Onlar, dilek fenerleri gibidir! İçlerindeki ışığı, tüm zorluklara rağmen çevrelerine yaymaya çalışırlar. Aynı dilek fenerleri gibi gökyüzüne, sonsuzluğa ulaşmaya çalışırken nice engelle karşılaşır ama yollarına devam etmeye çabalarlar. Rüzgârlar ters eser, insanlar taş atar, yağmurlar aşağıya çeker! Ama dilek feneri gücünü umuttan, geleceğe iz bırakma iradesinden almışsa; iner, çıkar yine de yolunu bulur ve devam eder…

Bu dilek fenerleri halkın sesine kulak veren, otorite karşısında eğilip bükülmeyen, gücünü inandığı değerlerden ve gazetecilik sevdasından alan yerel gazetelerdir. Hemen her ilimizde, kalemini satmayan, çok zor koşullarda var olmaya, baskılara direnerek yayınlanmaya devam eden dilek fenerleri vardır. Naif gibi görünürler ama içlerindeki ‘var olma gücü’ ile engelleri aşıp geçerler. Besleme gazetelere inat bu deniz fenerleri; medyanın onurudur, gururudur.

Emekçileri desen, işleri çok zordur. Türkiye gibi otoriter yönetimlerin iş başında olduğu ülkelerde halkın gerçek gündeminin haber yapılması istenmez. ‘Talimatlı gazeteler ve gazetecilik’ beslenir; yönetime muhalif, halkın yanında yer alan yayın organları yine devletin kurumları aracılığı ile ilansız bırakılır, cezalar kesilir, sesi boğulmaya çalışılır. Bu koşullarda habere ulaşmak, kaynakları konuşturmak, bilgi toplamak öyle zordur ki… Ama onlar, dilek fenerine ışık verenlerdir ve gazetecilik yapma isteği her türlü baskıya, engele karşı galip gelir!

Velhasıl, Türkiye gibi ülkelerde ‘yandaş olmayan’ yayın organlarını yaşatmak, oralarda gazetecilik yapmak yürek ister, ahlak ister, inanç ister!

Bu anlayışla yola çıkan, yayın yaptıkları bölgeye ışık olan bütün dilek fenerlerinin yolu açık olsun!

Uzun meslek hayatında sadece İzmir’de gazetecilik yapmayı tercih etmiş basın mensubu olarak ister istemez, bu günlerle 80’li 90’lı yılları kıyaslamadan edemiyorum. Yerel basının çok güçlü olduğu, eklerin adeta gazete gibi içerik taşıdığı, bugün hem tirajı hem içeriği ile yerlerde sürünen bölge gazetesinin gerçekten ‘büyük’ olduğu o yıllarda gazetecilik yapmak meğer ne büyük ayrıcalıkmış!

Çetin Emeç’in genel yayın yönetmeni olduğu bir gazetede muhabir olmak, ‘haberin ucu nereye giderse gitsin, bilgiler doğruysa, yazmaktan korkma’ denilen bir anlayışı arkana alarak haber kovalamak meğer ne kadar önemliymiş. O günlerde bizim ‘zaten olması gereken bu’ dediğimiz bu gazetecilik ilkesi ve özgürlüğü, bugün yerle bir edilmiş vaziyette!

Artık yandaş, yalaka, besleme olmayan kaç ulusal gazete kaldı ki? Gazetecilik ilkeleri ise sadece dilek feneri olmayı başaran bir avuç yerel medya organı için geçerli. Mali zorluklara, siyasi baskılara, hukuki yaptırımlara rağmen var olma savaşını vermeye, halkın sesi olmaya devam ediyorlar.

Ben iki senedir, böyle bir yapının küçük parçasıyım ama İz Gazete, son iki yılı günlük yayın organı olmak üzere beş yıldır varlığını sürdürüyor. Günlük yayınlanmaya başladığından bu yana, haftalık bir şeyler yazmaya çalışıyorum, kendimce tarihime not düşüyorum.

İz Gazete ve onun gibi baskı ve zorluklara rağmen varlığını sürdüren dilek fenerleri de tarihe not düşüyor. Gazetecilerin saldırıya uğradığı, tutsak edildiği, özgürlüklerin yok edildiği, adaletin mumla arandığı şu kara günlerde bile gazetecilik yapıldığını gösterdikleri için tarihte yerlerini alıyorlar.

Elbet bu kara günler son bulacak, demokrasi bu topraklarda yeniden yeşerecek. O günlere ulaşıncaya kadar İz Gazete; demokrasi, barış, hak ve özgürlükler için savaşmaya, dilek feneri olarak ışığını yaymaya devam edecek.