AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İstanbul'a ihanet ettik" söyleminin ardından sıranın İzmir'de olduğunu söyleyen İzmirli çevre örgütleri ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) bünyesindeki meslek odaları "İzmir'e Sahip Çık Platformu" adı altında birleşti.

Platformun gündeminde ilk olarak kentteki ana yolun Çiğli ayağını 4.2 km'lik köprü ile iç körfezin İnciraltı'na yakın kısmında yapılacak 800 metre uzunluğunda bir yapay adaya bağlamayı hedefleyen "Körfez Geçiş Projesi" var.

Bianet'ten Pınar Tarcan, projenin İzmir için "sakıncalarını" ve "İzmir'e Sahip Çık Platformu"nun kuruluş amacını Mimarlar Odası İzmir Başkanı Halil İbrahim Alpaslan ve EGEÇEP Dönem Sözcüsü Ali Osman Karababa ile konuştu. 

Platformun ilk açıklaması 'tüp geçit projesi' nam-ı diğer İzmir'in Çılgın Projesi. Bu proje hakkında neler söylemek istersiniz? Size göre tehlikeli yanları nelerdir?

H. İbrahim Alpaslan: Bu projenin ön çalışmalarının şeffaflık içerisinde, bilimsel açıdan yeterli bir düzeyde olduğunu söylemek mümkün değil. Konunun uzmanı meslek örgütlerinin, bilimsel otoritelerin görüşlerinin alınmadığı, yetersiz ve yüzeysel ön çalışmalarla dayatılan, gerekliliği konusunda ikna edicilikten uzak bir proje ile karşı karşıyayız.

Somutlaştıracak olursak, aslında bu proje kentin gelecek vizyonunda herhangi bir gelişimle örtüşmüyor. Bunun yanı sıra kent içi trafik talebinin olduğu bir aks da tanımlamıyor. Yani bugün Çiğli - Balçova arasında bu boyutta bir projeyi kaçınılmaz kılacak bir trafik talebi bilimsel ölçütlerle ortaya koyulmuş değil. Projenin maliyeti göz önünde bulundurulacak olursa ekonomik açıdan fizibilitesi olduğunu söylemek de mümkün değil. Ancak en önemlisi doğaya verilecek ve geri dönüşü imkansız zararlar bu projenin en tehlikeli yanı.

"KENTSEL TAHRİBATI ÖN GÖRMEK  ZOR DEĞİL"

Peki bu proje neden yapılmak isteniyor?

Projenin tehlikeli yanlarını da ekonomik, kentsel ve doğal tahribat olmak üzere 3 başlıkta sıralayabiliriz.

Ekonomik olarak aslında projenin fizibıl, verimli olmadığını söylemek gerekiyor. Yani bu proje yapılan yatırım karşılığında ne ülke ne kent ekonomisine ne de bireylerin cebine bir kazanç vadetmiyor. Ayrıca yukarıda değinildiği gibi kent-içi ana trafik aksında bulunmadığı için kent-içi trafik sıkışıklarına olması muhtemel etkisi de çok sınırlı.

Yakın ölçekli olarak, son dönemlerde yapılan projelere baktığımızda gerek 3. Boğaz Köprüsü, gerekse Osman Gazi Köprüsü'nün ne ekonomik ne de trafik anlamında yatırım miktarının karşılığını verecek düzeyde bir katma değer sağladığını savunmak mümkün değil.

Kentsel tahribat olarak Çiğli ve İnciraltı bölgelerinin bu proje bahanesi ile imara açılacağını öngörmek çok zor değil. Kentin tarımsal ve doğal niteliklerini görece koruyabilmiş bu bölgelerin yapılaşması kentin yaşantısına geri dönüşsüz zararlar verecektir.

Son olarak projenin asıl tehlikeli yanı olan doğal tahribattan bahsetmek gerekiyor. Bunu ayrıntılı raporlarla hem Mimarlar Odası hem de TMMOB olarak kamuoyu ile paylaştık. Özetle bu projenin İzmir Körfezi'ne, onun çevresindeki başta kuş cenneti olmak üzere doğal hayat alanlarına çok ciddi yıkıcı etkileri olacaktır.

Ancak tüm bu dezavantajlara rağmen yukarıda sıraladığım nedenler dolayısıyla bu proje kente ne yazık ki adeta dayatılıyor.

"NEOLİBERALİZM VE YARINA ÇALIŞAN CEHALET"

Erdoğan'ın 'ihanet' açıklamalarının ardından, İzmir'e de ihanet edileceğini düşünüyor musunuz?

Son yıllarda kentlerimiz üzerindeki sermaye baskısının fiziksel karşılığı olan yeterli donatı ve nitelikten yoksun, plansız veya ayrıcalıklı yapılaşmanın nedenini "ihanet" kavramı üzerinden tartışmanın doğru olmadığını, buradaki asıl ekseni "neoliberalizm" ve onun yararına çalışan "cehalet" etrafında belirlemenin daha doğru olacağını düşüyorum.

Merkezi iktidar ve yerel iktidarların çoğu bu gidişata iki biçimde entegre olmuş görünüyor. Öncelikle bu akımın kentsel yağma ile ortaya çıkardığı, rantın bölüşülmesinde eş-dost-akrabasını ya da yandaş sermayeyi gözeten odaklar var. Yani buradan bazen ana aktör bazen yanaşma bazen de perde arkasında durarak nemalanan bir kesim var.

Ben açıkçası son bir kaç on yıldaki kentsel felaketimizi bu çerçeveden okuyorum ve bir düzelme umut ediyorsak sistemin ana işleyişini tespit etmek ve olumlu yönde değiştirmek zorundayız diye düşünüyorum.

Tüm bu hikaye bir "ihanet" anlatısı olarak okunabilir mi?

Evet. Açıkçası özellikle merkezi ve yerel iktidarı elinde bulunduranlar birçok alanda olduğu gibi yapılaşma alanında da bu topluma ihanet etti. Ancak bunun iyileşmesi için bir kaç kişinin tavır değiştirmesi değil Neoliberal temel üzerine kurulu olan bu vahşi sistemin değişmesi gerekli. Yani "biz ihanet ettik, artık etmeyeceğiz" demek içi boş bir cümle. Yine edecekler çünkü aslında sistemi yeniden yaratanlar bizzat kendileri.

"AZİZ KOCAOĞLU KENTTEN KOPMUŞ DURUMDA"

Belediye Başkanı Kocaoğlu'nun projeye destek verdiği biliniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aziz Bey açıkçası uzun zamandır kentten, kentin gereksinimlerinden kopmuş bir konumda oldukça yadırgadığımız, kentsel süreçleri takip edemediğini düşündürten açıklamalar yapıyor. Çoğu zaman bilimsel verilerle uzlaşmayan, siyasi kültürümüze son dönemlerde yerleşen eril kahvehane ağzını hatırlatan ve İzmir'in siyasi geçmişine, kültürüne de yabancı açıklamalarını şaşkınlıkla izliyoruz.

Körfez Geçiş Projesi ile ilgili olarak da benzer üslupla kimi zaman belli şartları olduğunu, kimi zaman tam destek verdiğini açıklıyor. Hatta bazen projenin fikir babasının kendisi olduğuna dair de açıklamaları oldu.

Ancak bu projeyi nasıl geliştirdiğine, neden destek olduğuna, kenti getirilerinin ve zararlarının ne olacağına dair tatmin edici bir açıklamayı ne kendisinden ne de Belediye'nin farklı birimlerinden şimdiye kadar duymadık. Biz açıkçası bu kadar önemli ve riskli projenin bu sığlıkla tartışılmasından üzüntü duyuyoruz.

Yerel yöneticilerin bu proje karşısında net tavır almalarını ve buraya aktarılacak kaynakların kentin çözüm bekleyen diğer sorunların çözümüne aktarılması için bizimle birlikte mücadele etmelerini bekliyoruz, umut ediyoruz.

KARABABA: FLAMİNGOLARI TEHDİT EDİYOR

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Sözcüsü Ali Osman Karababa ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun projeye sahip çıkmasıyla ilgili "Bu afişlerde görülen ihanet kavramını da gündeme getirdi" dedi ve şunları kaydetti:
"Ekoloji bilimi böyle söylüyor. Aslında ekoloji bilen ve yaşamdan yana olan bir insan asla böyle bir projenin peşinde koşmaz.

Projenin Çiğli yönüne bakalım, ne göreceğiz, bir sulak alan, binlerce filamingonun yaşadığı, ürediği bir alan. Türkiye'nin imzaladığı bir uluslararası sözleşme var 'Ramsar Sözleşmesi'. Buna göre sulak alanları korumak zorundayız. Ülke olarak altına imza atarak söz vermişiz, uyacağız diye. Ne oldu sözümüze?"

Editör: Haber Merkezi