Bugün 6 Mayıs 2020. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin üzerinden 48 yıl geçti. Onların adları o gün, tarihin en onurlu, en temiz sayfalarında ve halkların hafızalarında silinmez bir yer edindi.  Üzerine ne söylesek ne yazsak az kalır. Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık ve sosyalizm ideallerine çıkarsız ve hesapsız bir bağlılıkla genç ömürlerini mücadeleye ayıran Deniz, Yusuf ve Hüseyin kendi artlarından gelen milyonlarca insanın yoluna ışık oldu bugüne kadar. O günden bugüne dek bu memleket topraklarında yürütülen en küçük hak alma mücadelesinden, en kitlesel isyanlara kadar meydanların ve sokakların şahitlik ettiği tüm kavgalara bayrak oldu onlar. Yoksul mahallelerin yıkık dökük duvarlarında, üniversitelerin koridorlarında, Gezi Direnişi’nin ilmek ilmek örüldüğü caddelerde, tribünlerde hep onlar oldu. Gericiliğin ikiyüzlülüğünü her fırsatta gözler önüne serdiler. Onlar Amerikan 6. Filosunu denize dökerken kendilerini Amerikalılara siper edip, 6. Filo’ya karşı secdeye duranlar, bugün başını kuma saklayarak merkez siyasetin sağında solunda dolanıp duruyorlar örneğin. O günkü kadar yüzsüz, o günkü kadar utanmazlar. Aynı gerici güruhun Filistin konusundaki samimiyetsizlikleri de Filistin’e kadar gidip savaşan Deniz ve arkadaşlarının cesaret, inanç ve samimiyetlerinin karşısında ikiyüzlülüğün bataklığında debelenip duruyor. Onlar ki Filistin her gündem olduğunda sahte gözyaşları eşliğinde, Amerikan Doları’ndan kirlenmiş ellerini semaya açıp dualar ederken, bugüne kadar İsrail’le imzalanmış onlarca askeri anlaşmaya tek karşı ses çıkartmamış olmayı da utanç hanelerine çoktan eklediler.

Verilen bu bir iki örneğe yüzlercesini ekleyerek bu ülkenin iki farklı yüzü olduğunu söyleyebiliriz. Biri onur ve baş eğmeyen bir mücadele bilinci ve kararlılık ile şimdiye dek bedeller ödeyip yine de inandığı değerlerden vazgeçmeyen aydınlık bir yüz. Diğeri ise kendi çocuklarının bile yüzlerine bakamayacak utançlar ile çevrelenmiş zavallı yaşamlarını, sadece kendi çıkarları için sürdürebilmek adına bin bir kılığa girip, güç karşısında el pençe divan duran kapkaranlık bir yüz. Tam da bu yüzden ilk saydığımız kesimler 40 yıl önce neye inanıyor ve söylüyorsa bugün de aynı doğruları ifade ediyor. Diğerleri mi? Onlar her on yılda bir kılık değiştirip, dün ak dediğine bugün kara deyip, dün küfür ettiği adama bugün hizmetkar olup durmaksızın rüzgârın yönünü ve siyasetin nabzını hesap ediyorlar. 

Çok uzatmaya gerek yok. Bugüne dek Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i layığıyla anlatan binlerce sayfa yazı yazılmıştır. Bu nedenle dost da düşman da iyi tanır onları. Bugünün koşullarında payına sefalet koşullarında yaşamak düşen milyonlarca yoksul, kendilerinden çalınanlarla zevk ve sefa süren birilerini doyurmaya çalışıyor. Sokakların bomboş olduğu kimi salgın günlerinde dahi işsiz kalmak ile ölüm arasına sıkışmış bir halde işine giden emekçiler, yalısında poz veren adamın, affedilen vergi borcunun onda birini bağış yapıp hayırsever ilan edilen adamın daha çok kazanması için çalıştırılıyor.

 Yoksulun payına hep ölüm düşmesin diye, ülkenin çocukları güvenli bir çevrede, onur ve gururla başı dik büyüyebilsin diye, bağımsız bir ülke için, bilim için, adalet için, özgürlük ve eşitlik için neredeyse 50 yıldır seslerini her an yanı başımızda duyduğumuz Denizlerin hikayesinden hala öğrenecek çok şeyimiz var.