Büyük bir değişimin kıyısındayız. Bunu ne biz tam kavrayabiliyoruz, ne de kıyısına geldiğimiz zamanın kurucuları. Gündelik gaddarlığın, pervasız züppeliğin, sonu gelmez yalanın ve riyanın arasında yeni bir zaman beliriyor. Korku henüz korkutuyor. İnanç henüz güçlü değil, zafer belirgin biçimde orada asılı durmuyor, ondan olacak tereddüt ediliyor kararda, cesaretten kaçılıyor, bedelin hesabı zafere değmiyor sanki henüz.

Bir masalın içinde gibiyiz aslında, bir canavar var, yakınında bir köy, sürekli ölüyorlar, ekinlerini kaptırıyorlar ama canavarı nasıl yeneceklerini bilmiyorlar

Yeni bir zaman geliyor, sadece bizim delilikten berkitilmiş dikdörtgenimiz için değil, cümle coğrafyamız için bir yeni zaman. Bizim için yeni bir kapı aralanıyor. Bu kapıdan sadece biz geçmeyeceğiz. Tüm coğrafya buradan dönüşecek. O zaman hakikat, adalet haline gelecek.

Hakikat onu savunanlar az olduğu için hakikat olmaktan çıkmaz. Gaddar ve haksız olanların sesleri çok çıkıyor, aslında gürültüleri kadar kalabalık değiller, haykırışları, bağrıntıları tehdit ve hakaretleri mağlubiyetlerini gizlemek, zayıflarını örtmek, dağılmış imanlarını sağlamak için. Canavarlık burada inşa ediliyor aslında. Biz daha kalabalığız ama haberimiz yok. Bizim ürettiğimiz güçleri bize karşı kullanıyorlar, biz ise donatımsız haldeyiz, kararsız ve yeterince cesur değiliz. İşte masalda köylüler gibiyiz, çoğuz ama işe yaramıyor. Biri çıkıp, “cahil cesaretine bak” diyor. Oysa bizim cahilden daha cesur olmamız gerekiyor. Çünkü “cehlin yıktığını irfanla yapacağız.” diyen, cehlin cesaretini de bozmak zorundadır.

Canavar, nadanlıkla, birikmiş korkular, önyargılar, zorbalık ve kötülük kökleriyle besleniyor. Onu besleyen de yine o köylüler aslında.

Ez cümle büyük bir değişimin kıyısındayız. Bu coğrafyanın yönetme biçimleri, iktidar biçimleri, iktidar ortakları değişecek. Bu değişim illa ilerici olacak demiyorum, ilerici olması için bir şeyler yapmamız lazım diyorum, çünkü değişim çürümenin yıktığı zemini kurtarmak için öneriliyor. Bu zemin mevcutların iktidarını korumak için kurtarılması gereken bir zemin, paranın, gücün ve silahın devri devam etsin diye… Canavarı bu zamana bela edenler artık ondan sıkıldı. Canavar üreten zemini de temize çekmek istiyorlar.

Bu zemini de alt üst etmek bizim için zaruret. Biz hem zemini alt üst etmek hem de o zeminde inşa edilen canavarsı yapıyı yıkmak istiyoruz. Mevcutlar, hali hazırdaki çürümüş yapıyı yıkmak, yerine yenisini kurup, paranın iktidarı yeniden tesis olsun istiyorlar. Bizim kafamız karışık, çürüyeni çürüten biziz, dirençle, emekle, sebatla… Ama hiç emek ve direnç koymamış olanlar ellerini ovuşturuyorlar. Mevcudu koruyacak bir izahla geliyorlar.

Bizim kafamız karışık, çünkü aramızda korkan dostlarımız çok. Kervanımız biraz dağınık, haklı ama dağınık, biraz yaslı, biraz ürkek… Korkaklar da bu kervanda, yaslı ve hınçlı olanlar da. Kervana yeni katılanlar var, eskiden beri bu yolu yürümüş olanlar da… Kıyıya geldik. Yeni zamanın hemen kıyısında, kan ve barut içinde, yara ve öfke içinde bir kıyıya geldik.

Canavarı yenmekten öte, bir daha nasıl canavarlar peyda olmaz, bunu da düşünmeliyiz. Yeniyi nasıl kuracağımızı bulmak zorundayız. Zemini de canavarsı yapıyı da onu ayakta tutan tüm ortaklıkları da aklımızda tutup bunlardan ötede bir ihtimali konuşmaya başlamalıyız. Konuşmaya… Nasıl üreteceğiz, nasıl paylaşacağız, haksızlığa son vereceğiz haklı olana hakkını nasıl teslim edeceğiz? Bizi yöneten bütün bu korkunç çağı, nasıl yöneteceğiz.

Eğer bunları dert etmez, gündelik olanın peşine takılırsak geniş bir zamanı kaybedeceğiz. Canavarsı yapılar yıkılacak, zemin kendini tesis edecek, para, güç ve silah daim olarak kalacak, biz ise neşeden kırıntılar alıp, kenara çekileceğiz.

Canavarı yenmek için, canavardan akıllı olmalıyız. Bu kıyıda masalın iyi bitmesi için bir sihre ihtiyaç var, sihirli bir kelimeye, onu da yine biz bulacağız.