Yıllardır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin zararları üzerine söz söyleyip duranlardanım. Bu konu ilk tartışılmaya başlandığı günden itibaren miting, yürüyüş, sosyal medya duyuruları, toplantı, çalıştay, broşür dağıtma, İstanbul’un meydanlarında halkla buluşma gibi akla gelebilecek her mecrada bunun yanlışlarını ve Türkiye’de neden bu mayanın tutmayacağını sabırla anlattım. Anlatmaya da devam ediyorum her fırsatta. Şimdiye kadar iktidardaki ittifakı birbirine zamkla yapıştıran bir sistem olduğu için eleştiriyordum ama bugün başka bir pencereden görmeye çalışacağım meseleyi.

Gerek hükümet temsilcilerinin kişisel gayretleri gerekse ittifak bileşenlerinin iktidarda kalma motivasyonları büyük bir düşmanlaşma yaratmaya devam ediyor. Ağızdan eksik edilmeyen sözcükler var: Zillet, terörist, hain, namussuz derken tüm toplum, oy verdiği parti/ittifaklar üzerinden birbirini düşman görmeye başladı. Zaten barış içinde yaşamayı pek de bilmeyen insanlar olarak birbirinden daha da uzaklaşan alt gruplara bölündük. İktidardaki Cumhur İttifakı’na oy verenler de bu söylem etrafında güzelce birleşiverdi. Başkaca hiçbir argüman üretmeye gerek kalmadan ezberden bu sözleri peşi sıra tüketiyor kendileri gibi düşünmeyen herkese karşı. İktidar cephesi böylesine güçlü bir biçimde kenetlenirken bir de gördük ki aynı şey muhalefetteki ittifak için de geçerli oluvermiş. AKP ve MHP bu sözlerle saldırdıkça, CHP, İyi Parti, SP seçmeni de kendi meşrebince farklı tonlardan ama aynı renkte tepkiler vermeye başlamış…

Referandum sonrası yapılan erken seçimin ardından bir de yerel seçimler yapılınca, ittifaklar meselesi yaygın bir hal alarak devam etmeye başlayıvermişti çaktırmadan. Hele ki Millet İttifakı özellikle Ankara ve İstanbul’u AKP kuşatmasından kurtarınca ‘’bizim mahalle’’ de pek sevdi bu sistemi. Şimdiden 2023 seçimleri için ittifak arayışları, ittifakları genişletme çabaları ya da içerden bölme/parçalama stratejileri günümüz siyasetinin yegane belirleyicisi oldu.

50+1’i yakalayınca mutlak gücü eline alacağını düşünerek ülkeyi 10 yıl daha sorgusuz sualsiz yönetme hesapları yaparken, karşılarında oluşacak 50-1’i hiç hesap etmemişlerdi demek ki!

Çünkü, eskiden koalisyon hükümetleri kurulunca karşılarında dağınık bir muhalefet yapısı oluşurdu.  %30 oy ile iktidarda olan bir koalisyon hükümetinin karşısındaki %70’lik bir muhalefet olurdu ama etkisi bugünkü ittifak kadar güçlü olmaz, çıkan cılız sesler güçlü bir etki yaratamazdı. Hele ki koalisyon hükümetinin yıkılması, muhalefetteki başka partilerle koalisyon kurulabilme olasılığının her zaman olması gibi nedenlerle partilerin birbiriyle ilişkilenmeleri daha uygar bir çerçevede olurdu. AKP ve MHP bunu hesaplayamamıştı. Kafalarındaki plan, biz 50+1 ile iktidar olalım, karşımızdaki partiler seçim sonrası dağılır ve bizim mutlak gücümüze karşı koyamazlardı diye düşünüp tarihi bir hata yaptılar.

Geldiğimiz noktada, Cİ bileşenlerinin içinden kopan partiler bile Mİ tarafına doğru meylederken, AKP ve MHP hem gücü kaybediyor hem de karşısındaki muhalefet gün geçtikçe daha güçlü bir yapıya doğru ilerliyor. İki kart var ellerinde artık: Birisi, CHP içinden çıkarmaya çalıştıkları particikler. Ama bunlar Cİ’den oy çalacak ve henüz bunun farkında değiller.

Diğer kart ise HDP. Millet İttifakı’nı HDP ve terörle işbirliği ile suçlamak dışında yapabilecekleri bir şey kalmadı yani. Bir süredir oynadıkları bu piyes de artık tutmuyor. HDP’yi kapatmayı yeniden bir çare gibi görme sebepleri de bu. Ellerinde bir saatli bomba tutuyorlar oysaki bu düşünceyle. Bunun ağır sonuçları da başkaca bir yazının konusu olacak yakında.

Özetle, sistem kendini yeniden kurgularken karşıtını da yine kendisi kurmuş oldu. Üstelik de ‘’karşıt’’ dediğim muhalefet artık iktidarın gündemiyle ilgili değil! İktidar ne yaparsa yapsın, kendi oluşturduğu yapay gündeme çekmeyi de başaramıyor.

Fasit döngüyü kendi kendine yaratmış bir sistemle yönetiliyoruz yani. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye çıkılan yolda vardıkları durağın adı Cumhurbaşkanlığı Muhalefet Sistemi. Hele bir de gündemi belirleyen taraf muhalefet olursa yaşadıkları o ıslak zemin, ayaklarının altından kayıp gidecek.

Az kaldı!