Özer Akdemir - Yüksek mahkemeden  Çeşme'ye güzel haber. Danıştay Çeşme'de doğal sit alanına yapılan RES'lerin imar planlarına onay veren mahkeme kararını bozdu. Kararda ülkenin enerji ihtiyacı kadar doğal kaynakların korunması ve gelecek nesillere aktarılmasının da gözetilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

1. DERECE DOĞAL SİT ALANINA RES

Ülkemizin en önemli turizm beldeleri arasında sayılan Çeşme'nin 1. derece doğal sit alanı içinde kalan tepelerinde ABK adlı şirket tarafından yapılmak istenen RES'ler için İzmir Valiliği 2008 yılında 'ÇED Gerekli Değildir' kararı verdi. Bu karara karşı yörede yaşayan yurttaşlar tarafından açılan dava İzmir 5. İdare Mahkemesinde reddedildi. EPDK'nın 2010 yılında şirkete 49 yıllığına üretim lisansı vermesinin ardından, her biri 2 MW olmak üzere toplam 8 tribün için koruma imar planı yapıldı. İmar planının plancılık ilkelerine aykırı olduğu, alanın 1. derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı gibi iddialarla açılan davanın İzmir 5. İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesi üzerine yurttaşlar davayı Danıştay'a taşıdılar.

Danıştay 6. Dairesi geçtiğimiz günlerde verdiği kararda RES'ler için yapılan koruma amaçlı imar planlarında kamu yararı olmadığı gerekçesi ile yerel mahkemenin kararını bozdu.

DOĞAL KAYNAKLARIN KORUNMASI DA KAMU YARARI

Mahkemenin oy birliği ile aldığı kararda imar planlarının planlanan yörenin bugünkü durumunu, olanakları ile  ilerde gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanabilmesi için, halkın sosyal - kültürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı gibi konuların göz önüne alınarak hazırlanması gerektiğinin altı çizildi. Danıştay kararında kamu yararı konusunu da tartışarak, "Enerji ihtiyacının artmasının ve bu enerjinin sağlanması için nispeten daha az zarar veren temiz enerji üreten tesislerin teşvik edilmesinde kamu yararı olduğu gibi doğal kaynakların korunması ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli önlemlerin alınmasında da kamu yararı olduğu şüphesizdir" dedi.

ALANIN DOĞAL SİT NİTELİĞİ GÖZARDI EDİLDİ

Danıştay kararında, RES çalışmasının bu açıdan değerlendirilmesi ve şayet başka bir alternatifi yoksa doğal çevrenin korunması ve meydana gelebilecek tahribatın önlenmesine dönük  bütün tedbir ve önlemlerin alındığının ortaya konması gerektiğini belirtildi. Kararda proje için hazırlanan planlarda alanın doğal sit niteliğinin gözardı edilerek parçacıl ve noktasal kullanım kararlarının getirildiği, bütünleşik bir niteliğinin bulunmadığının altı çizildi.

Danıştay kararında projenin sınırları içinde ve dışında çok büyük bir alanın doğal sit alanında kaldığı belirtilerek, imar planlarının sadece RES alanına yönelik kullanım kararları getirdiği, etrafındaki yerleşim ve sosyal-teknik altyapı alanları, ulaşım ağı ile ilgili bir düzenleme yapılmadığına dikkat çekildi. Kararda, "doğal çevrenin yaşanabilir, sürdürülebilir biçimde korunması için alana özgü stratejileri üretmekte yetersiz kaldığı anlaşıldığından, davaya konu koruma amaçlı imar planlarında plan yöntem ve tekniklerine, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uyarlı görülmemiştir" denildi.

GEÇ DE OLSA DOĞRU BİR KARAR

Danıştayın bu kararı ile ilgili görüş aldığımız davanın hukukçusu Av. Mehmet Horuş şunları söyledi; "Kararda, 'parçacıl ve noktasal yaklaşımla' koruma amaçlı imar planı yapılamayacağı ve 'bütüncül yaklaşım' gerektiği belirtiliyor. Ayrıca plan aşamasının kamulaştırmadan önce ele alınması vurgulanıyor. Bütün bu yaklaşım sorununu ilk günden beri dile getiriyorduk. Geç de olsa doğru bir karar verildi. Danıştay net bir bakış açısı ortaya koymuş oldu. Umarım Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ev EPDK başta olmak üzere ilgili idareler,  ön lisans aşamasında ve idari denetim mekanizması içinde gerekli düzenlemeleri yaparlar.”

EVRENSEL

Editör: Haber Merkezi