Son iki hafta içerisinde ülkemizde yaşananlar herkese başlı başına roman yazdırır. Ülkemizde bu arada sürekli vites değiştirdi. Hatırlarsınız, bu ay içerisinde cumhurbaşkanı cari açığın kapatılması uğruna değeriz lirayı tercih ederek ucuz emekle ihracatı artırma isteği düşüncesi ile Çin modeli benzer bir modeli örnek gösterdi. Bu ay içerisindeki bu model ilk açıklanan modeldi. Arkasından Ekonomiden bir haber sadece şirketindeki bin kişiyi düşünen, halk için, “En çok enflasyon altında ezilirsin” diyen, gözleri ışıltılı bakan, cumhurbaşkanının aksine Türkiye Modeli dedi. Model yaratma ve üretme hız kesmedi, pazartesi akşam bakanlar kurulu toplantısı sonrası bu ayın son modeli cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Bu ay sonuna kadar başka bir model çıkmazsa bu modelle devam edeceğiz. Bu model 1960-70’li yıllarda uygulanmış ve başarı elde edilemeyince ve de başka yaralar açınca vazgeçilmiştir. O dönemde bunun adı “Dövize Çevrilebilir Mevduat” idi. Şimdi bu son modelin adı veya adları, “Dövize Endeksli Mevduat”, “Kur Korumalı Vadeli Mevduat” … vb. gibi isimlerle şekillendirilmeye çalışıldı. Sonunda, Çin modeli ile başlayan denek modeller cin modeline döndü. (Hani derler ya bu işte bir cinlik, hinlik, şeytanlık, … erken seçim var diye)

Bu son modele nasıl gelindi. Hatırlarsınız, 2018 yılı başında dolar kuru 3,78 lira idi. 2016 Yılında yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında 20 Temmuz OHAL ilanıyla ülke, yatırımın ve yatırımcının sevmediği, antidemokratik ve hukuksuz uygulamalarla piyasalar bozulmaya başladı. Bu dönemde ortalama dolar kuru 2,90 lira civarındaydı. Demokrasi ve hukuktan uzaklaşırken dolar kuru artışı da hızlandı. Eskiden Merkez Bankası döviz satarken ihale açarak gelen talep doğrultusunda dövizi satardı, ne kadar ve kaç liradan satıldığını herkes bilirdi. Çıkartılan bir genelge ile bu tarihten sonra yükselen döviz kuruna karşı şeffaf olmayan bir şekilde ihalesiz döviz satıldı. Ne kadar satıldı ve kaç liradan satıldı, kimse bilmiyor, satan ve alanlardan başka…

Şimdi bu günlerde olduğu gibi, 2018 ve 2019 seçimlerine iyi bir ekonomi görüntüsü ile seçime gitmek isteyen iktidar bu süreçlerde ve Damat Bakan Albayrak ve Yardımcısı Nebati yönetiminde ülkemizin güvencesi ve ihtiyat akçemiz olan dövizi sorumsuzca erittiler. Gündemini koruyan 128 milyar dolarında bu süreçlerde eridiği iddia edilmektedir.

Sadece bunlarla kalmadı, cumhurbaşkanı defalarca dövizleri bozdurun çağrısında bulundu. Kimi bedava tıraş uğruna, kimi bedava döner yemek için… 3-4 liralardan dolarlarını satarak giden doların arkasından sadece baktılar. Şu an sarayda cumhurbaşkanının ekonomi başdanışmanlığını yapan jöleli Yiğit Bulut ise o günlerde “Dolar üç lirayı geçsin yüzüme tükürün” demişti. Yüzüne tüküren oldu mu bilmem ama Birden “Kılavuzu karga olanın…” söylemi aklıma geldi. Yine geçen sürede geçmişte yaşadıkları nedeni ile kimse iktidara güvenmedi ve liradan vazgeçerek tasarruflarını dövizde değerlendirdi.

Geçen ay, bankalarda yerleşiklerin döviz mevduatı oranı yüzde 63’lere ulaştı. Ortalama 230 miyar dolar civarında olan bu mevduat kolay kolay çözülmedi. Evet çözülmedi, çünkü, uygulamalar ve daha önce verilen hedeflerin tutmaması bu mevduat sahiplerini ikna etmedi. Ben bu konuyu gazetemizin tv kanalında anlatırken verdiğim örnekte; Uhud savaşında, okçuların Uhud tepesinden ineceği bir ortamın yaratılmış olması, çakılı duran 230 milyar dolarlık mevduat sahiplerinin durumunu bozacak bir pozisyonun açılması beklenildi. Yaklaşık 1400 yıl önce 625 yılında Uhud Savaşında Peygamberimiz okçular tepesine yerleştirdiği savaşçılara "Haber verilmeden yerinizi terk etmeyiniz." emrini vermişti. Bende ekranlarda bu 230 milyar dolar mevduat sahibini, aylarca çakılı kaldığı için Uhud tepesi okçularına benzetmiştim. 700’e karşı 3000 bin savaşçısı olan Mekke’li Ebu Süfyan güçlerinin geri çekildiğini gören bu okçular, kazandıklarını zannederek ganimetlerden pay almak için tepeyi terk ettiler ve savaşı kaybederek Medine’ye çekildiler.

Dışarda da BAE ve Katar dışında para bulunamayınca bu ülkelere çok ödünler verildi. Başta İstanbul borsasının yüzde 10’u olmak üzere, Alternatif bank, QNB Finansbank, Dijitürk, İstinye park, Haliç Altın Boynuz, Kanal İstanbul arsaları, Antalya Limanı, BMC, Tank Palet fabrikası, Memorial Hospital, English Home, Beymen, Banvit, Boğazda dünyanın en pahalı yalıları, oteller gibi birçok değerimiz Katar’a satıldı veya ortak edildi. En son Aselsan yetkililerince reddedilse de gözbebeğimiz Aselsan Katar ile ilişkilendirildi. Bu durum ise Aselsan QATAR isim tescili başvurusu ile ortaya çıktı. Varlık Fonu bünyesinde olan şirketlerimiz hakkında ise fazla bir şey bilmiyoruz. Netice olarak, bu ülkelerden de daha fazla döviz temin edemeyince ve kısa vadede ödenecek 125 milyar dolar dış borç, içeride asgari ücret artışından kaynaklanan nakit ihtiyacı ve ufukta yaklaşan kamu çalışanları, memur maaş zamlarına kaynak yaratmak için çare olarak ülke içinde yerleşiklerin bankalardaki döviz mevduatına dönüldü.

Son iki aya geldiğimizde dolar kuru 9 liradan 18 liraya çıktı. Merkez Bankasında da durum iyi değildi. Her ne kadar 125 milyar dolar brüt rezervimiz olsa da net rezervimiz eksi 38 milyar dolar civarındaydı. Döviz kuruna yapılan son beş müdahale ile yaklaşık 19,6 milyar dolar bize ait olmayan, borç alınan döviz satıldı. Her sattığında döviz, ancak 10-15 dakika dayanabildi ve akabinde daha fazla yükseldi. Müdahalenin de bir anlamı kalmamıştı. Böyle devam ederse ellerindeki borç alınan swap ve Merkez Bankası munzam karşılıkları da eriteceklerdi. Davul zurna ile sevindikleri DEM modelini ortaya atarak geçici olarak dem’lenmeye karar verdiler. Geçmişte yaşanmış bu 3-4 dem’lenmenin sonuçlarını yazıya dökmenin bir vatandaşlık görevi olduğuna inanıyorum. Takdir mevduat sahiplerinin…

Genç cumhuriyetimizin 8. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal geçmişte yaşananları şu şekilde aktarmış…

“1970li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Bilgisizliğin vesikasıdır bu. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi”

"Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM'nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz"

“İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 1978’den yedi yıl sonra 1984-1989 yılları arasında bu ödemeleri yapmasaydık aile başına herkese 1 milyon lira ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur”

“Dövize Çevrilebilir Mevduatın yükü vatandaşın sırtına yıkıldı, inşallah gelecek nesiller, sonraki iktidarlar ders alır” demişti.

Rahmetli Özal sonrası hükümetlerde, bu sorunun yarattığı yüksek enflasyonlar ve cari açığı büyüterek devam etti. 1991 Demirel Hükümeti, 1995 Çiller ve Erbakan hükümetleri, 1999 Ecevit ve Bahçeli koalisyon hükümeti benzer döviz sıkıntısı içerisinde olmasına rağmen bu modele başvurmadı ve uygulamadı. Hatta 2018-2021 kronik döviz krizinde bile cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde de bu yönteme başvurulmamıştı. 1994-2001-2018 krizlerinde hep merkez bankasının faiz sopası ile karşılık verildi ve mücadele edildi. Hatta bu krizlerde faiz sopası kullanılırken 1400 yıllık “NASS” kimsenin aklına bile gelmemişti.

Bu yazım, ülkesini seven biri olarak, halkın yanında, halkın sorunlarına farklı bir gözle ışık tutmak isteyen duygularla kaleme alınmıştır. Varsın ilgili olanlar kararını versin ve değerlendirsin. Herkes kendi bacağından asılır, sonra demesinler; Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldum.