Ziya Azazi, dünyaca ünlü bir dansçı olarak Kültür Bakanlığı görevlendirmesi ile ülkeyi temsilen yurt dışında ve yurt içinde ‘Dervish in Progress’ adlı gösterisini sergiler. Ziya Azazi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’nin galasında da aynı gösteriyi sergiler. Sonrası mı? Sonrası hep bildiğimiz hikaye.

***

Siyasetin en büyük zaaflarından biri, hiçbir araştırma yapmaksızın hassasiyet kavramının arkasına sığınmaktan geçer. Çağdaş siyasette, bu alışkanlık yüzyıllar önce terkedilmiş gibi görünmekle beraber, ‘hassas duyguların’ en seçkin yöneticileri olduğu iddiasında olanlar veya ‘hassas duyguları’ yönetme iddiasında olanların siyaseti; bilim ve sanat karşısında yok olur gider. Sanat üzerinden, bilim üzerinden hassasiyet üretme çabası hızlıca söner.

Tunç Soyer’e yöneltilen tepki de, hızlıca sönümlenmiştir. Tepki kendi içinde çelişkilidir, nereden tutsanız elinizde kalmaktadır; bilimsel, sanatsal, sosyal bir dayanağı yoktur ama ortaya atılmıştır. Her ortaya atılanın irdelenmesine gerek yoktur ama siyasetin doğru bir rotaya girmesi için, bizlerin de Eşekli Kütüphaneci, Mustafa Güzelgöz gibi bazı işleri görev edinmemiz gerekiyor ki, hem tepkileri yöneltenler bir dahakine daha içerikli bir tepki sahibi olsun, hem de sözün, yazının kolay unutulmadığını, yok edilmeye çalışan toplumsal hafızanın çalıştığını, ilgililer biraz olsun anlasın.

***

Her ne kadar bir semazen gösterisi olmadığı ayan beyan ortada olsa da bir modern dans gösterisinin semazen gösterisi sanılması gibi karışıklıkları normal karşılayabilir hale geldik; elbette biz yanlış anlamışız gibi bir özeleştiri beklememeyi de biliyoruz ama yine de en çok vakıf olduğunuzu iddia ettiğiniz konularda bile fahiş hata yapmanıza bir anlam veremiyoruz.

Bu ülkenin büyük bir kısmının izlediği ve çıplak bir adam göremediği gösteriye ilişkin görüşünüzü tartışmayacağız, sanatçının daha önce Kültür Bakanlığı bünyesinde aynı gösteriyi yurt dışında sergilemiş olduğunu da.

Ne olduğunu açıkça söylemeseniz de bir şeylere karşısınız, karşı olmak iyidir zaman zaman, düşünsel farklılık yaratır, kan akışını hızlandırır ama karşılığın da mutlaka bir temeli olması gerekir.

***

Anlaşılmayan şu; çıplaklık, semazenlik haricinde bir de mevlevilik üzerinden dem vurduğunuz konunun, mevlevilikle, Mevlana ile bağını nasıl kurdunuz?

Siyaset böyle bir şey değil.

***

Ahmet Ümit, Bab-ı Esrar’ı yazdıktan sonra, kitaba ilişkin bir röportajında şöyle der;

Bu insanların yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Mevláná bile yeterince anlaşılmadı ki. İnsanların Mevláná’ya bakışı ne yazık ki turistik bir bakış açısından öteye gitmiyor. ‘Kim olursan ol gel’ sözcüğünün ötesine bir türlü geçilemiyor. Mevleviliğin altındaki düşünce, tasavvuf nedir bilinmiyor.”[1]

***

Ama bildiklerimiz var, Şems var, nasıl öldürüldüğü var.

Bilmemek, işte bütün mesele burada.

Yanıt Mevlana’dan gelmeli o zaman;

Düşman saçma sapan laflar eder,

Duyar can kulağım.

Benim için kötü şeyler düşünür,

Görür can gözüm.

Üzerime köpeğini salar,

Isırır köpek ayağımı,

Çok acılar çekerim, çok acılar.

Köpek değilim onu ısıramam,

Isırırım dudağımı.

Büyük kişilerin sırlarına ortağım,

Gene de şu ana kadar övünemem,

Bütün ayıplar bende ama,

Ne yapıp yapmalı,

Uçmalı dostlara,

Geride kalmayı kendime yediremem.[2]