YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE - Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) hazırladığı ve ‘canlı yaşamını, ekolojik döngüleri, kentsel yaşanabilirlik ve sağlıklı çevreyi tehdit eden insan yapımı faaliyetler bütünü’ olarak tanımladığı ‘Kent Suçlarını’ İz Gazete sayfalarına taşıyoruz. ‘Kent Suçları Yazı Dizisi’yle, kent belleğini ortadan kaldıran, geleceğimizi ranta kurban eden, temel insan haklarını gasp eden, kamuyu zarara uğratan her türlü plan, proje ve uygulamaları gündeme getirerek, demokratik hak ve taleplerimiz için farkındalık oluşturmaya çalışacağız. Gündeme getirdiğimiz kent suçları ile aynı zamanda ‘geleceğin kentleri nasıl olmalı?’ sorusuna da cevap bulmuş olacağız.

Kentte yapılacak her çalışmanın bir kişinin, şirketin ya da kurumun değil kamu yararının gözetilerek yapılması inancıyla başlattığımız yazı dizisinin ilkinde ‘Urla Vilları’nı konu alıyoruz. Hakkında yıkım kararı olan, SİT derecesi düşürülerek kaçak yapılara meşruluk kazandırılan ve kamuoyunda AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın villaları olarak bilinen Hacılar Koyu’ndaki kent suçunun, geçtiğimiz hafta CHP’li Burak Oğuz’un yerine Urla Belediyesi’ne atanan kayyum ile ilgisini de sorguluyoruz. FETÖ iddiasıyla tutuklanan Oğuz’un yerine Urla Belediye Meclisi’ndeki bir üyenin göreve getirilmesindense kayyum atanması, Urla’nın ranta açılıp açılmayacağı endişesini akıllara getirmişti. Bu kapsamını da hatırlatarak ele aldığımız ‘Urla Villaları’nın neden kent suçu olduğunu TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Zafer Mutluer ve Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Özay Yerlikaya ile konuştuk.

SİT DERECESİ DÜŞÜRÜLÜYOR

Konunun uzun yıllara dayandığını, kentin gündemine ise 2014 yılında geldiğini aktaran Zafer Mutluer, sürecin hukuki boyutunu gazetemize aktardıktan sonra söz konusu villaların neden kent suç kapsamına girdiğini de anlattı. Bütünşehir Yasası’ndan önce bölgenin İl Özel İdaresi’nin yetki alanında olduğunu ve buradaki ruhsatsız yapılar için para cezası kararı, ardından ise yıkım kararı olduğunu hatırlatan Mutluer, hukuki süreci şöyle aktardı: “Villaların olduğu bölge 1. Derece Doğal SİT alanı olması sebebiyle yapılaşmaya izin verilmiyor. Bunun için SİT derecesini düşürüp, ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak tescil değişikliği yapıyorlar. Böylelikle yapılaşmanın ve dolayısıyla oradaki yapıları meşru kılacak imar planlarının önü açılıyor. Bu SİT derecesinin düşürülmesine ilişkin mahkeme ‘yürütmeyi durdurma kararı’ veriyor. Buna takiben bir ‘imar planı değişikliği’ onaylanıyor. Sonrasında Urla’da, villaların olduğu bölgeyi de içine alan bütüncül bir SİT statüsü değişikliği onaylanıyor. Şuan ise imar planı davası devam ediyor.”

KAYYUM İŞLEM YAPAR MI?

İl Özel İdaresi’nin aldığı bir yıkım kararı olduğunu ancak buna dair hiçbir işlem yapılmadığını belirten Mutluer, Bütünşehir Yasası’ndan sonra yetkinin Urla Belediyesi’ne devrolduğunu ve belediyenin de yıkım kararları için hiçbir işlem gerçekleştirmediğini ifade etti. Urla Villaları davasının sonuçlanmasının ardından Urla Belediyesi’nin ne yapacağının da bir tartışma konusu olduğunu vurgulayan Mutluer, geçtiğimiz haftalarda FETÖ iddiasıyla tutuklanan ve görevden el çektirilen CHP’li Burak Oğuz’un yerine atanan kayyumun geliştireceği tavra yönelik soru işaretleri olabileceğini, kayyum atamasının mesleki disiplinleri ile ilgisi olmadığını ancak bizzat hükümetin atadığı birinin villaların yıkımına karşı bir işlem yapmayacağına inandığını belirtti. Mutluer, “Kayyumun merkezi hükümete bağlı olması villalara yönelik yıkım kararı çıksa dahi yıkım ihtimalini de ortadan kaldırmıştır.” yorumunda bulundu.

NEDEN KENT SUÇUDUR?

Urla Villalarının neden kent suçu kapsamına girdiğini aktaran Zafer Mutluer, “1.Derece Doğal SİT alanı içindeki kaçak yapıların meşrulaştırılması ve sonradan eklenen yapıları da hukuki hale getirmek için kişilere özel işlem yapılması bir kent suçudur. Bir plan; doğayı, tarımsal alanların korunmasını, kamu yararını ve daha bir sürü etkeni gözeterek yapılır. Ama bu ve benzeri konularda bir bölgeye ayrıcalıklı imar hakkı tanınıyor. Kılıfına uydurmak için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. SİT değişikliği gerekiyorsa eğer SİT’in derecesini düşürüyorlar. Tarım alanı statüsündeyse eğer, orayı bu statüden çıkarıyorlar. Burada da çok açık ayrıcalıklı bir imar hakkı var. Ruhsatsız yapıların meşrulaştırılması var. Bunlar tamamıyla kent suçudur. Bunun yanı sıra villaların hemen önündeki kıyıları vatandaş olarak da kullanamıyorsunuz. Orası tamamen çitlerle çevrilmiş ve korunaklı bir alan haline getirilmiş. Bu da kıyı kanuna aykırı bir durum. Çünkü kıyılar kamuya açık yerler olmak durumunda ama orada kıyıya ulaşmanız imkansız. Kıyı tamamen yapılara tahsis edilmiş durumda.” şeklinde konuştu.

HER KARAR EMSAL TEŞKİL EDER

Bu tür konuların, diğer bütün alanlarda topraktan rant elde etmeye çalışanlar için bir örnek teşkil edeceği tehlikesine dikkat çeken Mutluer, alandaki villaların neden kent suçu kapsamına alındığının bir diğer örneğini ise şu sözlerle verdi: “Burası korunması gereken bir alan olması bakımından alanın flora, fauna ve ekosistemine zarar verecek bir yanı var. Büyük bir alanın parçası olduğu için bütünlük arz eden ekosistem açısından parçalayıcı, bölücü taraflar barındırıyor. Bölgede endemik türlerin olduğuna ilişkin bilgi var. Bu anlamda birçok zararları var. Yarın bir gün aynı şeyle bir başka yerde karşılaşılmayacağının da garantisi yok. Bunlar dava konusu oluyor. Bugün bizim aleyhimize karar veren bir mahkeme yarın başka bir yerde nasıl lehimize karar verecek? Doğal olarak burada çıkacak her karar emsal teşkil eder. Aleyhimize bir şey çıkarsa bu diğer tüm alanları koruyamayacağımız anlamına gelir. Eğer davayı kazandığımız düşünülecek olursa orada bir işlemin yapılması gerek ki bu kent için bir kazanıma dönüşsün. Bir daha bu tür adımların atılmasının önünde caydırıcı bir önemi olsun.”

Kendi yaptıkları itirazların ve mahkeme sonuçlarının tek başına yeterli olmadığına değinen Mutluer, bu noktada örgütlü bir kamuoyunun tepkisinin önemli olduğuna vurgu yaptı. İtirazlarının ancak kamuoyundan destek bulmasıyla önemli hale geldiğini ifade eden Mutluer, aksi takdirde ellerindeki mahkeme sonuçlarının da, raporların da bir kağıttan ibaret kaldığını söyledi. Sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin kamucu perspektifle halkı örgütlemesi gerektiğini de anlattı.

KORKUNÇ BİR MANZARA

Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Özay Yerlikaya ise alanın florası, faunası, jeolojik ve jeomorfolojik yapısı göz önünde bulundurulmadan SİT derecesinin ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak değiştirildiğini, böylelikle yapılaşmanın önünün açıldığını dile getirerek, meslek odalarının ve diğer müdahillerin yoğun hukuki mücadelesine rağmen, bölgede yapılaşma sürecinin devam ettiğini ve bugünkü korkunç manzaraya ulaşıldığını aktardı.

HESAP VERMELİLER

Alanda yapılan sit derece değişikliğinin; bölgenin içerisinde barındırdığı ormanlık alanı ve tarım arazilerini, biyolojik çeşitliliğini, doğal kıyı yapısını, özetle alanın peyzaj değerlerini tehdit etmesi sebebiyle çok önemli bir kent suçu olduğunu vurgulayan Yerlikaya, “Bu suçtan geri dönülmemesi, hem benzer hukuksuz teşebbüslerin önünü açacağı gibi hem de bölgenin ekolojik dengesinde geri dönülemeyecek tahribatlara yol açacağı aşikar. Bölgede yapılan sit statü değişikliğinin iptal edilmesi ve hukuksuzca inşa edilen yapıların yıkılarak, bölgenin ekolojik onarım sürecinin başlatılması öncelikli talebimiz. Bununla beraber bu sürecin yaşanmasında payı olan tüm kişi ve kurumların hukuk çerçevesinde İzmir’e ve İzmirliye hesap vermesi gerekmekte. Umuyoruz ki ilgili mahkemeler de konuyu bu şekilde değerlendirir.” açıklamasında bulundu.

 VALİ VE HAKİM SÜRÜLMÜŞTÜ

Türkiye’de kamuoyunun ilgisini, 17- 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasında (2013) ortaya çıkan ses kayıtları ile birlikte çeken ‘Urla Villaları’na yönelik İzmir 4. İdare Mahkemesi, 31 Aralık 2012 günü yıkım kararı vermiş, dönemin İzmir Valisi Cahit Kıraç da villaları yıktırmak için harekete geçmişti. Vali Kıraç, 4 ay sonra ise görevden alınıp Diyarbakır’a atanmıştı. Ayrıca, İzmir İdare Mahkemesi Başkanı Osman Ermumcu, villaların kaçak olduğuna hükmettikten sonra HSYK Kararnamesi'yle İzmir İdare Mahkemesi Başkanlığı'ndan alınarak İstanbul Bölge İdare üyeliğine sürülmüştü. Öte yandan villaların bulunduğu alanın 1.Derece SİT alanı vasfından çıkarılması için bilirkişi heyetinde bulunacak kişilere yönelik rüşvet iddiaları da ortaya atılmıştı.

Editör: Haber Merkezi