Dillerden düşmüyor mübarek, herkesin yiyecek bir ekmeği vardır elbet, ama kötü ama iyi, iki ileri bir geri, bazen böyle körkütük sarhoş olmuş yolda sallana sallana yürüyen avare bir delikanlı gibi, az akıl bol fikir ile yokuş yukarı çıkarken freni patlamış kamyon misali bambaşka bir tarım yapılıp durur memleketimde. 

“Güzelin kaderi olmaz” derler ya, çok da birbirinden farklı değil hani halleri. Gönül verdikleri alımlı, çalımlı, hayta, hınzır, serseri; tüm hayalleri okyanusa düşürüp çeker gider. Ardından bir şarkı tabi “isyannnnn” “ah yalan yalan yalan” “beni bu derde sen attın da gittin ya kafam duman…” falan.

Azcık özetleyim dedim tarım ile ilgili mevcut durumu. Son zamanlarda mazota gelen zamlarla birlikte çiftçiler kara sabana ciddi ciddi geri dönmeyi düşünüyorlar. Sadece zamlardan değil tabi traktörlere gelen haciz işlemleri de bu gidişatı tetikliyor.   

Gübrenin yanına yanaşılmıyor. Millet gübrenin çuvalını keserken kurban keser gibi besmele ile bıçağı vuruyor çuvala.  Memlekette tarım yüzyıllar öncesine dönmeye başladı. O kadar fazla gübre kullanmayın, analiz yaptırıp öyle kullanın topraklarımız tuzlulaşıyor falan diyorduk pek dinleyen yoktu. Şimdi bu sorun kendiliğinden çözüldü. Gübre alacak para yok o ayrı, paran da varsa toprağa atıp üretim yapmak gibi zor bir uğraş yerine, deponda birkaç ay bekletip gübrenin kendisini satmak daha fazla kazandırıyor.

İlaç, tohum, fidan desen aynı mevzu.

 Suyumuz yok, yer altı sularımız tükeniyor, vahşi sulama yapmayın diyorduk pek dinleyen yoktu. Bu sorunda kendiliğinden çözüldü çiftçi üretim için yaptığı sulamada kullandığı elektrik enerjisinin faturalarını tarlalarının tapularını satsa ödeyemeyecek duruma düştüğü için, elektrik saatleri söküldü ve artık toprakları sulayamıyorlar.

Tarım memlekette öyle bir hal aldı ki her şey eskiye döndü. Nostaljik tarım yapılır oldu artık. Gübresiz, sulamasız, ilaçsız, traktörsüz. Allah ne verdiyse işte anlarsınız. Organik, doğal mı doğal, mis gibi. Tam ütopik. Böyle bir şey var ama yok. Çok olması için vardır muhakkak lakin yok. Olmaması için gereken her şey var ama hiçbir şey yok. Varla yok arası, yokluğun tam ortası, iki dirhem bir çekirdek yok, yok lan vallahi yok. Hiç mi yok? Çok yok? Yok; yok! Başka başka, bambaşka, hep başka, az başka, çok başka , vallahi de billahi de başka tarım var.

Ben söyleyeyim size ne olduğunu azıcık aklım ile;

Çiftçi ile işçi toplum hep yoksul olmalı. Yüzyıllardır tüm politikalar bunu gösteriyor. Emek içerikli bu meslekleri icra edenler paraya ulaşamamalı. Para birkaç sayılı zümrelerde kepçe kepçe birikmeli, emekçilere çay kaşığı ile bile verilmemeli. Sömürü düzeni böyle işliyor.

Yani benim turşuluk salatalık üreten çiftçim; kooperatifine bağlı bir turşu fabrikasının ortağı olmadıkça, o fabrikada işlenen ürünleri ülkenin her tarafının yanında dünyanın her tarafına satılması için üretim yapamadıkça hakça bir tarımdan söz edilemez.

Salçalık biber, salçalık domates üreten çiftçim; kooperatifine bağlı bir salça fabrikasının ortağı olmadıkça, yaratılan katma değerden pay almadıkça, sermayenin çarkına çomak sokulmadıkça adil bir tarımdan söz edilemez.

Yani arkadaşım bizim gariban çiftçi tarımsal sanayinin sahibi, ortağı, paydaşı, yoldaşı olunca, çiftçiler patron olunca elbette başka bir tarım mümkün… 

Bir bakmışsın öyle bir ülkenin penceresini açıp, havasını solumuş, suyunu içmişsin oh mis gibi tarım mümkün inşallah…

Saygı ve sevgilerimle.