98.yılını kutladığımız Cumhuriyet’in en belirsiz, en uzun, Cengiz Aytmatov’a nazire olarak söylersek “asra bedel olacak bir yılı” bizleri bekliyor. “Eskinin çürüdüğü ama yeninin de doğamadığı” bu tarz dönemler bünyesinde hem tehlikeleri ve hem de olanakları aynı oranda barındırıyor.

Özellikle ekonomik krizle birlikte toplumsal desteğini hızla yitiren iktidar zor ve baskı araçlarıyla pozisyonunu korumakta kararlı. Son olarak Meclis’ten geçirilen ve seçim dönemini de kapsayan sınır ötesi tezkeresiyle beraber savaş dahil her türlü seçenek iktidarda kalmanın aracı olarak hükümet tarafından masaya konmuş durumda.

Öte yandan toplumun rızasını kazanmak diye bir kaygısı olmayan iktidardan kitlesel kopuşlar devam ediyor. Ekonomik krizden ve baskılardan yılan işçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar bir arayış içindeler. İktidara en somut alternatif olarak ortaya çıkan Millet İttifakı ise bu kesimlerin taleplerine yanıt verme yeteneğinden ve isteğinden yoksun. En iyimser bakışla merkez sağ bir ittifak görüntüsü çizen Millet İttifakı’nın halkın temel talebi olarak ortaya çıkan ekonomik eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış gibi acil taleplerini karşılamaya ne niyeti ne de kapasitesi var. Ekonomik sorunların çözümü için şimdiye kadar öne çıkardıkları reçete AKP’nin 2002-2007 yıllarını kapsayan ve IMF öncülüğünde uygulanan ekonomi programı ya da yaşadığımız 20 yıllık çöküş döneminin mimarlarından olan TÜSİAD’ın açıkladığı “yeniden inşa programı.” Her iki programa baktığımızda da buradan emekçilerin lehine bir sonuç çıkmayacağını görmek son derece kolay. Emekçiler de böyle düşünüyor olmalılar ki AKP’den kopan kitleler Millet İttifakına yönelmiyorlar. Daha doğrusu kültürel olarak kendisini sağcı olarak gören kitleler AKP yerini İYİP’e yönelirken ekonomik kaygılarla AKP’den kopan ve sosyal demokrat olduğu için CHP’ye yönelmesi beklenen kitleler kararsız seçmen olarak kendilerini konumlandırıyorlar. Millet ittifakının bütünlüğünü korumak adına ittifakın merkez sağa kaymasına CHP izin verince, son olarak tezkere oylamasında da görüldüğü gibi sağcılıkta ısrar eden İYİP bu sürecin kazananı olarak ortaya çıkıyor. Son anketlerdeki oyların yükselişine bakılırsa solun müdahale etmediği bir süreçte AKP gitse bile ülkeyi yeniden bir sağ parti yönetmeye devam edecek.

Çünkü kitleler bir fikir etrafında bir araya gelirler. AKP tarafından daraltılan siyaset sahnesinde ortaya atılan fikirler TÜSİAD’dan İYİP’e DEVA’dan SAADET PARTİSİ’ne kadar sağ cenahtan geliyor ve kitleler bu fikirler etrafında toplanıyorlar. Halbuki yukarıda da söylediğimiz gibi ülkeyi bugün bu duruma getiren fikirler zaten sağ ideolojinin fikirleri. Sokağa çıktığınızda insanların ağzından çıkan istekler eşitlik, özgürlük, demokrasi temelli, yani sol bir bakış ve irade olmadan çözülemeyecek istekler. Anketlerde yüzde 25’lere varan kitle aslında kararsız değil eşitlik ve özgürlük taleplerini ifade edecek platform bulamayan emekçi kitleler. O yüzden artık sosyal demokratların, sosyalistlerin, sendikaların, emekçi örgütlerinin yani solun bir araya gelip sesini yükseltmesi gerekiyor. Hali hazırda CHP’nin yüzde 25-30’luk kitlesini de düşündüğümüzde en az yüzde 50-55 oranında sağın yarattığı bu ekonomik ve siyasal sistemden memnun olmayan bir çoğunluk varken yeni sistemi de sağcı partilerin dizayn etmesine izin verilmemeli. Bu yüzden son teskere oylamasında yaşanan ayrışmada da görüldüğü gibi CHP sağ partilerle değil sol partilerle kurulacak bir ittifakın içinde olmalıdır.

EMEP, TİP, SOL Parti, TKP, HDP gibi sol partilerin 3. ittifakı kurma çalışmaları son dönemde oldukça hızlanmış durumda. CHP’de bu ittifak içinde yer alıp artık ülkemizi sağ partilerin elinde heder olmaktan kurtarmalıdır.