ÖZLEM KARA/ İZ GAZETE- İklim değişikliğinin neden olduğu düzensiz yağışlar,kuraklık,artan nüfus artışı ve son 10 aydır salgın nedeniyle artan su kullanımı su krizinin erkenden gelmesine neden oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu 2017 yılında hazırladığı raporda, 2050’den itibaren özellikle kış aylarında 250-300 mm’ye varacak olan azalmalar yüzünden, Ege ve Akdeniz kıyılarında, Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde yağış eksikliği yani kuraklık yaşanmasını ön görmüşlerdi. Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, ise Tahtalı Barajının yüzde 35 doluluk oranını açıkladığında bu krizin 2050’de değil de 2020’nin son çeyreğinde yaklaşabileceğini işaret etti.
GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYABİLİR!
Ege Bölgesinin en önemli su havzaları olan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kuzey Ege Havzalarının su kalitesi değerlerine bakıldığında 4’ncü kalite olarak tanımlanan en kötü kalitede yer aldıklarını belirten Helil Kınay, havzalardaki yüzey ve yer altı sularına yönelik kirlilik baskısının artarak devam ettiğini, kontrolsüz yeraltı suyu çekimleri ile su varlıklarının büyük riskle karşı karşıya kaldığını ifade etti. Başkan Kınay, “Bütün bu süreçlerde mevcut hali kısıtlı ve kirli olan su varlıklarımızda su havzalarımızın çok daha hassas korunması önem kazanmışken; içme ve kullanma kuyu havzalarının korunması ve bu havzaların yönetimine ilişkin planlama süreçleri çok daha yaşamsal öneme sahiptir. Kentimizde Gediz, K. Menderes, Kuzey Ege, Gördes Havzalarını değerlendirdiğimizde kalite ve miktar olarak geldiği durum; su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği ve acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir” dedi.
SINIRIZ KAYNAK DEĞİLLER
Kınay, İzmir Kentinde içme ve kullanma suyu ihtiyacının yaklaşık yüzde 59’unun yeraltı sularından, yüzde 41’inin yüzeysel su kaynaklarından giderildiğini, içme suyu ihtiyacının yüzde 36'sının ise 1997 yılında faaliyete geçmiş olan Tahtalı Barajından sağlandığını ifade etti. Kınay, bu noktada mevcut su kaynaklarının yetersizliği, kirliliği, yeraltı sularına yönelik aşırı çekimleri, kalite ve miktar sorunlarının giderek büyüdüğünü, mevcut su yapılarının ve baraj göllerinin ekonomik ömürleri olduğunu, sınırsız kaynaklar olmadığını da ifade etti. Kınay, ayrıca Bergama Altın Madeninin yarattığı çevresel risklerle ilgili hukuki ve toplumsal mücadelenin devam ettiğini belirterek “Efem Çukuru Altın Madeninin İzmir`in Su kaynağı olan Çamlı Baraj Havzasında , Çukuralan Altın Madeninin Balıkesir`in Su kaynağı olan Madra Barajı Havzasında, Gördes Nikel Madeninin İzmir ve Manisa`nın Su Kaynağı olan Gördes Havzasında , Çaldağ‘da İşletilmesi Planlanan Nikel Madeninin Gediz Havzasında, Kışladağ Altın Madeninin Uşak`ta yarattığı çevresel riskler ve bu projelere verilen ÇED Olumlu kararları ile ilgili Odamızın da içerisinde bulunduğu hukuki süreçler devam ederken diğer taraftan işletmelerin yarattığı olumsuz etkilerde devam etmektedir” dedi.
“SU SORUNU KAÇINILMAZ!”
İZSU’yun barajlardaki su doluluk oranlarını paylaştığını, su tasarrufuna yönelik çağrılar yaptığını kaydeden Kınay, barajlardaki su miktarının mevsimsel koşullar ve yağış durumuna göre değişiklik gösterdiğini, su yönetimine yönelik mevcut kaynakların kullanım alternatiflerinin oluşturulması gerektiğini belirtti. Başkan Kınay, İZSU tarafından yapılan değerlendirmelerde şu an hissetmesek de yağış miktarında azalma, bahar ve kış ayları ile birlikte beklenen yağışların gerçekleşmemesi , düzensiz yağış rejimi ile yüzeysel su ve yeraltı sularını korumaya yönelik riskler değerlendirildiğinde su sorunun kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Kınay, sözlerine şöyle devam etti “Kentin su ihtiyacına yönelik olarak sadece barajlardaki su miktarı üzerinden değerlendirme yapmak doğru değildir. Suyun miktarı kadar kalitesi ve kayıp kaçak yönetiminin sağlıklı yapılması da önemli problemlerdir. Bu noktada iklim değişikliği, kontrolsüz yağış miktarları, kuraklık vb faktörlerin su miktarına olan etkilerinin yanı sıra; su kaynaklarının korunması, su havzalarında kaynakların kalite ve miktar yönünden bozulmasına yol açacak yapılaşma ve sanayi, madencilik vb kirletici faaliyetlere izin verilmemesi, kaynaktan elde edilen suyun en az kayıpla, en verimli şekilde kullanıcıya ulaşması ve sağlıklı tüketilmesi hayati öneme sahiptir.”
SUYU YÖNETEMİYORUZ
İZSU tarafından barajlardaki doluluk oran verilerinin geçtiğimiz yıllara göre yüzde 50 azaldığını İstanbul, Ankara gibi metropol kentlere bakıldığını da tablonun kötü olduğunu belirten Kınay, İzmir için yaklaşık yüzde 35, İstanbul için yüzde 26, Ankara için yüzde 23 olarak gösterildiğini ifade etti.İklim değişikliği, yağış miktarı ve kalitesine yönelik değerlendirmelerinde iç acıcı görünmediğini belirten Kınay, meteorolojik verilere göre Ekim’de yüzde 36, Kasım’da yüzde 40 Aralık ayında ise yağışlarının yüzde 16’sının azalmış durumda olduğunu kaydetti. Ayrıca başkan Kınay, son 90 yılın en kurak Kasım ayını yaşadığımızı da açıkladı. Kınay sözlerine şu şekilde devam etti “Geçmişten bugüne tabloya baktığımızda sıcaklıkların arttığı, yağışın azaldığı, gelen yağışın da kaynakları besleyecek yeterlilik ve kalitede olmadığını görüyoruz. Kuraklık ve su sıkıntısı haberleri bize uzak değil. Geçmişe baktığımızda 2008 yılında Tahtalı Barajında kuraklık yaşandığını, her yıl su seviyelerinde yağış miktarlarında azalma ile ilgili değerlendirmeler yapıldığını biliyoruz. Bölgemizin su karnesinin iyi olmadığını bilirken, tüm gerçeklere ve uygulamalara rağmen suyu yönetemediğimiz gerçeği tekrar tekrar karşımıza çıkarıyor. Bu noktada suyu tüm kaynaklarımızda olduğu gibi doğru tüketmek ve tasarruf çağrılarına uymak bireysel olarak yapabileceğimiz katkılar olmak ile birlikte su yönetimi ve planlamasında yetkili idarelerin doğru ve etkin yönetim politikalarının yürütülmesi en önemli faktör.”