“Söyle bakalım Cumhuriyet nedir?” İlkokul yıllarımızın cevabı en kolay olan sorusuydu. “Halkın kendi kendini yönetmesidir” diye cevap verip işin içinden kolaylıkla çıkardık. Halk kendisini yönetiyor mu, yönetmiyor mu nereden bilelim o yaşta. Aklımıza kazınan cevabı verip geçiyorduk işte.

O zamanlar, bayram günleri büyük bir hevesle kentin en işlek caddesinde gerçekleştirilen kutlamalara giderdik. Heyecanla evden çıkıp hızlı adımlarla geçidin yapılacağı yere doğru ilerlerdik. Caddeyi sağlı sollu dolduran kalabalığın arasından bir boşluk bulup askerlerin geçişini izlemeye koyulurduk. Pek hoşumuza giderdi askerlerin geçişi. Ben Cumhuriyet sanırdım, meğer darbelere yem edilen bir ülkeyi hatırlatıyormuş kimisine caddedeki o askerler. Ben halk kendi kendini yönetiyor sanıyordum çocuk aklımla, nereden bileyim? Çok sonraları anladım ki hiç de öğretildiği gibi değilmiş bazı şeyler. Halkın kendisini yönetmesini geçtik, darbelerle, politik baskılarla halk seçme hakkını bile kullanamaz olmuş çoğu zaman. Ama vitrinde Cumhuriyet baki.

Okul yılları geldi çattı. Beden eğitimi derslerinde asker edasında uygun adım yürütüldüğümüz, komutan gibi günaydın diyen öğretmene, asker gibi, hep bir ağızdan ve yüksek sesle sağ ol dediğimiz okul yılları… Bilim bir kenara bırakılmıştı. Sporu öğrenmiyor, müzikten anlamıyorduk. Bu kez resmi geçitlerde öğrenci olarak biz de geçiyorduk. Elde bayrak, ağzımızda marşlar, yine uygun adım, 29 Ekim’i kutluyorduk. Öğretilen Cumhuriyetten başka bir şeydi, biz yanlış anladık. Bize yanlış anlattılar. Hep birlikte inandık.

Sonra daha da büyüdük. Anladık ki Cumhuriyet nefessiz kalmış. Ve hatta bir şey diyeyim mi? Cumhuriyet Sümerbanklar yağmalandığında, Etibank kapatıldığında elimizden kaymış. Fark etmemişiz, ses çıkartmamışız. Şimdi Şeker fabrikaları birer birer satılıyor, Cumhuriyetten daha eski Anadolu Ajansının hali malumunuz, Türk Hava Kurumuna kayyım atanmış, İş Bankasına göz dikilmiş. Demir yollarının asırlık binaları ihalelerle şirketlere teslim ediliyor. Atatürk Orman Çiftliği talan ediliyor. Ve meydanlarda soğuk törenler, Cumhuriyet kutlanıyor. Sonra tören bitiyor, herkes evine dönerken Cumhuriyet sizlere ömür.

Tam da bu söylediklerimiz üzerinden, bu yağmalanan, bu talan edilen kurum ve kuruluşlar dert olmuyorsa birinin yüreğine Cumhuriyetle onun da sorunu var demektir. Yani işin tüm bu kısımlarını da görmeden sadece kuru kuruya Cumhuriyetçi olanlar; Cumhuriyetin birilerinin eline esir düşmesinde sizin de ciddi sorumluluğunuz var. Onu mücadeleden bağımsız bir şekilde ele alıp, iktidarların tüm gerici saldırıları karşısında sus pus köşenize çekildiğiniz için, milliyetçi hezeyanlarınızla gözünüzü kör edip kritik zamanlarda barış, kardeşlik gibi başlıklara sırtınızı dönüp, gericilere nefes olduğunuz için siz de suçlusunuz. Suçlusunuz; bu ülke özelleştirme adı altında parsel parsel satılıp yağmalanırken sessiz kaldığınız için. Aranızda kendi payına düşecekler hatırına bu yağmaya alkış tutanlar da oldu unutmadık, siz de unutmayın. Hatırladığımızı bilin.

Tüm hesapları Cumhuriyetten rövanşı almak olanlar, zaman içerisinde Cumhuriyetin kazanımları olarak tarif edilebilecek ne varsa hepsini yıpratmaya ve yok etmeye gayret gösterdiler. Şimdiye kadar bunu başardılar da aslına bakarsınız. Cumhuriyeti savunduğunu ifade eden kesimlerin en azından bir kısmı işin bu yönünü görmeden, düzenlenen o soğuk törenlerle Cumhuriyete sahip çıktığını zannetmekten vazgeçmeli bir an önce. 29 Ekim’i öylesine yapılmış kutlamaların bir parçası olmakla geçirmek yerine karanlığa karşı bir mücadele günü olarak tarif edebilmeli. Savaşa karşı barışı, özelleştirmeye karşı kamuculuğu, faşizme karşı kardeşliği, gericiliğe karşı bilimi savunmadan Cumhuriyeti ayakları üzerine dikmenin olanaksızlığını görmeli artık Cumhuriyeti kendisi için değer kabul edenler. Simgelerle, sembollerle, kuru kuruya yapılan ajitasyonlarla, gösterişli kutlamalarla yürütülecek etkinliklerin anlamsızlığını bir an önce fark edip, yüzünü mücadeleci kesimlere dönmek bugün Cumhuriyetçiler açısından hem bir görev hem de ertelenemez bir sorumluluk olarak duruyor. Bu gerçekleşirse işte o zaman Cumhuriyet kutlu olur. Gerisi boş laf.