“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı. Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına: -çürüyen diş, dökülen et-, bir daha dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet...”diyen Nazım Hikmet’in yıllar öncesinde yazdığı bu şiir, günümüzü en iyi anlatan nadide şiirlerden biridir.

Peki Nazım Hikmet’in özlemini duyduğu o hürriyet ,ülkemize gelebilmiş midir?

1 Mayıs, acaba birilerinin dediği gibi hepimizin umutlarında yaşattığı bir bayram mı olmuştur, yoksa her alanda düşüncede, siyasette, yaşamda ve her nefesimizde tutsaklığın bir sembolü mü olmuştur?

14 yıllık AKP iktidarının neler yaptığını hatırlatmakta fayda var: Soma’daki işçi katliamı hala unutulmamışken, özelleştirilen Tekel işçilerine Ankara’da yapılan saldırılar hafızamıza kazınmışken, 1 Mayıs, bir bayram olabilir mi? Sorun olmazsa bayram olur, ülkemde bugün neşe içinde bu bayram kutlanır; oysaki, hala ülkemde çocuk işçiler, ücrette adaletsizlik varsa ve iş güvenliği tam olarak uygulanmıyorsa, bu bayram, bayram değildir, tadımız da tuzumuz da kaçmış demektir.

1 Mayıs’ta ben de bir işçi olarak Gündoğdu Meydanı’ndaydım. Türk-İş’in ve Hakiş’in İzmir’de 1 Mayıs’ı kutlamama kararlarına rağmen İzmir işçileri, emekçileri ve halkıyla, bütün talepleriyle meydandaydılar..

Direnişçi Dost Cam işçileri de o gün aramızdaydılar. Ülkemizin işçilerimiz açısından bugünkü durumunu en net özetleyen gruplardan biriydiler bana göre onlar. Anlattıklarına göre yaşadıkları tam bir felaket senaryosu gibi: Öncelikle çalışma güçlüklerinden ve ücretlerinden yakınan bu arkadaşlarımız, tutunacak bir dal buluyorlar kendilerine ve bir sendikaya üye oluyorlar; sonrasında sendikalı oldukları için işten atılıyorlar; ancak bir aydır sendikal haklarını kazanmak için direnişteler.

Şimdi size soruyorum, bugün bir bayram mıdır? İşte tam bu noktada iş, sendikalara, sendika başkanlarına ve ilerici işçilere düşüyor. Çünkü ülkemizde anti demokratik yasalara ve uygulamalara karşı koyamazsak bir gün gelecek bu uygulamalar, bize de dokunacak!

Bu anlamda Dost Cam işçilerinin direnişini çok anlamlı buluyorum. Onlar, diğer işçi kardeşlerimizin direnişlerinde olduğu gibi, işçi sorunlarının ve çözümünün yalnızca bir günle sınırlı olmadığını gösteriyorlar bizlere. Meydanlardaki zihniyetin, düşüncelerin, haykırılan her sözün özü iş yerlerine taşınmalı!

Artık işverenler, her şeyin işçilerin elindeki şalterlere bağlı olduğunu görmeli. İşçilik kavramında ondansın, bundansın düşüncesinin olmaması gerektiği, aslolanın emek ve hakkın işçiye verilmesi ve işveren ve işçinin aynı yolda ilerlemesi!

Burada iş, ekmek ve gelecek için işçilerin siyasallaşmasındaki en büyük rol, sendikalara ve ileri işçilere düşüyor! Meydanlar bayram havasında, işyerleri yas havasında olunca, ülkemin geleceği de aydınlık görülmüyor bana göre.

Susmamak lazım. Evde çocuk ekmek beklerken, geleceğimiz de belirsizken tadımızı tuzumuzu kaçıranlara haykırmak lazım! Çünkü biz işimiz, ekmeğimiz ve geleceğimiz için biz, sendikalardan ve işverenlerden Nazım Hikmet’in de dediği gibi, bu güzelim memlekette en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla hürriyetin gezmesini istiyoruz.

- - - -