CHP, hem kendi bindiği dalı kesti, hem de 93 yılda yeşertmeye çalıştığı demokrasi ağacını kendi eliyle ateşe verdi. Ülke zaten yangın yeri…

Biliyoruz ki, karşı konulamaz isteklerinin sonucunda görünürde yeni Türkiye için, aslında başkanlık için 14 yılda yavaş yavaş kazıdığı karanlık tünelin ışığı artık Büyük Reis’in gözlerini kamaştırmakta…  

Aylardır tartışılan dokunulmazlık tartışması, TBMM Genel Kurulu’nda, AKP’li milletvekillerinin sunduğu anayasa değişikliği teklifinin 367’nin üstünde oyla yasalaşmasıyla daha da büyüyecek gibi...

Başlangıçta dokunulmazlık tartışmasının fitilini, görünürde AKP yakmış gibi görünse de CHP bu dinamitin altında kalan bir parti olarak ne yazık ki Türk siyaset tarihine geçti. AKP’nin dokunulmazlıklarla ilgili verdiği teklifin ilk turunda ‘evet diyeceğiz’ diyerek AKP’den daha istekli görünme ve kamuoyuna uysal çocuk imajı vermeye çalışarak korkusunu gösteren CHP, referandum aralığında çıkan sonuçtan sonra, ihtiyaç duyulan oylar için, HDP ile aynı safta görünmeme korkusundan mıdır bilinmez ama sonuçta 20 milletvekiliyle destek vererek teklifin yasalaşmasında büyük rol oynadı.

İlkesiz siyasetin sonucunda birileri de ortaya çıkıp, AKP’nin ekmeğine yağ süren CHP’yi, ne acıdır ki teröre destek veren bir parti gibi ortaya atıverdiler. Peki kim kazandı? Tabi ki bir taşla iki kuş vuran AKP.

Peki, kimler kaybetti? CHP ve masum halk…

Oylama sırasında, son dakikalara kadar alelacele CHP’li vekillerin fezlekelerinin meclise gelmesi de demokrasi adına son derece düşündürücü. Şimdi seçmen olarak şu soru sorulmalı: Bu teklif yasalaşıncaya kadar kaç tane AKP milletvekilin fezlekesi meclise geldi? Asıl sorun budur. Milletin meclisinde, milletin iradesiyle seçilen kişilere uygulamada eşit davranılmadığı apaçık ortada.

Bundan böyle bu meclisin halkın tamamını temsil ettiğini düşünmek, pek doğru olmayacak bir düşünce sanırım.

Edremit'te miting düzenleyen Muharrem İnce'ye yapılan eleştiride :"Miting yapmak gerekiyorsa partinin kurumsal kimliği altında yapılır. Partiden izin almadan kimse bu tür mitingler yapmayacak. Eğer arkadaşların yönetimden ve benden bir rahatsızlıkları varsa toplarlar yeterli sayıyı, biz de kurultayı toplarız.” diyen Sayın Kılıçdaroğlu’nun: ”AKP’ye evet, oylarıyla destek veren milletvekillerimizle ilgili ne yapacakları şimdi daha büyük bir merak olmuşken ,biz siyasette tek yön olmalı, düşüncesini vurgulamak isteriz.

Selahattin Demirtaş’a “Merak etme aynı koğuşta yatarız.” diyen Muharrem İnce sanırım AKP’nin teklifine ‘evet’ demeyerek partinin de disiplini bozmadığını böylelikle göstermiş oldu.

Sonuçta anlıyoruz ki teklifin oylanmasında CHP’li her milletvekilinin demokrasi adına ortak hareket etmiş olsaydı bugünkü kaos yaşanılmayacaktı ve CHP’nin itibarı kamuoyunda bu kadar düşürülmeyecekti. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapılan bu eleştirilere karşı cevabı ise bütün bunların politik bir oyun, dediği şeklinde cevabı da ayrıca düşündürücü.

Çünkü Doğu ve Güneydoğu’da oy potansiyelini kaybetmemek adına belki bu politik oyunlar bazı çevreler açısından kabul görecek olsa bile, hem Kürt halkının iradesine ters düşecek bir uygulamanın, rahatsızlık vereceği hem de bir yandan da teklifi kabul ederek kendi parti tabanıyla ters düşeceği sonuçları göz ardı edilmemelidir.

Acaba bu politik oyunlara karşı kamuoyu nasıl cevap verecek, önemli olan bu sanırım. Nihayetinde aklın yolu bir, seçmen bu politik oyunları onaylar mı? Peki, şimdi bizim seçmen bu tuhaf duruma bakıp sormaz mı: Neden? Gözlerini partisine çevirmez mi? Çevirir tabi. Partisi yolları karıştırmış gibi algılamaz mı? Bir bakmış partisine, partisi Cizre Raporu’nu havuz medyanın desteklemesiyle, kamuoyuna açıklayan CHP olmuş; sonra bir daha bakmış, daha demokratik görünme çabasına girerek AKP’ye yanlış yollardan siyaset yapan CHP olmuş, çok üzülmüş bu duruma bizim seçmen.

En sonunda bir bakmış ki: Bir evet, bir hayır diyerek siyasi oyunlarla korkak duruma düşen CHP oluvermiş!

Oysaki yıllarca elinde bir meşale gibi sımsıkı tuttuğu demokrasiyi ve laikliği korumada izlemesi gereken yolda yöntem de bir olmalıydı CHP için.

Kısaca biz buna düzgün ve ilkeli siyaset, diyoruz ve bütün bu olanların sonucunda görülüyor ki kararlılıkla ve altı okun anlamını sindire sindire siyaset yapmak lazım sanırım. Biz CHP’nin kuruluş amacında tüm ülkeyi kucaklayan bir amaçta samimiyetinin olduğuna yürekten inanıyoruz; ancak AKP’nin oyunuyla şimdilerde bindiği dalı kesmiş CHP karşımızda.

Demokrasinin, laikliğin sigortası olduğu düşünülen CHP’nin yanlış politikaları ona gönül verenleri kara kara düşündürmekte. 

Şimdi halk sormaz mı? Benim anayasal haklarım korunacak mı, acaba CHP’den yasaya evet, diyen milletvekilleri kim, CHP, bu milletvekillerini partiden ihraç edecek mi, HDP’ye oy veren seçmenler bu uygulamaya nasıl tepki verecek, kim kime ne verdi de sonuç bu oldu?

Düzenimiz, huzurumuz bozulacak mı? Bir seçim olursa CHP’nin oyları hangi partilere gidecek? Demokrasi için ne yapılmalı? Bunların cevabını beklemek sanırım en büyük hakkımız. Bütün bu olumsuzlukların dışında gibi görünen ancak bana göre merkezi gibi görünen bir durum da Binali Yıldırım’ın başbakan seçilmesi. Biliyoruz ki CHP’nin kalesi olan İzmir’in belediye başkanlığını bir türlü alamayan Binali Yıldırım, başbakanımız oldu. Görülüyor ki şimdi hedefte İzmir var. AKP bu kaleyi de aldık, diyebilirse bir gün, sanırım tam başkanlığın önündeki koca bir kaya denize yuvarlanmış olacak!

AKP’nin oyunlarıyla bindiği dalı kesip yere çarpan CHP’nin artık üzerine düşen görevi bir an önce yapması gerekiyor. Nedir o görev, diye sorarsanız: Görünen köy, kılavuz istemez; ayağa kalk ve sadece o köye yürü, demokrasi ağacın yanıyor, daha ilkeli, ikilemde kalmayan, kararlı bir siyasetle söndür artık bu yangını!