Modern dünyanın imkanları, plastik doğramalar, elektrik olmadan Çeşme öyle cazip bir yer değildi hiçbir zaman. Dahası Çeşme tekin bile değildi. Türlü uygarlıklar ve en nihayetinde Osmanlı kenti zapt edememiş, yüz yıllar boyunca Çeşme ve Çeşme Limanı korsanların yurdu olmuş, İzmir’e, Efes’e, Sakız’a giden gemilere musallat olmuşlardı. O yüzden yerleşim yerleri hep limanların iç bölgelerine kurulmuş, Urla, Seferihisar ve Sığacık gibi Çeşme merkezi de kıyıdan üç kilometre içeride bir saatlik yürüme mesafesinde kuruluyordu.

Fakat gelişen Osmanlı ticareti, nihayet Venediklilerin buraya 1472’de saldırmasına neden olunca, İkinci Beyazıt Çeşme’ye bir kale yapılmasına karar verdi. 1509’da yapılan kaleyi Evliya Çelebi şöyle anlatır: “Deniz kıyısında bir alçak kaya üzere; batı tarafı deniz, doğu tarafı bayırlı sahra ve dağdır… Kale içindeki hanelerin hepsi batı tarafından Sakız Adası’na doğru denize nazır elli adet toprak örtülü evlerdir. Dizdarı ve 185 neferi hep bunda otururlar. Kalesi dörtgenşekilli, taş yapılı Hoşa-bad kalesidir. Bu kale doğudan batı tarafına uzunlamasına olup boyu yokuş aşağı hendek kenarınca iki yüz adımdır ve genişliği yüz elli adımdır. Bu hesap üzere kale çepeçevre yedi yüz adımdır.”

Çeşme bundan sonra uzun süre merkezi devletin etkisini görmedi. Halkı çoğunlukla Rumlardan oluşuyor, kök boyası yapıyor, efsane çekirdeksiz üzümlerinden şarap yapıyor ve anason ekip biçiyorlardı. Ancak Abdülaziz reformları dahilinde 1864’te Çeşme’yi Aydın ilinin İzmir Sancağına bağlı bir kaymakamlığa çeviriyordu. Derken büyük felaket başımıza geldi ve Çeşme’nin neredeyse tüm nüfusu mübadil oldu ve Çeşme ıssızlaştı. Cumhuriyet tarihinde genel olarak kız kardeşi Urla’nın yıldızı parlarken Çeşme’nin hak ettiği ihtişama kavuşmaya başlaması ancak 2000’li yıllarda olur.

2000’li yılların başında, dönemin İstanbul sosyetesi rüzgar sörfünü ve Alaçatı’yı, dahasında da Çeşme’yi yeniden keşfeder. İzmir - Çeşme otobanının da verdiği ulaşılabilirlik, Çeşme’nin ülke sathında bir gözde olmasına neden olur. Bodrum ve Kuşadası’nın içine düşürüldüğü betonlaşmaya düşmemesi için çabalanır.

Fakat son bir yıl içerisinde acele kamulaştırmalar, Ankara menşeli projeler derken nazarımız Çeşme’ye kayıyor ve göz bebeğimizin başına Kuşadası’nın başına gelenler gelir diye ürküyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bakan Mehmet Ersoy, bu endişelerimizi görmüş olacak ki “Çeşme Turizm Projesi” hakkında bir bilgilendirme toplantısı düzenleyerek biz İzmir halkı adına Tunç Soyer ile görüştü. Tunç Başkan toplantının yararlı olduğunu beyan etse de bu toplantıya çağrılmayan, Bakan’ın “her şeyden ilk önce onun haberi oldu” dediği Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran bir alternatif toplantı yaparak “öncelikli görevim Çeşme’nin doğasını korumak” diyerek bizim yanımızda, çevrenin ve Çeşme’nin yanında olduğunu gösterdi.

Biz Çeşme’nin hatıralarımızdaki gibi kalmasını, halk plajlarında sırt kırmızılıklarımızı en müstesna rüzgarı ile dindirmesini umacağız. Kalburüstü insanların süper yatlarının demirleyeceği ve Çeşmeli çocukların tellerin ötesine gidemeyeceği yerler gönlümüzden geçmemekte. Umarım Ekrem Oran ve İzmir halkı, Çeşmeyi müdafaayı bırakmazlar ve herkesin mutlu olacağı bir sonuç elde ederiz.