Mizah Başkaldırıdır

1970’lerin efsane haftalık dergisi Gırgır, sabahın köründe gazete büfeleri önünde kuyrukta bekletirdi. Krokodil’den sonra dünyanın en çok satan mizah dergisiydi. Bu, çok önemli bir toplumsal ihtiyaca verdiği yanıtınkanıtıdır. Gırgır, dönemin baskı ve karanlığına karşı halkın yaşama sevincini, güldürerek ve düşündürerektazeliyordu.

Mizahmuhaliftir, farkındalık gerektirir; zekâ işidir. Hakikati, duyması gerekenlere,doğruzamanda ve anlayacağı biçimde duyuracak yürek yoksa yapılamaz.İktidarı ve hegemonyayı merceğinin odağına oturtmak,dayatılmış ne varsa sorgulamak; orantısız güce, orantısız akıl uygulamak, mizahın işidir. Banalliğedüşmeden, çürük değer klişelerini darma dağınık etmek de!Kendini tazeleyen, dinamik bir mutfak gerektirir. Gırgır bence kendini bir‘Mizah ve Karikatür Akademisi’ne dönüştürerek tüm bunları başarmıştır.

Gırgır sayfalarında, Oğuz Aral’ın Avni’si “Dıgıl, mıgıl…muf!” sesleriile kendi“çocukça’sını”büyüklere öğretmiş;Heten Keten (pardon) Hasan Kaçan da Corkça adlı ‘dili’ üretmişti.Tını olarak Macarcaya çokça benzeyen Corkça; sesli ve sessiz harflerin değiştirilmesi, bazılarının eksiltilmesi yoluyla,ancak karineyle kastedilenin anlaşılabildiği,sözcükleri başkalaştırılmış bir dildi. Örnek: “Söyle bakalım Hasan Kaçan?” yerine, “Töyle batalım Heten Keten?”

Oğuz Aral unutulmaz karakteri Avni’de, çizgiye ses ile can katmış, karikatüre yenibir yol aralamıştır.Corkça’da iseanlamsıza gizlenmiş anlam ileyasakları delen bir yol icat edilmiştir.

Kanunların açıkça suç olarak tanımlamadığı şeylerin, mahkemelerde kısas ve karine üzerinden suça dönüştürülemediği o dönemde mizah, kendi dilini geliştirerek direnebilmiştir.

Mizahın kurulu-düzeni hırpalayan ve kolay zincire vurulamayan devrimci gücü, hayatın her alanında yeşertilebilir. Belediyecilikte de!

Mizahın belediyelerce kullanımı yaygın değildir. Eğlendirirken bilinçlendiren bir araç olarak biraz ilgi, biraz yaratıcılık gerektiriyor.Bilerek kendini iğnelemek, kendine güldürebilmek bir sanattır. Bunu Kuzeyin özgüvenli sakinleri fıkralarıyla başarıyla yapıyorlar.

“Karadenizli” bir Belediye Başkanı Ankara’nın en merkezi kavşağını, metro için kazmaya başladığında, çukuru çevreleyen panolara “Ankara’nın kedisi, keçisi ve çukuru meşhurdur!” afişleri astırmıştı. Kızılay’ın kalabalık yaya trafiği, daracık patikalarda engelli koşusu yaparken, kendi kendini iğneleyen bu tutum, halkı “gülümseterek”zorlukları katlanılır kılmıştı. Mizahın katılım ve kamuoyu oluşturma gücünü iyi kullanmaya bir örnek!

Belediyeler “Tebessüm Şehri Pursaklar” ya da “Gülümseyin Nilüfer’desiniz” gibi posterler asabilirler.Unutulmamalı ki gülümsetmek iddiası, ciddi bir meydan okuma içerir.Gülümsemeyi mutluluk işareti sayan buiddia sahipleri, mutluluk yaratmayı da taahhüt ediyor olmalılar!

Bunun için kentsel yapılı çevrenin, alt yapı ve sosyal donatının, yeşil ve açık alanlarıngelişkin olmasıgülümsetmeye yetmez. Gerek şarttır!Ayrıca toplumsal ilişkilerinve hizmetlerin,insanları mutlu edecek biçimde örgütlenmesi gerekir.

Sömürü ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin, yaşam biçimi ve alanlarında yarattığı kutuplaşmalar vegerilim, güvensizlik hata şiddet kaynağıdır.Öteki(ler) yaratmayan, dayanışmacıve birlikte yaşama becerisigelişkin bir kentli toplum oluşturmak esastır. Bunları öncelikli sorumluluk alanıolarak görenler,sakinlerini mutlu edebilirler!

Mutlulukla gülümsetebilmek içinsorumluluklarını mizahlayoğurabilen belediyeler başaracaklardır.