Özer Akdemir -  Bu yazıyı yazmaya başlamadan hemen önce, 2 yıldır hukuksuz bir şekilde Aliağa yakınlarında bacasından dumanlar savuran İzdemir Termik Santrali ile ilgili bir haberi Evrensel'e yazıp gönderdim. Bundan bir hafta önce aynı termik santralle ilgili verilen ÇED Raporunun İzmir 2. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildiği haberini yapmıştım. Daha o haberin mürekkebi kurumadan şirket yeni bir ÇED raporu hazırlamış!

Önümüzdeki günlerde Ankara'da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kapalı kapıları ardında, bürokratlarla şirket yetkilileri görüşüp, santralin dumanı tütsün diye neler yapacaklarını konuşacaklar. Ve kesinlikle emin olun ki Gayri Sıhhi Müessese İzni bile olmayan, İzmir Valiliğinden verilen geçici faaliyet belgesi ile 2 yıldır üretimine devam eden santrale gerekli izinler verilecek.

Böylece, bir mahkeme kararı daha böylece şirketlerin önünde engel olmaktan çıkarılırken, hukuk denilen şeyin "küçük sineklerin takılıp kaldığı, büyüklerinin ise delip geçtiği bir örümcek ağı" olduğu gerçeği kafamıza bir kez daha kazınacak!

***

Oysa, daha birkaç gün önce, 26 Şubattaki EGEÇEP 11. Kurultayında İzdemir Termik Santrali için alınan bu mahkeme kararı "zafer" olarak nitelendirilmiş, OHAL'e, KHK'lara, AKP'nin 15 yıldır tüm aksi yöndeki çabalarına rağmen hukukun vazgeçilemez olduğuna en güncel örnek olarak dile getirilmiş, 30 yılı bulan Aliağa'daki termik santral mücadelesinin başarısı olarak sunulmuştu. Hatta kararı "kitlesel halk hareketi olmasa da hukukla başarı kazanılabileceğinin kanıtı" olarak bile yorumlayanlar vardı. Bu görüşün geçersiz olduğunu görmek için bir gün bile beklenmedi. Aynı akşam İzdemir'in yeni ÇED Raporu gündeme düştü.

***

EGEÇEP'in "Doğanın ve kentin talanına #HAYIR" başlıklı Kurultay'ının ana gündemi 16 Nisan'da yapılacak olan Anayasa değişikliği referandumu idi. Cemal Süreya'nın "saat onikiden sonra bütün içkiler şaraptır" dizelerindeki gibi referandum kararından sonra sonra bütün toplantıların bu gündemli geçmesi doğaldır.

Ayvalık, Bergama, Karaburun, Selçuk, Aydın, Çine, Didim gibi birçok yerden gelen ekoloji örgütü temsilcileri yaşadıkları yerlerdeki çevre sorunları ve buna karşı verdikleri mücadelelerin yanında referandumla ilgili görüşlerini de ifade ettiler konuşmalarında. Çoğunu EGEÇEP Bileşeni ekoloji örgütü temsilcilerinin oluşturduğu yaklaşık 100 kişinin içinden bir tanesi bile referandumda "Evet oyu verilmeli" demedi.

Bergama Çevre Platformu sözcüsü, altın madenlerine karşı yıllardır verdikleri mücadeleyi, Kozak Yaylasındaki altın ve RES talanı girişimini anlattıktan sonra, "Evet" çıkarsa işimiz çok daha zor olacak buralarda. Şimdiye kadar genelde AKP'ye oy veren Kozak'lıların bu sefer "Hayır" diyeceğini düşünüyorum" dedi.

Aydın kent merkezine birkaç kilometre uzaklıktaki Pınardere Köyünden gelip, 450 kovan arısının jeotermal enerji santrallerinin saldığı gazlardan nasıl öldüğünü anlatan Ahmet ve Fadime Camuz çifti de "Hayır" diyeceklerini söylüyordu. "Hiçbir yetkili bize kulak asmadı. BİMER'e CİMER'e her tarafa dilekçe yazdık sonuç yok" diyen Camuz ailesi bu iktidardan umudunu geçim kaynağı arıları jeotermal şirketlerince yok edildikten sonra kesmişler. Onların yanında gelen ve AKP üyesi olduğu öğrenilen kişi bile haksızlığa karşı isyan ettiğini söylüyordu.

Karaburunlular, Urlalılar, Çeşmeliler tepelerinde vızır vızır dönen RES direklerinin gürültüsü yanında, bunların yaşam alanlarına, tarıma ve turizme etkisinden yakınırken, tek kişinin dudakları arasındaki bir sistemde, şimdi iyi kötü ümit besledikleri yargıya da artık hiçbir güvenlerinin kalmayacağını söylüyorlardı. Kıyılardaki talan, denizlerdeki balık çiftlikleri ve bunların önünü açılması için değiştirilen koruma statüleri gibi konulara da değindi buralardan gelenler.

Urlanın Zeytineli köyü yakınlarındaki Hacılar Koyunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait olduğu öne sürülen villalarla ilgili hukuki süreç, birinci derece doğal ve tarihi sit alanındaki villaların yıkılmasına yönelik mahkeme kararlarının nasıl aşıldığı, villalara yasal statü kazandırmak için Valisinden, kaymakamına, bakanlıklarından, yargı mensuplarına kadar nasıl bir canhıraş çaba gösterildiği örneği bile referandumda neden 'Hayır' denilmesi gerektiğinin somut örneklerinden birisiydi.

Didimliler denizlerindeki kirliliği, Selçuklular Meryem Ana Kilisesinin bulunduğu dağa yapılan RES'leri, Sökeliler jeotermalleri, Ayvalıklılar Tabiat parkının koruma statüsünün düşürülerek ranta açılmasını anlatırken yaklaşan referandumun önemine dikkat çektiler.

Kurultaya katılan hukukçular da tek adama bağlı bir hukuk sisteminin işlemeyeceğini, bunun adının hukuk devleti olamayacağını anlatırken, Anayasa'nın ÇED'i tanımlamasını kullanıyorlardı. Anayasa değişikliğinin çevresel etkilerini özetlerken, bilgi paylaşımı, görüş alışverişi ve karar süreçlerine halkın katılımı olmadan kullanılacak yetkilerin demokrasi için de ekoloji için de tehlikeli olacağını dile getiriyorlardı. 

***

EGEÇEP Kurultayındaki mücadele deneyimlerinden de süzülüp gelen ve altı çizilen gerçek şu oldu; yaşamı savunmak ancak ve ancak hukukun, demokrasinin, insan ve tüm doğadaki canlı/cansız varlıkların, kültürün, tarihin, savunulması, korunması ile olanaklıdır. Ekolojik yıkım karşısında doğa - insan ortaklığını düşünen herkes 'tek' adamlığa, sultanlığa, parti devleti rejimine karşı tutum almak zorundadır. Ve bu referandum tepetaklak faşist diktatörlüğe sürüklenen rejim için köprüden önceki son çıkıştır!..

***

15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP'nin uyguladığı politikalar ülke insanının nasıl çifte kavrulmuş sömürü altında yaşamasına neden olmuşsa, doğayı da gün günü aratır bir talanla yıkıma, yok oluşa sürükledi. Ormanlarımız şirketlere meze yapıldı, vahşi madencilik işletmeleriyle, termik, jeotermal, rüzgar enerji santrallerinin yıkıcı etkileriyle, balık çiftlikleriyle, yanlış tarım uygulamalarıyla suyumuz, toprağımız, havamız, denizlerimiz kirlendi, yok edildi, ediliyor.

Binlerce yıllık uygarlıkların beşiği kadim Anadolu'nun tarihine, kültürüne, folkloruna, türkülerine yönelik yıkım politikaları her geçen gün artıyor. Allianoi, Hasankeyf, İnce Kemer Köprüsü, Hasankeyf gibi antik kentlerimiz ömrü 50 yıllık barajlara feda edilirken, Kyme, Klaros, Parion, Priapos gibileri ise vahşi sanayi kuruluşlarının fabrikaları arasında yok olup gidiyor.

İşte bu yüzden ülkedeki tüm yaşam savunucuları, ekoloji örgütleri, yaşadığı dünyayı, toprakları geleceğe temiz bir şekilde bırakma mücadelesi verenler, demokrasinin, insan haklarına saygının, özgürlüğün, bilimsel özerkliğin, bilginin üstünlüğünün, kent hakkının, emeğin kurtuluşunun olmadığı yerde doğayla barışık, insan onuruna yaraşır bir yaşam da olmayacağını deneyimleyerek öğreniyorlar.

Bu nedenle, ülkenin politik gündeminden bağımsız bir ekoloji mücadelesinin olamayacağını da çok iyi biliyorlar. 

O yüzden de, Nisan ayında yapılması planlanan Anayasa değişikliği paketindeki maddelerin, ülkenin demokrasisinde, ekonomisinde, doğa ve kent hakkına yönelik uygulamalarda, emeğin özgürlüğü, barış ve kardeşlik mücadelesinde geri dönülemez zararlara yol açacağının farkındalar.

Ve bu nedenle EGEÇEP 11. Kurultayında olduğu gibi sözlerini esirgemeden Anayasa değişikliğine, tek adam diktatörlüğüne, parti devleti anlayışına karşı #HAYIR diyorlar.


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

MART SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi