ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Bergama Çevre Filmleri Festivali bu yıl ilk kez gerçekleştiriliyor. İklim krizi kapıdayken ve krize karşı mücadele gündemde yerini korurken, su sorununa odaklanan festival hakkında festivalin kurucusu Prof. Dr. Cem Girit ile konuştuk. 

Çevre Filmleri Festivali fikri nasıl doğdu?

ABD’de yaşadığım ilçede çevre ile ilgili etkinliklerde aktif olarak yıllardır çalışmaktayım. Geçen yıl Princeton Belediyesinin 2007 Sürdürebilirlik Planını, 2017 yılına güncelleştirmek için bir grupla birlikte çalıştım. Yıllardır da İlçe Halk Kütüphanesi tarafından hazırlanan Princeton Çevre Film Festivallerine katılıyorum. Bu çalışmalar sonucu benzer etkinlikleri Türkiye’de geliştirme fikri oluştu. Türkiye’de bu festivali gerçekleştirmek için yer aramaya başladım ve Bergama’da gerçekleştirmeye karar verdim. Çünkü Bergama’nın çevre konularına tanıklığı, koruma bilinci ve yıllar süren mücadele geleneği vardı. Dolayısıyla bir çevre film festivali için çok uygun bir yerdi

Festivalde neler var?

Festivalde gösterilecek filmler çevre sorunlarını bir kez daha tartışmaya açıyor. Festivalimizin ilk konusunu, iklim krizi nedeniyle önemi gittikçe artan bir konu olduğu için Türkiye’nin su sorunları olarak seçtik. Gelecek yıllarda enerji, gıda, tarım gibi konular üzerinde yoğunlaşacağız. Festivalin en önemli etkinliklerinden biri de “Türkiye’nin Su Sorunları” ilgili her gün yapılacak söyleşiler olacak. Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden, konularında tanınmış dört öğretim görevlisi ve üç film yönetmeninin gerçekleştirecekleri bu söyleşiler festivalin üç gününe yayılıyor. Festival programının bir kısmı da bu yıl çeşitli su sorunları yaşayan, Bergama’nın Yukarıbey, Aziziye ve Aşağıkırıklar köylerinde gerçekleştirilecek. Festival boyunca belgesel, kurmaca ve animasyon türünde kısa ve uzun metrajlı filmlerden oluşan toplam 13’ü yabancı 6’sı yerli 19 film gösterilecek. Festivalin ilk günü, iki ay boyunca çocuklarla yürüttüğümüz “Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi”nde çocukların ürettikleri fotoğraf, kolaj ve resimlerden oluşan su temalı sergi ile hayatlarını Bergama’da sürdüren bir grup fotoğrafçının “Suya Dair” isimli karma fotoğraf sergisinin de açılışını yapacağız.

Festivalin devamı gelecek mi?

Biz daha şimdiden BÇFF 2020 için çalışmalara başladık. Bu festivalin konu seçimi üzerinde düşünüyoruz. Festival için gönüllü olarak çalışan çok yetenekli bir ekibimiz var. Bu nedenle gelecek yıl için çok daha da kapsamlı çalışmalar yapacağımızı umuyoruz. Bu yıl İzmir Büyükşehir ve Bergama Belediyelerinin desteğini aldık. Festivalin yapılacağı köylere gittiğimizde karşılaştığımız ilgiden dolayı festival etkinliklerini daha fazla sayıda köye yaymayı düşünüyoruz. Bu festivalden sonra 2020 için çalışmalara hemen başlıyoruz.

Festival insanları dünyanın ekolojisi hakkında düşünmeye yönlendirir mi?

Çok önemli bir soru. Festivalde gösterilecek filmlerin bazıları yabancı ülkelerden. Ama değindikleri konular Türkiye’nin de yaşadığı, su kaynaklarının ticarileştirilmesi, kuraklık, sel felaketleri veya atık su ve kirlilik sorunları gibi konular. Özellikle iklim krizi küresel bir olgu olduğu için, çevre ile ilgili birçok yerel olay dünyadaki ekolojik gelişmelerinin bir sonucu. Örneğin, Çin’in ABD ve Avrupa’dan geri dönüşüm artıklarını işlemeyi durdurma kararından sonra, bu çevre kirliliğine sebep olan endüstrinin ülkemize kayıyor olması şu an Türkiye’nin yeni ekolojik sorunlardan biri haline geldi. Biz de filmler ve söyleşiler aracılığıyla bu gibi küresel ekolojik değişiklerle yerel ekolojik olaylar arasındaki ilişkileri açığa çıkarmaya, iklim krizinin nedenlerini ve etkilerini azaltma, durdurma yönünde yaşam tarzlarımızı değiştirebilme umuduyla tüm bu konuları tartışmaya açıyoruz. Açıkçası izleyicilerimizden, çevre konuları üzerinde yaşam tarzlarını değiştirmek üzere düşünmelerini ve çevrelerini koruyacak bir şekilde yaşamalarını istiyoruz.

Dünyada yaşanan iklim krizi eylemlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Dikkatimi çekti, siz de bu eylemleri “İklim Değişikliği” yerine “İklim Krizi” eylemleri olarak niteliyorsunuz. ABD ve Avrupa’nın önemli basın organları, artık içinde bulunduğumuz durumu bir “değişiklik” olarak değil, bir “kriz” olarak niteleme kararı aldı. 2015 yılında Paris’te yapılan 174 ülkenin New York’ta imzaladığı anlaşmaya göre, dünya 18 yy. da başlayan endüstriyel devrimin atmosfere attığı gazların sera etkisi nedeniyle başlayan küresel iklim değişiklikleri tüm dünyada, yağışlarda düşüş, sıcak hava dalgaları ve seller gibi aşırı iklim olaylarında artış, düzenli sulama gerektiren tarım ürünlerinde verim kaybı, turizm gelirlerinde düşüş, biyolojik çeşitlilik kaybı, orman yangınlarında artış ve yağışlardaki düşüşe bağlı olarak sulak alanlar, yeraltı suları ve su depolama alanlarında kayıplar yaşanmasına neden oluyor. Dünyanın ekonomik çarklarını ellerinde tutan ABD, Çin ve Avrupa ülkeleri bu değişimlerden baş sorumlu oldukları gibi, dünyada endüstriyel üretim yapan diğer tüm ülkeler de bu değişmelerden sorumludur. İklim krizinin en büyük etkisi tüm dünyada su kaynaklarının azalması, kirlenmesi ve hatta yok olmalarına neden olmaktır. Su ise yaşam demektir. Geçtiğimiz yüzyıl petrol için verilen savaşlarla doludur. Petrolsüz yaşam zor olur, ama susuz yaşam olamaz.

Yöneticiler bilim insanlarını ne zaman dinleyecek?

İklim krizi ekolojinin, aşırı insan aktivitesine karşı bir tepkisidir. İnsanların neden olduğu bir çevre krizidir. Varlığı yadsınabilir, nedenleri normal doğa olayı olarak yorumlanabilir, sorumluklar gelecek nesillere bırakılabilir ama neden olduğu felaketlerden kaçılamaz. Yerel yöneticiler de dolayısıyla altından kalkamayacakları düzeyde felaketler karşısında eninde sonunda çok geç de olsa sorunlara çözüm bulma çabasına gireceklerdir. Şu anda kaçınılmaz olarak çözüm önerilerinin çoğu politikacılardan değil, bilim insanlarından gelmektedir. İklim krizi nedeniyle hava ve deniz akımlarındaki değişiklikler, kutuplarda buzların erime hızları vb. gibi küresel olaylar ancak çok karmaşık simülasyon hesaplarıyla öngörülürler; bu nedenle de ulaştıkları sonuçlar zaman zaman tamamen doğru olmayabilir. Ama bugün insan yapımı sera gazlarının küresel ısınmaya, sıcaklık artışının da küresel iklim değişikliklerine neden olduğunu biliyoruz. Size Bergama köylerinden çiftçi bir muhtarın bu konudaki yanıtını ileteyim: “Eskiden tarlalarımızı, yakınından akan bir nehirden taşan suyla sulardık. Şimdi ise bu nehrin yatağı 7m derinleşti. Yeraltından su çıkartmak için de şimdi 60-70m derine inmek zorunda kalıyoruz. Suyu tarla düzeyine pompalayarak çıkardığımız içinde maliyetlerimiz artıyor. Böyle giderse bir şey yetiştirmek için su bulamayacağız. Bundan kendi neslimiz olmasa da gelecek nesiller etkilenecek”. Ben, “Peki ne yapacaksın bu durumda?” diye sordum. O, “Torunlarım için elimden gelen her şeyi yaparım hocam” dedi. Evet, biz sorunlara çözümler aramaya başladık ve birlikte “mücadele etmeye” hazırız. Sanırım O da.

Editör: Haber Merkezi