Lise birinci sınıfı yeni bitirmişti Rıfat. Bir “Rıfat”a yakışmayacak ve adapte edilemeyecek şekilde rock müzik sevdalısıydı. Bu sevdasına da lise hazırlık sınıfına giderken arkadaşı Cenk öncü olmuştu. Yabancı rock müziğin mihenk taşı olarak Evanescence’i görüyor, her şarkısında sanki Afyonkarahisar’da oturmuyormuşçasına hayallere dalıyor, My Immortal parçasını hazırlık sınıfının verdiği eğitim ile kendi diline çevirmeye çalışıp arkadaşlarına söylüyordu. Karnesi kötü değildi, teşekkür almıştı. Babası, “Hediye yok ama! Onun yerine bu yaz dedenlerin yanına gidiyoruz.” dedi. Morali çok bozuldu Rıfat’ın. Hayalindeki yaz tatilini kafasında kurmuştu çoktan; Blink 182, Green Day, Linkin’ Park dinleyecek, Facebook’ta adı Şeboist Girl (T.C. Songül Kardankaya) olan kişiyle chat yaparken Slipknot tişörtü ile çektirdiği fotoğraflarını atacak ve çok fazla bira içtiğini söyleyecekti arkadaşlarına. Oysa şimdi onu; adaşı Rıfat dedesi, Habibe nenesi, Sıddık amcası, bibisi, saçları üç numara kesilmiş kuzeni ile tüm ihtişamıyla Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Gerdekhisar Köyü 785 nüfusuyla kollarını açarak karşılayacaktı. Yengesi, Gümüşhane’nin yöresel yemeklerini çok kötü yapıyordu. Zaten ergenlik döneminden kaynaklı yağlı cildi; yengesinin yemeklere koyduğu çok fazla yağ ile şahlanıyor, adeta bir mayın tarlası gibi surata sahip olacağını düşündükçe içi daralıyordu Rıfat’ın.

Afyon’dan çıkıp Ankara üzerinden, Zeki Demirkubuz filmlerinin karamsarlığında görünen Kırıkkale-Yozgat-Sivas üçlüsünü de geçerek Gerdekhisar’a vardılar. Gerdekhisar tam olarak “hiçliğin ortasında bir yer”di; Gümüşhane, Erzincan ve Bayburt’a eşit uzaklıkta bir yer düşünün, işte o yer Gerdekhisar’dı. Rıfat’ın anne ve babası öğretmen olduğu için üç ay boyunca burada kalacak olmanın verdiği huzursuzluk, köy girişindeki yanık anız kokusuyla birleşti. Dedesigilin kapısına geldiklerinde, kendisi gibi on altı yaşında olan kuzeni Rıdvan, bir eliyle yumiyum yerken, diğer eliyle de uzunca ve kalın bir sopayı toprağa sürterek karşılıyordu Rıfat’ı. Rıdvan, “Anneea, amcamgil geldii!” diye bağırdı, yumiyumun tamamını ağzına atıp kağıdını yere fırlattı. Ağzındaki yumiyumu çiğnerken önce amcasının ve yengesinin elini öptü, Rıfat’la kafa tokuşturdu, sonra da arabanın arkasından valizleri almaya yardım etti. Bina zaten dedesinindi, dedesi ile nenesi düzayak olduğu için girişte kalıyorlardı, ikinci katta amcasıgil, en üst katta da halası kalıyordu. Rıfatlar tabii ki de en az nüfusun ve teknolojinin olduğu dedesine yerleşti.

Akşam yemeğinden sonra herkes dedesinin evine indi. Halası evden çaydanlıkla gelmişti, herkes yemeğin üzerine çay içmeyi sever diye düşünüyordu. Ama Rıfat o gece hayatının en berbat çayını içti, sanki İsa’nın doğumunu müjdelemek için demlenmiş, bittikçe üzerine su çekilip servis ediliyormuş gibiydi çay. Bu sıkıcı ortamdan bir çıkış arıyor ama bulamıyordu. O esnada kuzeni adeta bir Şimal Yıldızı gibi parladı gözünde, “Bilgisayarın var mı?” diye sordu Rıfat, “Var amcamınoğlu, leptap da var masaüstü de var.” dedi Rıdvan. “Hangi oyunlar var?”, “Oyun yok bizde, ben etkileniyom diye yasak bana!”, “Olsun, internetten indiririz?” dedi sessizce Rıfat, “İnternet yok ki burda!” cevabı hemen arkasından tokat gibi yapıştı suratına. Rıfat’ın canı yüzde on beş kalmıştı. Gecenin sonunda herkes evine giderken telefonundan “Dj. Dertli Attack feat. Lil Xanax” şarkısını çalıyordu Rıdvan.

Ertesi sabah erkenden gürültü ile uyandı. Odadan çıktığında babasının valizleri topladığını gördü Rıfat, “N’oluyo baba?” dedi, “Gidiyoruz, yardım et!” cevabını aldı. Yolda annesiyle babası konuşurken neden geri döndüklerini anladı; dedesi artık yaşlandığından dolayı kendisi öldükten sonra evlatlarının miras kavgasına girip elalemi kendilerine güldürmemeleri için bir vasiyetname yazmış, kahvaltıda da bu konuşulurken amcası itiraz edip vasiyeti yırtmış. Rıfat’ın halası da bayılınca ortalık birbirine girmiş haliyle. “Dedem ölmeden elalemi bize güldürtmüşsünüz baba!” dedi Rıfat. “Laflara bak! Sen karışma köpek!” diye azarı da yedi ama ardından. Telefonunu aldı eline; kulaklığını taktı, Radiohead açtı, Facebook’a girdi, önüne çıkan ilk profile arkadaşlık isteği gönderdi, “Greenday Lover Kübra”. Gülümsedi, yaz onun için şimdi başlıyordu…