DUYGU KAYA/ İZ GAZETE- Yaklaşık iki yıldır Covid-19’la boğuşan dünya, henüz bu hastalığı atlatabilmiş değil. Türkiye için ise son durum çok parlak görünmüyor. Özellikle son aylarda vaka ve vefat sayılarının artması yeni bir pikin habercisi olabilirken, bilim insanları aşının önemine dikkat çekiyor. Biz de koronavirüs ve İzmir’i, İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı ile konuştuk.

 ‘İNSAN SAĞLIĞINI TİCARİ BİR FAALİYET OLARAK GÖREN ANLAYIŞ…’

Öncelikle vaka ve vefat sayılarının korkutucu boyutlarda seyretmesinden başlayalım. Aşısı bulunan bir hastalık olmasına rağmen koronavirüs neden hem dünyada hem Türkiye genelinde etkisini sürdürüyor?

Koronavirüs gerçekten küresel bir sorun ve küresel soruna küresel bir yaklaşım gerekiyor.  Gerek dünyada gerek Türkiye’de neoliberal politikalar ön planda tutuluyor. İnsan sağlığını ticari bir faaliyet olarak gören, ticareti ön planda tutan bir anlayış, pandemiye karşı başarı elde etmemizi engelleyen sebeplerden biri. Ayrıca pandemi, bir takım eşitsizlikleri çok net bir şekilde ortaya çıkardı. Örneğin zengin ülkeler kendi vatandaşlarını 4-5 doz aşılayacak durumda olmalarına karşın, hala aşıya ulaşamamış kesimler var. Kısacası bu pandemi bize sağlığın ticari bir faaliyet olarak değerlendirilmesinin nasıl felaketlere yol açabileceğini gösterdi.

‘İZMİR’DE AÇIKLANAN VAKA HARİTASI, SAHADAN ALDIĞIMIZ VERİLERLE ÖRTÜŞMÜYOR!’

İzmir’de durumlar nasıl peki?

En son yayınlanan vaka haritasında İzmir’de hastalık 100 binde 49 olarak açıklandı. Bu da günlük ortalama 300 kişinin hasta olduğu gibi bir hesaba gelir ki bizim sahadan aldığımız verilerle kesinlikle örtüşmüyor. Alandan aldığımız veriler bu sayının 3-4 kat olduğu şeklinde. Gerek aile hekimliğine başvuran hasta sayıları, gerek hekimlerin izlediği koronavirüs pozitif hasta ve temaslı sayıları, gerekse hastanelere yatırılan hastalara baktığımızda İzmir’deki vaka sayılarının yüz binde 49’un çok daha üstünde olduğunu düşünüyoruz. Keza hastanede servis ve yoğun bakımlar dolmakta ve yeni yoğun bakım ve servisler açılmakta. O yüzden bu açıklamanın bizim sahadan aldığımız duyumlarla uyuşmadığını söyleyebiliriz ama bu zaten aşina olduğumuz bir şey. Geçmişte de bu örnekleri yaşadığımız için bu durum bizi şaşırtmadı.

‘YENİ BİR VARYANT DEĞİL, YENİ BİR VARYANT ŞÜPHESİ OLABİLECEĞİNİ SÖYLEDİK’

Geçtiğimiz gün İzmir’de koronavirüs varyantlarının alt türlerinin saptandığını açıklamıştınız. Bu alarm verilecek bir durum mu? Panik olmalı mıyız?

Aslında biz yeni bir varyant olduğunu söylemedik, yeni bir varyant şüphesi olabileceğini söyledik. Biliyorsunuz, PCR testi yapıldığı zaman koronavirüs pozitif ya da negatif olduğumuzu öğrenebiliyoruz. Salgının uzaması ve mutasyonlar sonucunda bir takım varyantlar ortaya çıktı ve bu varyantlara bakan bir takım PCR kitleri geliştirildi. Böylece DSÖ’nün ‘endişe verici varyant’ dediği Alfa, Beta, Gamma ve Delta varyantlarını kabaca saptamaya başladık. Ama son dönemde bu üç mutasyonun da olmadığı, dolayısıyla bu varyantlardan herhangi biri olmayan bir alt grup ortaya çıktı. Laboratuvarlar bunu adı konulamayan, diğer grup olarak sınıflandırdı. Ve bunların oranı giderek arttı, şu an testlerin yaklaşık yüzde 30’unda bu tanımlanamayan grup var. Bu grubun tanımlanması için Ankara’daki halk sağlığı laboratuvarında virüsün genetik olarak araştırılması gerekiyor. Ve nitekim Ankara da bu tür örnekleri talep etti ama henüz açıklama yapılmadı. Hiçbir gruba sokulamayan ve diğer varyantların hiçbirini taşımayan bu alt grubun yeni bir varyant mı yoksa testin saptayamadığı ‘yalancı negatiflik’ gibi bir durum mu olduğunun paylaşılmasını bekliyoruz.

‘BU DURUMUN SADECE İZMİR’DE OLARAK ALGILANMASININ SEBEBİ…’

Bu durum sadece İzmir’de değil, Türkiye’deki başka illerde de var. Yeni bir varyant bulduğumuzu iddia etmiyoruz, bunu halk sağlık laboratuvarı söyleyecek. Bu varyant şüphesinin sadece İzmir’de olarak algılanmasının sebebi, İzmir Tabip Odası olarak bu durumu ilk bizim açıklamamız oldu.

'BU UYGULAMA MADDİ AÇIDAN BİR KÜLFET'

Aşı olmayan insanlar için bazı kısıtlamalar getirilmesi bir süredir gündemde tartışılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Aşı olmayanlar için gerçekten kısıtlama getirilmeli mi?

Aşı olmayan kesimler toplum sağlığı için risk oluşturmakta. Zorla aşı yaptırma gibi bir durum söz konusu olmadığı için, toplumun korunması açısından bir takım düzenlemeler getirilebilir. Şunu belirtmek gerek, PCR kontrolleri aşı yerini tutmaz. Haftada 2 kez PCR test yaptırmak gibi bir uygulama pratik bir uygulama değil. Bu kadar test yapabilecek laboratuvar altyapımız yok ve bu uygulama maddi açıdan bir külfet. Bunun yerine aşı konusunda ısrarcı olunabilir ve bu kişilerin toplum sağlığını riske attığı düşünülerek bir takım sınırlandırmalar getirilebilir.

Editör: Haber Merkezi