Herbir şeyin sonu vardır. Doğal varlıkların da sınırı vardır sonu vardır. Sermaye kendini sınırsız büyütmek ister. Varlığı ve egemenliği için bu zorunluluktur. Ama doğaya aykırıdır bu isteği. Sonsuz “kaynak” yoktur!

Doğaya saldırırken toplumsal yaşama da saldırıyor elbette. Ekonomik, politik, kültürel yıkımlara neden oluyor. Sermaye için önemli olan kendi varlığıdır egemenliğidir. İnsanlar, topluluklar, toplum, kültürler, inançlar, ahlâk onun için anlamsızdır.

Özellikle son zamanlarda yaşadıklarımız dikkatinizi çekiyordur. Politik yozlaşma, ekonomik yıkım, kültürel tükeniş ile doğaya saldırı atbaşı gidiyor. Ne kadar doğal saldırı ve yıkım o kadar toplumsal yozlaşma ve çöküş! Doğayla birlikte toplumumuzu ve değer yargılarımızı da yıkıyorlar. Toplum ve doğa bir bütündür, ayrı düşünülemezler.

İzmir’ de Aliağa’ daki ekolojik yıkıma yeni yıkımlar ekleniyor. Avrupa Birliği’nin nükleer savaş gemilerinin mezarlığı yapılmak isteniyor. Sermaye öyle istiyor; kâr edecekler. Bir taşla kaç kuş birden vurulacak! AB Radyoaktivite bulaşıklı savaş suçlusu gemilerinden kurtulacak. Tümüyle tehlikeli atık olan gemilerde acaba daha ne gibi tehlikeli atıklar sokulacak?

Gaziemir’deki nükleer çöplükteki atıklar nereden girdi kimler getirdi? Devlet biliyordur. Biz bilmiyoruz. Başından beri bizden saklandı bu radyoaktivite. Türkiye, İzmir dünyanın nükleer çöplüğü müdür?

Çeşme ve tümüyle Yarımada imar yağmasına peşkeş çekiliyor. Suyun olmadığı Çeşme’ de golf sahaları da nesi? Herbiri orta ölçekli kasabalarımız kadar su tüketecek golf sahaları! Kimler için? Çimlerinin gübrelenmesi ve sulanmasıyla da yeraltı ve yerüstü sularımız da kirletilecek.

İnciraltı imara açılmak isteniyor. El âlem çölde tarım yaparken beylerimiz sermayenin çıkarıyla baktıklarından bu alanı tarım yapılamaz buluyorlar.

Depremle korkutup kentsel dönüşüm seferberliğiyle yeni doğal yıkımlara neden olmak! Sen devletsin, izin verdin yaptırdın. İzinsize af çıkardın. Şimdi yıkılabilir masalıyla yık yap! Sermaye kazansın... Dönüştürmek yerine çevreleriyle birlikte yaşanabilir, güvenli hâle getirilse?

Dönüştürülen binaların yapımı için gerekli malzemelerin üretimlerinde ekolojik yıkım, molozlarının dökümünde de ayrı yıkım! Güzelbahçe ayakta bu moloz döküm alanı yüzünden. Tabii bu bilinenlerden sadece biridir. Tüm kenti, kentleri gözünüzün önüne getirin bu kadar malzeme üretimi ve moloz dökümü nasıl bir felakettir? Gül Der’in sesine kulak verin bu konuda.

Bergama, Efemçukuru altın madenlerinin ekolojik etkileri ve halk sağlığına olumsuz etkileri yaşanacak büyük halk sağlığı sorunları olarak önümüzde duruyorlar. Sularımız kanser yapıcı ağır metallere boğuldu! Altınlar kimin hastalıklar kimin?

Çimento fabrikaları kentin ortasındalar ve tehlikeli atıkları yakmaktadırlar. Onlar kârlarına kâr katarlarken halkın da hastalıklarına hastalıklar katılmaktadır.

Aliağa tam bir ekolojik yıkım ve çevresel felaket kentidir. Demir çelikler, petrokimya fabrikaları, rafineri, gübre, kâğıt fabrikaları ve doğalgaz terminali ile LPG dolum tesisleri. Ayrıca Aliağa Organize Sanayi Bölgesi, Dökümcüler İhtisas organize Sanayi Bölgesi, küçük sanayi siteleri...

Katı atıklarını depolayamayan, bertaraf edemeyen bir kentte yaşamaya mahkûm edilmişiz. Kentte çeşitli üretim süreçleri sonucu oluşan tehlikeli atıklar nerelere tıkıştırılıyor? Hangi sularımız, toprağımız, havamız kirletiliyor? Variller hangi tarlalara gömülüyorlar hangi denizlere atılıyorlar?

Gerek ülkede gerek kentimizde politik düzeyi görüyor yaşıyoruz. İlkesiz, doğru bilmez ve söylemezler iktidarlarında ucuz maşalarıyla ve yalakalarıyla olup gidemiyoruz işte.

Her şeyin bir sonu vardır. Doğayı yıkarlarken toplumu da yıkıyorlar. Zengin kültürü, doğaya uyumlu ahlâkı, dayanışmacı, barışçıl toplumumuzu kurmalıyız artık. Yeni toplumu kurmaya hazır olmalıyız.