YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- TMMOB İzmir Koordinasyon Kurulu’nun hazırladığı ‘İzmir Kent Suçları Haritası’ndan yola çıkarak hazırladığımız ‘Kent Suçları Yazı Dizisi’nin 20’nci konusu ‘Aliağa Petkim Özel Proje Alanı’ oldu. Alana ilişkin ‘planlama’ süreçlerinde Bakanlıklar aracılığıyla şirketlerin çıkarlarının nasıl gözetildiğini Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu ile konuşurken; alanın yarattığı çevresel etkiyi ve İzmir’in sürdürülebilir geleceğinin nasıl yok edildiğini ise Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay ile konuştuk.

İzmir’in kuzeyinde doğal ve tarihi değerleri, coğrafi özellikleri ile farklı potansiyellere sahip olan Aliağa ilçesi; 1960 yılına kadar ekonomisini tarım ağırlıklı sürdürmekte iken 1961 Anayasası uyarınca ‘Ağır Sanayi Bölgesi’ olarak kabul edildi. 1970'lerden itibaren sanayi yoğunluklu ekonomiye dayalı bir süreci yaşayan Aliağa, petrokimya sanayinin kurulması ile 15-20 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamen sanayi kentine dönüşmüş oldu. Petkim-Tüpraş gibi sanayi kuruluşları ise bu olguyu oldukça hızlandırdı.

ŞİRKET ÇIKARI GÖZETİLDİ

Son 20 yıllık dönemde adım adım kamu mülkiyetinden çıkarılan işletmeler arasında olan Petkim’in bir kısmı 2001 yılında Tüpraş’a bağlanmış, 2008 yılında işletmenin %51’lik kısmı blok olarak ve 2012 yılında da kalan %10 kamu hissesi Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’a satılmıştı. Bu özelleştirme sürecinde kamu kaynaklarının şirketlere aktarıldığı yetmediği gibi planlama süreçlerinde de Bakanlıklar aracılığıyla şirket çıkarları gözetildi.

Öyle ki, Aliağa Arapçiftliği Mevkii’ndeki Petkim yatırımlarının bulunduğu yarımadadaki Petkim’e ait tesislerinin alanı ve çevresi; İzmir’in marka değerini artıracak, şehrin gelişmesine katkı sağlayacak, başta İzmir olmak üzere tüm ülke ekonomisine katkıda bulunacak olan projelerin gerçekleştirilebilmesi gerekçe gösterilerek 23 Mayıs 2013 tarihinde 644 sayılı KHK uyarınca ‘Özel Proje Alanı’ olarak ilan edildi.

‘MEVZUATA UYGUN DEĞİL’

TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İzmir Şubesi ise bu süreçte; ‘özel proje alanlarının’ Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi alanları, eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak alanlar olarak tarif edildiğini; söz konusu KHK’nın ilgili maddesine bakıldığında ‘özel proje alanı’ olarak ilan edilen Aliağa’daki alanın mevzuattaki tanıma uygun olmadığını vurguladı.

ŞİRKETE ÖZEL DÜZENLEME

Öte taraftan ŞPO İzmir, Petkim’e ait alanın ‘özel proje alanı’ ilan edilmesiyle birlikte; yerel idarelere ait olan her tür ve ölçekte planlama ve ruhsat verme yetkisinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçtiğini, şirkete özel yapılan bu düzenlemeyle birlikte, 5216 sayılı Kanun gereği alanda yetkili olan yerel idarelerin yetkisizleştirildiğini aktardı.

AYRICALIKLI İMAR HAKKI!

Bu sürecin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle; 1/25.000 ölçekli ‘İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı’ kararlarının ortadan kaldırıldığını, planın genel ilke ve stratejilerine aykırı kararların üretildiğini, şirkete özel ‘ayrıcalıklı imar haklarının’ tariflenmesinin önünün açıldığını kaydeden ŞPO İzmir, Bakanlığın ‘Petkim Özel Proje Alanı’ sınırları içerisinde şirketin üretim ve yatırım kapasitesinin artırılmasına yönelik, tamamen şirketin ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte alt ölçekli imar planları ve plan değişiklikleri onayladığını belirtti.

ŞPO İzmir, yaklaşık 1436 hektarlık alanın (Aliağa Merkez kenti büyüklüğüne yaklaşık değerlerdedir) ‘Özel Proje Alanı’ olarak belirlenmesine ilişkin 14 Kasım 2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin yürütmesinin durdurulması ve iptaline yönelik dava açtı ancak mahkeme 17 Şubat 2016 tarihli kararıyla davanın reddine karar verdi.

‘KAMU YARARI YOK’

‘Özel Proje Alanı’ kapsamında kalan ve ‘Sanayi Depolama Alanı, Ticaret Alanı, Eğitim Alanı, Sağlık Alanı, Spor Alanı, Dini Tesis Alanı, Yeşil Alan, Teknik Altyapı Alanı, Yol’ olarak planlanan alanın bir kısmı için hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylanan İmar Planının yürütmesinin durdurulması ve iptaline yönelik açılan davada ise mahkeme; 1/25.000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı’nın ana kararlarını ve bütünlüğünü, dolayısıyla kentin sosyal ve teknik altyapı dengesini bozan plan kararları oluşturulduğu, yapılaşma kararı ile bölgedeki ihtiyacın çok ötesinde önemli bir yapılaşma yoğunluğu önerildiği, ayrıca getirilen kullanım kararı değişikliklerinin plan açıklama raporlarında da gerekçelendirilmemesi sebebiyle planların kademeliği birlikteliği ilkesine, şehircilik ilkelerine, imar mevzuatına, kamu yararına ve planlama tekniklerine uygun olmadığı gerekçesiyle planın iptaline karar verdi.

ŞİRKETE AVANTAJ!

Bunun ardından ise PETKİM özel proje alanı; sınırları genişletilmek suretiyle 19 Ekim 2018 tarihli Cumhurbaşkanı Kararıyla ‘SOCAR Turkey Enerji Anonim Şirketi Özel Endüstri Bölgesi’ ilan edildi. Bu kararla birlikte alanda yapılacak imar planları ile bu planlar doğrultusunda yapılacak iş ve işlemlerde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yetkili kılındı. Alanın ‘Özel Endüstri Bölgesi’ ilan edilmesi ile birlikte, Bakanlıkça onaylanacak imar planlarının askı ve itiraz süresi 1 hafta gibi kısa bir süreye indirgenip, şirkete yasal izin, onay ve ruhsatlarla ilgili süre yönünden avantajlar sağlandı.

‘KONTROLSÜZ GELİŞİM’

ŞPO İzmir, İz Gazete’ye yaptığı açıklamada ise bölgede Petkim Petrokimya Holding A.Ş. gibi birçok büyük sanayi kuruluşunun bulunduğunu ve bölgede bu yöndeki talepler doğrultusunda sanayi yükünün giderek arttığını belirtti. Türkiye’nin ve Ege Bölgesi’nin en önemli sanayi bölgelerinden biri haline gelen Aliağa’daki sanayileşme hareketinin özellikle başladığı yıllardan itibaren tamamen parçacı ve çevresel etkileri anlamında kontrolsüz bir biçimde gelişimini sürdürdüğünü belirten ŞPO İzmir, bu nedenle de geçmişten gelen birçok planlama ve çevre sorununun da günümüze taşındığını aktardı.

‘BÜTÜNÜ DEĞERLENDİRİLMELİ’

Aliağa’da halen yeni sanayi tesislerinin kurulmasına ve mevcut tesislerin kapasitelerini artırmaya yönelik girişimlerin olduğunu kaydeden ŞPO İzmir, bu taleplerin değerlendirilmesi aşamasında her birinin kendi içerisinde ve parçacı bir şekilde ele alınmasının tehlikesine dikkat çekerek, bu parçalardan oluşacak bütünün gelecekte İzmir’in bütününde ciddi çevre ve insan sağlığı sorunlarına neden olacağını vurguladı. Bu sebeple de Aliağa’daki taleplerin bütünde değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.

‘PLANLAR GÜNCELLENMELİ’

ŞPO İzmir gazetemize yaptığı açıklamada, İzmir’in sürdürülebilir bir geleceğinin planlanması için; üniversitelerin, yerel idarelerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının da içerisinde bulunduğu interdisipliner bir anlayış ve paydaş grubuyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı öncülüğünde bir çevre durum raporu hazırlanması gerektiğini söyledi. Ortaya konması zorunlu ve gerekli bu raporun sonuçları doğrultusunda da planların güncellenmesi ve bundan sonra gelecek sanayi taleplerinin bu bütüncül rapor dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkladı.

‘İZMİR’İN TAMAMINI ETKİLİYOR’

Öte taraftan Aliağa, sanayileşme hızı doğrultusunda aşırı dış göç alarak son yıllarda hızlı bir nüfus artışına da sahip oldu. Aliağa’nın 62 bin 258 kişilik nüfusunun 49 bin 508’i kent merkezinde yaşarken 12 bin 750’si ise köy ve beldelerde yaşamaktadır. İlçede büyük sanayi tesislerinin bulunmasından dolayı, yerleşik nüfusun yanı sıra; her gün binlerce kişi de çalışmak için bölgeye gelmektedir. Tüm bu gelişmelerin doğal sonucu olarak Aliağa bölgesi de plansız sanayileşmenin getirdiği çevre kirliliğinden payını almış ve bölgesel olarak çevresel kirlilik kapasitesi sınır değerlere ulaşmış, yaşanan kirlilik problemleri ile çevre yerleşimleri ve İzmir kent merkezini bile olumsuz etkiler noktaya gelmiştir. Konunun bu çevresel etkisini ise TMMOB’a bağlı Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Helil İnay Kınay, İz Gazete’ye değerlendirdi.

HAVA KİRLİLİĞİNE DİKKAT EDİLMELİ!

Bölgedeki endüstri yoğunluğunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan hava kirliliğine özel bir önem verilmesi gerektiğini kaydeden Başkan Kınay, “Endüstrilerin farklı olması oluşan emisyonların da farklılığı anlamına gelmektedir. Bölgede en önemli kirleticiler olarak Kalıcı Organik Kirleticiler, Uçucu Organik Bileşikler, SO2, NOx, O3, Partikül madde, metaller sayılabilir” dedi.

‘KAPASİTE ÇOKTAN AŞILDI’

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ‘ÇED veri tabanı’ incelendiğinde, Aliağa’da 2010 yılından bu yana 46 proje için ÇED olumlu kararı verildiğini, bu projelerin sektör olarak; enerji, demir-çelik, petrokimya, geri kazanım ve depolama tesisleri olduğunu kaydeden Başkan Kınay, bu verilerin bile çevresel risk konusunda bir fikir verdiğini kaydetti. Kirletici vasfı yüksek faaliyetler nedeni ile Aliağa Bölgesi’nin havası, suyu, toprağı ile çevresel kirlilik kapasitesini çoktan aştığını ve bölgedeki yaşam kalitesini tehdit eder hale geldiğini vurguladı.

‘REHABİLİTE BAŞLAMALI’

Planlanan her tesisin hammadde, enerji ve lojistik ihtiyaçları nedeni ile yeni tesis yatırımlarını gündeme getirdiğini söyleyen Başkan Helil İnay Kınay, “Bu noktada devam eden ÇED süreçlerinde Aliağa’daki mevcut ağır sanayi yükünün göz önünde bulundurularak bölgedeki yatırımların bütünsel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Mevcut sanayi yükünün çevresel etkilerinin azaltılması yönünde çalışmalar yapmak yerine, yeni sanayi yatırımlarını teşvik etmek, çevre ve insan sağlığı açısından büyük tehlikeleri beraberinde getirecektir. Bölgede yapılacak her türlü tesis yaşanan kirliliğe olumsuz olarak etki edecektir. Bölge genelinde bütünsel olarak tespit ve planlama çalışması yapılmalı, planlanan tesislerin ÇED süreçlerinde tesis bazlı değil, bütünsel bir ÇED süreci yürütülerek kümülatif etkiler değerlendirilmelidir. Mevcut tesislerin çevresel yüklerinin azaltılabilmesi amacı ile çevresel rehabilitasyon süreci yürütülmelidir. Aliağa bölgesi için planlanan bu vahşi büyüme politikaları durdurulmalıdır” açıklamasında bulundu.

‘YATIRIMLAR DURMALI’

Aliağa Bölgesi’nin sanayileşme süreci ile artan çevresel kirliliğin bölgenin kapasitesini aştığının yapılan çalışmalarla ortaya konduğunu dile getiren Kınay, “Bu tablo doğrultusunda yaşanan çevresel kirlilik bölge halkının, çevre yerleşimlerin ve İzmir kentinin yaşam kalitesini tehdit etmektedir. Bölgede yapılması planlanan termik santraller başta olmak üzere çevreye zarar veren tüm yatırımlar durdurulmalıdır. Bölgesel planlama ve çevre kirliliğini rehabilite edecek çalışmalar için bir komisyon kurularak proje gerçekleştirilmelidir. Deniz suyu, yer altı suyu, yer üstü sular, içme suyu, toprak ve hava izleme parametreleri ve izleme noktaları gözden geçirilmeli, izleme bölgesi genişletilmeli, ölçüm altyapı ve teknolojik gereksinimler ivedilikle karşılanmalıdır. İzlenme sonuçları halka açık olmalıdır” ifadelerini kullandı.

'HASSASİYETİ ARTIRMALIYIZ'

Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak, ülkemizin tehlikeli atık çöplüğü haline gelmemesi, denizlerimizin kirlenmemesi, doğanın ve toplumun ekolojik krizden korunması adına çaba harcadıklarını ve toplumsal hassasiyeti arttırmayı hedeflediklerini vurgulayan Başkan Kınay, “Kent Suçları Haritası’nda paylaşılan kent suçları ile ilgili idarelerin, yerel yönetimlerin gerekli değerlendirmeleri yapmasını, suçların azalmasını; yaşanabilir kentlerde, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı korumak, savunma sürecinde İzmirlilerin ve bu sürecin tüm bileşenlerinin farkındalığını artırmayı ve mücadele sürecinin güçlenmesini diliyoruz.” şeklinde konuştu.

Editör: Haber Merkezi