ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - İklim değişikliği üzerine çalışmalar yapan ABD merkezli Climate Central’ın yaptığı yeni bir araştırma, İzmir’in bazı bölgelerinde artan deniz seviyesi yüksekliği ve artan yağışlar nedeniyle 2050 yılında su altında kalacağını gösteriyor. Bundan önceki araştırmalarda kullanılan uyduların sahil bölgelerinde binalar ve ağaçlar gibi yapılar nedeniyle zeminin deniz seviyesinden yüksekliğini doğru veremiyordu. İklim çalışanlarının yeni kullanmaya başladığı ve hassas ölçümler yapan uydu verileri, bilim insanlarına yeni öngörüler sundu. Climate Central isimli iklim değişikliği çalışmaları yapan kurum, yeni verilerle yaptığı araştırmanın sonuçlarını yayımladı. Söz konusu araştırma sonuçlarında, iklim krizinin getirdiği değişiklikler ile yaşanacak su baskınları, dünya çapında 340 milyon insanın yaşadığı bölgede 2050 yılında su baskınları yaşanacağı açıklandı. Artan yağışlar ve yükselen deniz seviyesi nedeniyle yaşanacak bu baskınlar Türkiye’yi de etkileyecek. Söz konusu öngörüler arasında İzmir de yer alıyor. Buna göre, Kordon ve Atatürk Stadyumu arasında kalan bölge ve Kuş Cenneti’ni de kapsayan Mavişehir Tuzla arasında kalan bölgede su baskınları yaşanacak. Hafta başında süren yağışlar nedeniyle şehrin birçok noktasında yaşanan su baskınları sonrası kentin böyle bir krize nasıl hazırlanacağı merak konusu.

KRİZ KAPIDA

Siyaset bilimci Sıfır Gelecek iklim aktivisti Dr. Bengü Aydın Dikmen ile iklim krizi mücadelesini konuştuk.

İklim krizi çok uzakta değil öyle değil mi?

Kesinlikle. İklim krizi şu anda bizzat yaşadığımız bir şey. Her şey böyle devam ederse etkileri şiddetlenecek, maalesef daha büyük felaketler göreceğiz. Mevsim normallerinin 5-10 derece üstünde giden havalar, gelmeyen kış, ani bastıran aşırı yağışlar, bir yandan kuraklık, orman yangınları… Mavişehir’deki sel görüntüsü ürkütücüydü. İzmir krizle mücadeleye hazır mı?

Büyükşehir belediyesi iklim krizine karşı eylem planı hazırlamakta bildiğim kadarıyla ama henüz kamuoyuyla paylaşmadı. Bu işte çok kararlı ve büyük eylemler hayata geçirilmeli. İklim değişikliğine adaptasyon (uyum) için büyük altyapı değişiklikleri gerekmekte. Altyapısal değişiklik sadece zemini yükseltmek, sahile set çekmek demek değil, daha fazla yeşil alan, daha az beton demek aynı zamanda. Bu tabii ki yönetim anlayışında insanı ve çevreyi odak noktasına koyan bilimsel ilkelere sıkı sıkı sarılmayı gerektiriyor. Öte yandan adam kayırmacılık, yolsuzluk iklim krizinin en büyük dostu; bilimin işaret ettiği ilkeler keyfi olarak kulak ardı edilebiliyor.

DİRENÇLİ KENTLER

Hükümetler iyi bir sonuç elde edemedi. Ama yerelde sağlam adımlar atılabilir mi?

Merkezi hükümet kadar olmasa da yerel yönetimlerin de yapabileceği şeyler var. Toplu taşımayı yaygınlaştırmak, yenilenebilir enerjiye destek vermek, elektrikli otobüslerin sayısını arttırmak, yeşil alanlar yaratmak gibi. Öte yandan adaptasyon bakımından da belediyelerin yapacağı çok şey var. Yeşil altyapı sistemleriyle kentlerin dayanıklılığı artar. Kentlerin altyapısını düşündüğümüz kadar, kent sakinlerinin de afetlere ne kadar dirençli veya kırılgan olduğunu düşünmemiz ve önemsememiz gerekiyor.

İklim değişikliği üzerine çalışan ABD merkezli Climate Central’ın yaptığı araştırmaya göre İzmir’in sahil şeridi 2050’li yıllarda su altında kalacak. Yoğun yağışlı havada bile şehir su altında kalırken İzmir 2050’li yıllara nasıl dayanacak?

Büyük bir soru işareti tabii. Üstelik bahsettiğiniz araştırmaya göre, Mavişehir, Alsancak gibi İzmir’in konut değeri en yüksek semtlerinin su altında kalacak olması çok ilginç. Aslında delta olan bu yerlere çok eski değil, yirmi – otuz sene önce imar izni verilmesi, dahası buralara yüksek katlı binalar inşa edilmesinden kaynaklanıyor sorun. Yoğun yapılaşma olmuş bu bölgelerde istenildiği kadar denize set çekilsin ve suların yükselmesine önlem alınsın, su baskınları yine yaşanacaktır. Bakanlıkların desteği ve koordinasyonu olmaksızın altından kalkılması zor görünüyor. Hükümet de yerel yönetimler de yavaş yavaş iklim değişikliğinin önemini fark ediyorlar. Sorun ne kadar hızlı kavradıkları ve harekete geçtikleri, çünkü zamanla yarışıyoruz bir yandan. Felaketler bir bir başımıza gelmeden yol almamız lazım. Umarım hem kamuoyunda hem de kamu ve yerel düzeydeki yetkililerde iklim krizinin aciliyetine dair farkındalık bir an önce gelişir.

Editör: Haber Merkezi