2002’de olumlu işler yaparak işe başlayan bir iktidar, 2020’ye gelindiğinde ne yapacağını bilemez durumda. 2002’de umulmadık kişi ve kesimlerin destek verdiği bu iktidar bugün pişmanlık içindeki bir kesimle yürürken aksıyor, tökezliyor. 2002 yılında özgürlük ve adalet vaatleriyle yola çıkan bir akım, 2020 yılında ne adaletten ne de özgürlükten eser bırakmadı. Yola çıkan destekçilerinin bir kısmı “yandaş medya havuzu” yaratma uğruna acımasız bir ihale grubuna evrildi. İktidar 2018’den beri aradığı güçlü görünümünü yitirmiş durumda. Kitleler ve bazı yargı bürokratlarına yapılan baskı 2019 yerel seçimlerindeki hezimetle birleşince, yandaş medya tarafından şişirilen damadın anlaşılmaz finansal ifadeleri de toplumda yansıma bulmadı. 2020’deki salgın önlemlerinin “ben bilirim” anlayışıyla yönetilince fiyaskoya dönüştüğü, aşı ve ilaçların bile yandaşlar eliyle para kazanma aracı olarak kullanıldığı gerçeği herhalde vatandaşın fark ettiği durumlar. Tepki gösterilmemesi ise siyasal konjonktürün eylem ortamı sağlamaması ve birçok kişinin yoksulluğunun onlara kımıldama olanağı vermemesindendir.

Rusya ve Amerika’nın paylaştığı Ortadoğu’da Türkiye’nin üzerine düşen Suriye, Irak misyonunun sınırlı olmasının yanında, Libya hamlesi ve diğer komşularımızla savaş yapacakmış aşaması görüntüsü verilerek “Türk milletini savaş düzenine sokmak” gayreti de bir yerde durmak zorunda kaldı. Sonra Hazreti Muhammed hakkında çizilen hoş olmayan karikatürleri kınarken, “yeniden Haçlılar” diyerek Batı’ya karşı hamle yaparken Yunanistan’la denizde uzlaşma aramak, Azerbaycan konusunda Rusya’nın dur dediği yerde durmak sürekli bir arayışın göstergesi… Ancak bütün bu olayların içinde tepkiler yüzeysel ve etkisiz kalıyor. Nedeni ise ülkenin fazla kımıldama alanı yok. Döviz birkaç ay içinde yüzde yirmiden fazla yükselince, yani Türk lirası aşırı değer kaybedince bir gerçek ortaya döküldü. Finansal yönden çok zayıf duruma düşen bir Türkiye, siyasal yönden de istikrarlı duruş sergileyemiyor.

Muhalefetin eleştirilerine yanıt vermekte zorlanan bir iktidar var ortada. Onlara “zeka yoksunu”, “zavallı” demek siyasal gücün değil, siyasal güçsüzlüğün bir işaretidir, göstergesidir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerini devlet güçleriyle durdurmaya çabalamak da kanımca “zurnanın zırt dediği yer”. Geçen yıl 10 Kasımı geri plana atmak için, yakılan ormanlara rekor fidan dikimi yapıyoruz, “11.11 saat 11.11” diye kampanya yapıldı. Yine de 10 Kasım’da Atatürk’ün muhteşem bir saygıyla anılması hem engellenemedi hem de medya paylaşımı söndürülemedi.

Bu yıl da 29 Ekim yine muhteşem etkinliklerle anıldı. İktidar şunu bilirse iyi olacak; bu vatanda yaşayan insanların gönlünden Atatürk sevgisini kimse alamaz, batıramaz, sönümlendiremez. Günlük çare arayışlarının bu iktidara faydası yok, ne yapsa nafile. Bu arada yandaşlar kendi cebini doldurmaya devam ediyor.

Atatürk’ün ışığı yolumuzu aydınlatıyor. Bu ışıkla Türkiye daha güzel günlere doğru emin adımlarla ilerliyor.