Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk maddesi devleti şeklini tanımlıyor ve “Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir” diyor. İkinci maddede ise Cumhuriyet’in niteliklerine yer veriliyor. O nitelikler şu şekilde sıralanıyor:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”

Bu topraklar üzerinde yaşayan ve toplumu iyi okuyan herkes şunun farkındadır ki; ne toplum huzuru, ne milli dayanışma ne de bir adalet anlayışı söz konusu. Laiklik, demokratiklik ya da sosyal hukuk devleti kavramlarına girmiyorum bile. Öyle ki; laik bir devlet yapısı içerisinde tarikatlar, bakanlıklarda elini kolunu sallayarak örgütlenemez, sosyal hukuk devletinde öğrenciler eğitim hakkından mahrum bırakılmaz, eğitimde sorumluluk aileye bırakılmaz, sosyal hukuk devleti sorumluluğu üzerine alırdı.

Hukuk, sözlükte “toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü” olarak tanımlanıyor. Ülkemizde hemen hemen her tanımın başına gelen anlam kaymasından hukuk da nasibini almış durumda. Son dönemde sosyal medyada Türkiye’nin artık bir distopyadan farksız olduğu yorumları sık sık yapılır hale geldi. İnsanlar haksız da sayılmazlar. Bu yazıda bile adı geçen tanımların hepsinin zıddı ile karşı karşıya olduğumuzu günlük yaşantımızda deneyimliyoruz.

Yaşadığımız son akıl tutulması baroların genel kurulları ertelenmesi ile gerçekleşti. Bu kararı değerlendirirken, iktidarın ve Metin Feyzioğlu’nun tepeden inme bir düzenleme ile gerçekleştirdiği çoklu baro düzenlemesine bakmak gerekir. Üç büyük şehirde ikinci barolar tüm çabalara rağmen kurulamadı. Önceki gün, Gün Doğdu programında ağırladığımız İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel de İstanbul’da kurulduğu iddia edilen ikinci baroya ilişkin noter tasdikli imzaların bulunmadığını aktardı. Genel kurulların ertelenmesinin arkasında zaman kazanmak değilse ne var?

İzmir Barosu, Genel Kurulu’nu yapılması planlanan 17-18 Ekim tarihlerinde yine gerçekleştirecek.

***

Yazının başında bahsettiğimiz tanımlar, bir arada yaşayabilmenin anahtarı aynı zamanda. Yasaları ve yasa koyucuları aşılması gereken küçük detaylar olarak gören yönetenler; bugün içinde bulunduğumuz çıkmazların da temel sebebi. Bir tarafta detaylara takılmamak isteyenler, diğer tarafta ise bunlara sıkı sıkıya bağlı olmanın gerekli olduğunu savunanlar... Aslında konu bu kadar basit...