İzmir Büyükşehir Belediyesinin her ay otobüslerde, metro girişlerinde ücretsiz dağıttığı derginin bu ayki sayısında Çiğli Katı Atık Arıtma tesisinin arıtma çamurlarını çimento fabrikalarına ek yakıt olarak verildiğinin haberi var. Bunun ne kadar çevreci bir iş olduğunu anlatan haberi okuyanların aklına doğal olarak şöyle bir soru geliyor; "Büyükşehir belediyesinin işi halkın sağlığını, çevresini, kültürünü, geleceğini korumak mı, kentin ortasındaki bu çimento fabrikalarına yakıt sağlamak mı?"

ÇEVRECİ AMBALAJ

"Tehlikeli atık" niteliğindeki milyonlarca ton demirçelik-termik santral cürufunu yollara, sokaklara taşıyarak 'çevreci' bir iş yapmakla övünen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde bir çevreci uygulama daha geldi! Belediye bu sefer de çimento fabrikalarına yakıt sağlayarak 'çevrecilik' yapıyor! Milyonlarca İzmirlinin sağlığı ile oynama pahasına, 'çevreci' ambalajı ile yapılan bu skandal işlere en çok sevinenler ise demirçelik ve çimento patronları...

""İzmir'in orta yerinde iki çimento fabrikası yıllardır kente zehir kusmaya devam ederken bir zamanlar çimento fabrikalarının kentin dışına taşınması için girişimlerde bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) artık bu fabrikalara yakıt temininin derdine düştü! İBB'nin bu uygulamayı "çevreci" bir ambalajla sunması ise İzmirlilerin aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.

"Arıtma çumuruydu çimentoya yakıt oldu" başlıklı haber Çiğli atık su arıtma tesisinin arıtma çamurunun çimento fabrikalarına yakıt olarak verilmesini "Çevre dostu yatırım" olarak nitelendiriyor. 

İBB kentin içindeki çimento fabrikaları olan Batıçim ve Çimentaş'la yaptığı anlaşmalarla yılda 2 bin ton çamuru bu fabrikalara ek yakıt olarak verecek. İBB bu "örnek işbirliği sayesinde bir yılda İBB'nin karbon ayak izinde 81 bin 500 ton azalma sağlandı"ğını açıklarken, garip bir hesapla doğaya 135 bin ağaç kazandırdıklarını da ileri sürüyor. Fabrika yetkilileri de bu alış-verişten son derece memnun olduklarını söylüyorlar.

KAPATMASI GEREKİRKEN BİR DE YAKIT SAĞLIYOR

Milyonlarca İzmirlinin sağlığından, havasının, suyunun, sokaklarının temizliğinden birinci derece sorumlu kurumlardan olan İBB'nin yıllardır kentliyi canından bezdiren, yüz binlerce insanın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını elinden alan çimento fabrikalarından kurtulmak için çaba göstermek yerine onlara yakıt desteği vermesi akıl alır gibi değil!

Çimento fabrikalarının hammadde sağlamak için kurduğu taş ocaklarında yarattığı kirlilik ve doğa katliamının izleri yıllardır özellikle İzmir'e Belkahve tarafından giren herkesin yüreğini acıtıyor. Çimento fabrikaları bununla birlikte kentin çeperindeki ormanları da kemirmeye devam ediyor.

Bu fabrikalar daha geçen yıl Bornova ve Buca'nın ormanlık alanlarını 25 yıllığına kiralayarak kil-kalker ocağı yapmak için binlerce ağacın kesmişlerdi. Buca Kaynaklar ve Gökdere Köyü civarına yapılmak istenen taş ocakları halkın direnişi sonrası püskürtülürken, Işıkkent'teki Egemenlik Mahallesinde 200 dönümlük arazide bulunan 10 bin ağaç Batıçim şirketi tarafından kesilmişti.

ÇİMENTO FABRİKALARI TAŞINMALI

Konuyla ilgili aradığım Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Ali Osman Karababa, İzmir'in içindeki çimento fabrikalarının acilen çalışmalarının durdurulması ve doğaya zarar vermeyecek bir yere taşınması gerektiğini söyledi. Karababa, "Atık çamurların içinde eğer zararlı maddeler yoksa bunların yakıt olarak sanayi kuruluşlarına verilmesinde bir sakınca görmüyorum ama kenti, kentlinin sağlığını son derece olumsuz olarak etkilediği bilimsel verilerle ortada olan çimento fabrikalarına böylesi bir şey yapmanın da kabul edilir bir yanı yok. Bu fabrikalar derhal çalışmalarına son vermeli" diyor.

""ÇİMENTO RAPORU TEHLİKEYİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR

Karababa'nın hazırladığı "Çimento Sanayi, Çevre ve İnsan Sağlığı" başlıklı raporda

Çimento fabrikalarının ürettiği toz, baca emisyonlarındaki atık gazlar ve toksik kimyasallarla çevreyi ve çevrede yaşayan halkı olumsuz yönde etkilediklerinin altı çiziliyor.

Çimento üretimiyle ilişkili temel çevre sorunlarının havaya verilen emisyon ve enerji tüketimi olduğunu belirten Karababa, üretim için hammadde çıkarılması, toprak kullanımını ve biyoçeşitliliği de olumsuz etkilediğini dile getirdi. Karababa raporunda "çevre ve insan sağlığı açısından doğrudan ve dolaylı maruziyetler (gıda zincirine girerek) nedeniyle çok büyük zararların oluşumu riski de giderek büyümektedir" dedi. Karababa, sağlık sorunlarının yanı sıra çimento endüstrisinin çevreye verdiği partiküllerle bitkilerde de doğrudan veya dolaylı olarak zararlı etkilere neden olduğunu belirterek; "Kısa erimde bitkilerin yapraklarının ölümüne, uzun erimde ise toprağın yapısında oluşturduğu olumsuz değişikliklerle bitki hastalıklarına verimin azalmasına ve tarımsal üretimin yok olmasına neden olur." dedi.

""İBB'NİN PATRONLARA İLK KIYAĞI DEĞİL

Çimento fabrikalarına yakıt teminini "çevreci" bir iş olarak sunan ve çimento patronlarının övgüsünü alan İzmir Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl da Aliağa-Foça arasındaki milyonlarca ton cüruf atığı ile ilgili de benzer bir politikayı aynı "çevre dostu uygulama" ambalajı  ile kentliye sunmuştu. Aliağa bölgesindeki ağır sanayi tesislerinin milyonlarca tonu bulan, bölgedeki ormanlık alanlara, tarım arazileri ve zeytinliklerin yanı sıra, su havzası vadilere vahşice depolanan bu "tehlikeli atık" niteliğindeki cürufları yol dolgu malzemesi, bordür ve parke taşı yapımında kullanarak 'değerlendirdiğini' açıklayan İBB'nin bu uygulaması, atıklarını nereye koyacağının çözümünü yıllardır bulamayan fabrika patronlarının da alkışlarını almıştı. TÜBİTAK tarafından "tehlikeli atık" olarak nitelenen ve suyla temasının önlenerek depolanması gerektiği belirtilen bu cüruf atıklarının İBB tarafından karayollarına serilmesi ve sokaklarımıza parke taşı olarak döşenmesi bilim insanları tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.

KANSER FABRİKALARI

İzmir otogarının yanı başında, yüz binlerce İzmirlinin yaşadığı mahallelerin tam ortasındaki bu çimento fabrikaları yıllardır kentliyi canından bezdirmiş durumda. Bazı geceler bu fabrikaların bacalarından çıkan dumanın kokusu ile kapı, pencerelerini dahi açamayan İzmirlilerin belediye, İl Çevre müdürlüğü ve Valiliğe yaptıkları şikâyetlere de hep aynı yanıtlar veriliyor; "Fabrikalar sürekli denetleniyor. Gerekli izinleri de var". Ne bürokrasinin, ne yerel yönetimlerini güç yetiremediği bu kentin içindeki kanser fabrikaları İzmirlileri zehirlemeye, sağlığını, çevresini bozmaya devam ediyor.