ÖZLEM KARA/ İZ GAZETE - Dün akşam saatlerinde Kabine toplantısının ardından İçişleri Bakanlığı ve AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yeni bir genelge yayınladı. Genelgede, 65 yaş ve 20 yaş altı bireylerin sokağa çıkması kısıtlandı, restoranlar ve kıraathaneler kapatıldı ve ilk olarak 21 Kasım Cumartesi günü saat 20.00'den 22 Kasım Pazar günü saat 10.00'a kadar, 22 Kasım Pazar günü saat 20.00'den 23 Kasım Pazartesi günü saat 05.00'e kadar sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak. Kısıtlamalarla ilgili görüşlerini gazetemize aktaran İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, kısıtlamaları yetersiz gördüğünü açıkladı.

“SÜREÇ ŞEFFAF YÖNETİLMELİ”

Başkan Çamlı, alınan tedbirlerin faydalı olabileceğini fakat böyle bir pandemiyi durdurma konusunda yetersiz kaldığını ifade etti. Çamlı, “Alınan tedbirler toplumsal hareketliliği bazı noktalarda dağıtıyor gibi görünse de yeterli anlamda azaltmıyor. Toplu taşımadaki kalabalığa ciddi bir çözüm getirmiyor. Sokağa çıkma kısıtlamaları çok sınırlı. Saatlerle oynayarak pandemiyi kontrol altına almanız çokta mümkün değil. Bunun örneğini de gördük, daha önceki kısıtlama döneminde mekanlar 00.00’da değil de 22.00 da kapandığında hiçbir anlamı olmadı. Burada alınan tedbirler bizim önerdiğimiz 8 maddelik tedbirlerdeki acil toplumsal hareketliliğin yavaşlatılması, prensibine çok uymuyor” dedi. Sürecin şeffaf yönetilmesi gerektiğini kaydeden doktor Çamlı, “Verilerin kamuoyu ille dürüst bir şekilde paylaşılması lazım. Ya da konunun ilgili bütün muhataplarının sağlık meslek örgütleri ve özellikle tabip odaları başta olmak üzere konun muhatapları ile iş birliğine gidilmesi gerekiyor. İl Hıfzıssıhha Kurullarının etkin bir şekilde toplanması ve tabip odalarını İl Hıfzıssıhha kurullarının da pandemi kurullarında görüş bildirmesine, öneri getirmesine imkan tanınması gerekiyor” dedi.

ANLAYIŞ DEĞİŞMEDİ

Çamlı, anlayışın değişmediğini, hala ekonomik kaygıların ön planda tutulduğunu, pandemideki artışın, bizi bekleyen tehlikenin farkına varılamadığını düşündüğünü belirtti. 

“KİMSE YALANLAMADI”

Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesi İbrahim Akkurt, geçtiğimiz günlerde günlük gerçek vaka sayısı 87 bin 263 olduğunu iddia etmişti. Lütfi Çamlı, ek olarak TTB’nin açıklamasına değinerek şu şekilde konuştu. “TTB Türkiye’de vakaların günlük 87 bin olduğunu söyledi. O da ayrı bir hesaplama. İşin ilginci TTB bunu söyledi ama kimse bunu yalanlamadı. Kalkıp da yok öyle bir şey denmedi. Verilerin 3000 binli olarak açıklanması akla mantığa uymuyor zaten. Şu anda İzmir’de sadece günlük vaka sayısı 3 bin, 3 bin 500 olarak hesaplanırken, Türkiye’de nasıl günlük 3 bin vaka olabilir?” ifadelerini kullandı.

İzmir Tabip Odası, 'Salgın pik noktasında, toplumsal hareket kısıtlanmalı' demişti!

İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, önceki gün yaptığı basın açıklamasında, ülkenin ve özelde İzmir’in geldiği durumu özetlemişti. Pandeminin 2-3 ay öncesine kadar 4-5 kat arttığını, hastanelerde, yoğun bakımlarında yer kalmadığını, yeni yeni yoğun bakımlar hastaneler açılmaya çalışıldığını, ambulansların hasta transferlerinde zorlandığını, gelen hastaların acilde yer bulamadıkları için acilde bekletildiğini dile getirmişti. Ayrıca Çamlı, birinci basamakta işlerin iyi gitmediğini, filyasyon çalışmalarının da kontrolden çıktığını, artık bu izolasyonda kalan kişilere hizmet verimde aksamalar olduğunu, ilacına günlerce ulaşamayan insanlar olduğunu ve toplumsal hareketliliği azaltmak için kısıtlamaların gelmesi gerektiğini belirtmişti.

Tabip Odası’nın önermiş olduğu 8 madde;

1) Genelde Türkiye, özel olarak İzmir’e ait tüm veriler kamuoyu ile şeffaf ve ayrıntılı biçimde paylaşılmalıdır. İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulları etkinleştirilmeli ve Tabip Odaları bu kurula dahil edilmelidirler.

2) Bu verilerin ışığında olgu artışını engellemeye yönelik epidemiyolojik çalışmalarla gerekli tedbirler bir an önce alınmalı ve ilk adım olarak “toplumsal hareketlilik” derhal en etkin biçimde kısıtlanmalıdır. Sahadan alınan verilerin ışığında yapılacak kısıtlama temel, zorunlu ve acil hizmet üreten sektörler dışında çalışma hayatının durdurulması da olmak üzere virüsün yayılmasını azaltacak gerekli bütün önlemler hızla hayata geçirilmelidir. Alınacak önlemler en fazla zarar gören ve görecek dezavantajlı kesimlerin (çalışanlar/dar gelirli, işsiz, yoksullar, kadınlar, çocuklar, engelliler, 65 yaş üstü, sığınmacılar …vd) ekonomik ve sosyal olarak olumsuz etkilenmelerden korunmasını sağlayacak ekonomik ve sosyal destek mekanizmalarının oluşturulmasıyla birlikte/eş zamanlı yürürlüğe konmalı ve denetlenmelidir.

3) Salgın mücadelesinde koruyucu sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, birinci basamak sağlık hizmetlerinin etkinliğini artıracak şekilde organizasyonu gerçekleştirilmelidir. Filyasyon çalışmaları epidemiyoloji bilimi ışında gerçekleştirilmelidir. Bu mücadelede kamunun diğer kaynaklarının da (araç, personel) etkin kullanımı sağlanmalıdır.

4) Salgınla mücadele edebilmek için daha çok merkezde, daha çok sayıda test yapılmalı; pozitif vakaların erken tanınması, etkin biçimde izole edilmesi, temaslıların karantinaya alınması sağlanmalıdır.

5) Hastanede tedavisi gerekmeyen kişilerin izolasyon ve takibi için kullanıma uygun kamu pansiyon, yurt vb. ortamlar ayarlanmalı, bu konuda yerel yönetimlerle iş birliğine gidilmeli, hane içi yayılımın önüne geçilmelidir.

6) Salgın ile mücadelede tüm olanaklar toplum sağlığı yararına kullanılmalı, kamu sağlık kurumlarının ihtiyaca cevap veremediği her durumda özel hastaneler Sağlık Bakanlığı’nın kontrolüne geçirilmeli, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır.

7) COVID-19 dışı hastaların aylardır ertelemek zorunda kaldıkları sağlık sorunları ve bu konuda yaşanan sorunlar dikkate alınarak “pandemi dışı hastaneler” belirlenmeli, pandemi dışı sağlık sorunları için başvurulabilecek güvenli alanlar yaratılmalıdır.

8) Sağlık çalışanları yorgundur. Salgın ile en önde, özveri ile mücadele eden sağlık çalışanlarını korumayı öncelemeyen hiçbir ülke salgınla baş edemez. Salgının başından beri yöneticiler tarafından yapılan eşit ve adil olmayan görev dağılımı, eşitsiz ek ödemeler, sosyal ve ekonomik kısıtlılıkların yanında bir de her gün meslektaşlarının ölümüyle moral ve motivasyonu bozulan sağlık çalışanları tükenmiştir. Nitelikli ve yeterli koruyucu ekipmana ulaşmakta zorlanan, gelecek kaygısı taşıyan sağlık çalışanları büyük sıkıntılar yaşamalarına karşın özveri ile çalışmaktadır. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ve özlük hakları hızla düzeltilmelidir. Pandemide en az 10 kat daha yüksek bulaş riski taşıyan, hastalanan ve şimdiye kadar 160’ a yakın kayıp veren sağlık çalışanlarının desteklenmesi ve bu olayın “meslek hastalığı” olarak yasalarda yer alması sağlanmalıdır

Editör: Haber Merkezi