söyler söylemekse, mizah yapmaksa, söylevler çekmekse bunu halk daha etkili yapabiliyor, canı ve hayatına pahasına olsa bile, yargılanma ve cezalandırma korkusu olmadan.

Peki bir gün aynı kişiler gerekliliğinizi sorgularsa ve sorarsa “Yapmanız gereken tek bir işiniz var, ne oldu ona?”

zalim beni bir işaretle kahretse de,

onun ordusuna karşı koyandır sözüm,

cihan saltanatı zamanla sönerken,

yandıkça daha da parıldayandır sözüm,

dünya bir benim diyenlere derim ki,

bu sofrayı herkeslere açandır sözüm,

varsın günün sultanları değer vermesin,

onlar göçüp gidince sultandır sözüm.[1]


[1]Nef’i